Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, NTV ve STAR'dan canlı yayınlanan programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Oğuz Haksever yönetiminde Nermin Yurteri, Mehmet Barlas, Nazlı Öztarhan'ın sorularını yanıtlayan Erdoğan ilk olarak Konya'da yaptığı konuşmayla başlayan 'kuvvetler ayrılığı' tartışmalarına değindi ve sözlerine açıklık getirdi.
Kuvvetler ayrılığı prensibini en güçlü savunan partinin lideri olduğunu söyleyen Erdoğan, "Bu konuyu bir defa altını çizerek güçlü bir şekilde ifade edeyim. Kimse bunu eğip büküp sağa sola çekmesin'' diye konuştu.
Yargının geçmişte 'yerindelik' denetimi yaptığını savunan Erdoğan, 'erkler arasında yetki ihlaline karşı olduklarını dile getirdi.
Erdoğan konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:
''Kuvvetler ayrılığı dediğimiz yasama, yürütme, yargının, Anayasa ve yasalarda belirlenmiş bir hareket alanı vardır. Bu belirlenmiş hareket alanı içerisinde bunlar hareket etmek durumundadır. Dolayısıyla yasama, yürütmenin alanına giremez, yürütme yasamanın alanına giremez, yürütme yargının yerinde olamaz, yargı, yürütmenin veya yasamanın yerinde olamaz. Hepsinin alanı bellidir.
367 VE 411 ÖRNEĞİ Fakat bizim ülkemizde öyle zamanlar yaşadık ki, baktık ki yargı bazen yasamanın da yürütmenin de alanına müdahale etti. Bunların en açık uygulaması yerindelik konusunda kendisini çok açık ve net ortaya koymuştur. Mesela bir 367 olayı yaşadık ki, Cumhurbaşkanı ile ilgili konuda, baktık yargı, Meclis'e, yasama organına müdahil oldu. 411 olayı yaşadık ki, tarihi bir olaydır, bir Anayasa'yı, özellikle Anayasa maddesini değiştirmeye yönelik bir olaydır. Kalktı, Anayasa Mahkemesi, yargı buna müdahil oldu.
'YERİNDELİK DEĞERLENDİRMESİ YAPAMAZ' Burada yargı ne yapabilir Bu hukuka uygun mudur, değil midir, ancak buna bakabilir. Bunun dışında herhangi bir yerindelik değerlendirmesini yapamaz. Yani kendisini yasama organı yerine koyamaz. Ama burada kalkmışlardır, yasama organı yerine koymuşlardır. Bir başka konuyu yürütmede yaşadık. Yürütme organı olarak, hükümet olarak, diyelim ki bir adım atıyoruz.
'GALATAPORT VE HAYDARPAŞAPORT'U ENGELLEYEN YASA YOKTU' Diyelim ki, Galataport'un satışı. Galataport'un satışını yapıyoruz ama yargı bunu engelliyor. Burada yargının yapacağı nedir 'Siz bu satışı bu şartlarda yapamazsınız ' Nedir eksik, bunu söylersin. Ben o eksiği gidermek suretiyle gene bu özelleştirmeyi yaparım. Ama sen bana 'yapamazsın' diyemezsin. Çünkü yapmamı engelleyen bir yasa maddesi yoktur.
'KAYBEDEN MİLLET OLDU' Adam bakıyor ki, yatırımımı buna göre yapıyorum. Türkiye Cumhuriyeti olarak dünyada hem prestij kaybediyoruz hem de ülke olarak böyle bir imkanı kaybediyoruz. Böyle bir rakamın Hazine'ye kaybettirdiğini düşündüğümüz zaman burada kaybeden millettir. Neden Yargının bu şekildeki, yasanın dışına çıkarak attığı adımlar sebebiyle. Yani yerindelik kararına müdahale sebebiyle. Bizim burada karşı olduğumuz konu budur. Asla ve kata yasama, yürütme ve yargının buradaki yetki ihlaline karşı oluşumuzdur, bunun dışında herhangi bir şey değildir.
BEDELİNİ AĞIR ÖDEDİK Kuvvetler ayrılığını en güçlü şekilde savunan ülkeyiz, çünkü bunun bedelini ağır ödedik, geçmişte ödedik. Düşünün Türkiye'de 330'a yakın bir oya sahip iktidar partisinin kapatılmasıyla karşı karşıya kalmış bir partiyiz. Onun için diyoruz ki, biz burada, erkler yetki ihlaline gitmesin, yasama da gitmesin, yürütme de gitmesin, yargı da gitmesin.''
'BÜROKRATİK OLİGARŞİDEN BAHSETTİM' Erdoğan erkler ayrılığı tartışmalarını başlatan Konya'daki konuşmasında bürokratik oligarşiden bahsettiğini söyledi.
'Erklerin, yasalar içerisinde belirlenen yetki alanları içinde hareket etmesi' gerektiğini söyleyen Başbakan, "Ben o yetki alanında hareket etmesine özellikle davet ediyorum ve bizim bu kuvvetlerin de ortak hizmet etmesi gereken yerin bir millet, iki bu ülke olması gerekir diyorum. Bizim ortak paydamızın bu olması lazım. Ortak payda millet, ülke, devlettir. Bu her zaman olmuyor, zaman zaman oluyor, bu zaman zaman olması da bize çok şeyler kaybettiriyor. Biz muasır medeniyet seviyesi üzerine çıkacaksak, bu yarışı çok hızlı götürmemiz lazım'' şeklinde konuştu.
