1.Edebiyatın Tanımı:
İnsandaki duygu ve düşüncelerin, hayâllerin, çevreye dâir gözlemlerin ve çevredeki birtakım olayların insanda güzellik duygusu uyandıracak biçimde sözlü veya yazılı olarak anlatılması sanatıdır.
İnsanlar, topluluklar halinde bir arada yaşamalarının doğal bir sonucu olarak zaman zaman sahip oldukları duygu ve düşünceleri birbirlerine anlatmak ve belki bunları paylaşmak ihtiyacını duyarlar. Yine çok iyi bilinen bir şey daha vardır ki; edebî eserlerde kullanılan dil, günlük hayatta kullanılan dilden çok farklı, çok daha işlek, sanatlı bir dildir. Üstelik dilin bu şekilde kullanılması yazardan yazara veya şairden şaire değişen bir durumdur. Aslında bu farklılıklar bir dil için zenginlik olarak düşünülmelidir. Çünkü bütün bunların hepsi netice itibariyle sözün çok daha güzel ifade edilme gayretlerinin sonucudur. Sözün daha etkili ve daha güzel bir şekilde söylenebilme çabaları da edebiyatı ve edebî eserleri ortaya çıkarmıştır.
2. Edebiyatın Konusu :
Başta insanın duygu ve düşünceleri, özlemleri, hayâlleri, arzu ve istekleri olmak üzere yaşadığımız hayatta olup biten herşey edebiyatın konusu olabilir. Gündelik hayatımıza dair ayrıntılar, tabiatta mevcud canlı ve cansız varlıklar, insanın bunlarla ve dolayısıyla çevre ile olan ilişkileri, tarihî birtakım olaylar, coğrafî güzellikler, insanların geçirdiği felâketler veya yaşadığı coşku dolu güzellikler, hatta yerine göre bilimsel ve teknolojik gelişmeler bir edebî eserin konuları arasındadır. Şair veya yazar gibi genel isimlendirmelerle tanıdığımız sanatkâr ise bütün bu alanlarda yine kendi hayâl gücüne, bilgi ve tecrübelerine dayanarak, kendine özgü bir üslûpla hadiseleri ele alır. Temelde insanın insanla, insanın tabiatla, insanın içinde yaşadığı toplumla ilişkilerini ortaya koymayı amaçlayan edebiyat eserinin merkezinde insan vardır.
3. Edebiyatın Muhtevası :
Edebî eserlerde “konu” dediğimiz şey bir bakıma işlenmemiş malzemedir. Bunu işleyecek olan, bundan estetik bir haz ve zevk almamızı sağlayacak olan yine sanatkârdır. Şair veya yazar dediğimiz insanlar bunu zamana ve mekâna bağlı olarak, içinde bulundukları devirlerin âdet ve geleneklerini, törelerini, güzellik anlayışlarını, hayat felsefesi de diyebileceğimiz dünya görüşlerini dikkate alarak gazel, kaside, mesnevi, şarkı gibi belirli şekillerde ve roman, hikâye, tiyatro, deneme, şiir gibi belirli edebî türlerde ortaya koyarlar. Şekil ve türler ne kadar farklı olursa olsun, sanatkârın kendi fikir ve düşüncelerini, hayâllerini, ümitlerini, ideallerini bu kalıplar içinde sergilediği de bir gerçektir.
4. Edebiyatın Metodu :
Edebiyatın yukarıda belirtiğimiz konuları ele alış tarzı, diğer bilim ve sanat dallarından oldukça farklıdır. Kuşkusuz edebiyatın dışındaki sanat dallarının da konusu insan ve onun çevresindeki eşya ve hadiselerdir. Ancak her sanat dalının insana ve çevresindeki eşya ve hadiselere yaklaşım tarzı birbirinden farklıdır. İşte bu yaklaşım tarzı ve ele alış biçimine metod diyoruz. Edebiyatın da bu noktada kendine özgü bir metodu vardır. Herşeyden önce insan ve çevresi edebiyata olduğu gibi yansımaz. Edebiyat eserinde gördüklerimiz gerçek hayattan alınmış insan ve insanla ilgili gerçeklerin şair veya yazar gözünden yansımasıdır. Edebiyatla meşgul olan sanatkârın bu nesneleri veya hadiseleri eserine aksettirmesi, çeşitli devirlerde, farklı edebî anlayışlara göre değişiklikler göstermiştir. Ancak hangi devirde ve hangi edebî anlayış içerisinde olursa olsun, roman, hikâye, şiir vs. hangi edebî tür seçilirse seçilsin edebiyatın metodunda esas olan; merkezde insanın bulunmuş olmasıdır. İnsan çevresinde gelişen bu sanatın malzemeye yaklaşımında, yani metodun uygulanışında kuşkusuz sanatkârlar arasında birtakım farkların bulunması doğal karşılanmalıdır.
0 yorum :
Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.