'BAŞKANLIK KUVVETLER AYRILIĞINI GÜÇLENDİRİR' Başkanlık sistemi tartışmalarına da değinen Erdoğan, kuvvetler ayrılığının bu sistemle ortadan kalkmadığını aksine daha da güçlendiğini anlattı.
Bu sistemle parlamentonun gücünü artırmak ve referanduma daha da açık yapıyı güçlendirmeyi hedeflediklerini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
Hükümetimiz döneminde iki referandum yaptık. Bunun daha da fazla olması lazım. Zamanı geldiğinde rahatlıkla halka gidebilmelisiniz, halkımız da buna alışmalı. Zaman zaman ne deniyor, 'halka sormuyorsunuz'. Yüzde 58 ile çıkmış olana bile muhalefetin saygı duymadığını görüyoruz."
'TERÖRLE MÜCADELEYE DEVAM' Başbakan programda terörle mücadelenin devam edeceğini bir kez daha yineledi. Bu konuda ülke olarak ittifak sağlanması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, "Biz bir başlık attık, 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi' dedik. Bir çok kesimle görüştük. Her zaman söylediğim bir şey var, burada bir kan varsa bunu kanla temizleyemezsiniz, pisliği pislikle temizleyemezsiniz, daha pis olur. Bu adımı iyi atmamız lazım" dedi.
'ŞEHİDİMİN ANASINI AĞLATMAM' Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: "Derdimiz, terörle mücadelede ülkemizi refaha, huzura nasıl ulaştırırız. Parlamentonun içindeki uzantının elinde bir yetki yoksa, hakikaten burada temsil kabiliyeti yoksa, bir irade kullanamıyorsa, gidip de teröristle de kucaklaşıyorsa, sarmaş dolaş olup öpüşüyorsa, ben onunla görüşemem. Çünkü ben şehidimin anasını ağlatamam, onları sıkıntıya sokamam. Bir kişiye şirin görüneceğim diye kalkıp böyle bir tarihi yanlışın içine giremem.''
'BEN DE DAĞA ÇIKARDIM'A YANIT Bülent Arınç geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada BDP'li Gültan Kışanak'a yönelik, 'onun gördüğü işkenceleri görsem ben de dağa çıkardım' demişti. Başbakan Erdoğan, Arınç'ın bu sözlerine de gönderme yaptı.
Meclis'te etkinliği olmayan uzantılarla görüşmeyeceklerini kaydeden Erdoğan, "Teröristleri kucaklayanlarla görüşmeyiz. Yani bizim yolumuz 'bana da işkence yapılsaydı dağa çıkarımdım' değil. Dağa çıkışı engelleyebilirsek ne mutlu bize" ifadelerini kullandı.
'BEN DE İŞKENCE GÖRDÜM' Erdoğan, kendisinin de bu tür işkenceler gördüğünü belirterek, ''Bunları ben lanetle kınamışımdır. Çünkü o işin içinden geldik. O işkenceleri ben de gördüm. Hiçbir zaman çıkıp da meydanlarda bunları söylemedim. Partimiz kapatılmayla karşı karşıya kaldığı zaman biz tabanımızı meydanlara dökmedik.
Açık söylüyorum, bu işkenceyi ben de gördüm. Belediye başkanlığı dönemimde hapse gittiğimde birçok arkadaşımız bizim arkamızdan maalesef işkenceye uğradılar. O işkenceye uğrayanlardan şimdi milletvekili olan arkadaşlarımız var'' şeklinde konuştu.
'ULUDERE'DE İSTİSMAR VAR' Uludere olayıla ilgili olarak da, bu konuyu sürekli gündeme getirenlerin Gediktepe'yi, Başbağlar'ı, Bingöl'ü konuşmadığını dile getiren Erdoğan, bu konuda medyanın da vebalinin büyü olduğunu söyledi.
Uludere olayını istismar edildiğini kaydeden Başbakan şöyle devam etti:
"Uludere olayının olduğu günün sabahında ROJ TV'nin bu olayı ağlayarak vermesi kuşku verici şeyler. İstismarın boytularını açıkça gösteriyor. Bu istismarlara karşı elele vermemiz gerekiyor.
'TSK İMTİHANLARDAN GEÇTİ' Bir yıl boyunca herkes Uludere'yi gündemde tutuyor. Uludere'nin üzerinde askeri yargının duruşu var, Diyarbakır'da sivil yargının duruşu var. Devam ediyor, takipte. Ama şöyle bir durum var. Bu ülkede Türk Silahlı Kuvvetlerimiz bazı imtihanlardan geçti.
Nedir bu imtihan Bir Gediktepe'yi yaşadığı zaman medya günlerce oradaki komutanın söylediği; 'katırları koruyacakmış, çobanmış, şuymuş, buymuş' diye dalgalarını geçtiler. Arkasından ne çıktı Katırların sırtından doçkalar, silahlar çıktı. Bu silahlarla geldiler kışlayı bastılar. Şimdi aynı ikazlara rağmen bir kervanın yürüyüşü predatörler vasıtasıyla tespit edildi.''
'GÖRÜNTÜLERİ İZLEDİM' Bu görüntüleri seyrettiğini ve izlenimini aktaran Erdoğan, ''Bir hareket var. Katırları ve insanları görüyorsunuz ama bu insanların sadece hareketini izliyorsunuz. Katırların üstü örtülü. Altında ne var tespit edemiyorsunuz'' dedi.
Görüntüdekilerin kaçakçı ya da terörist olmasını o anda anlaşılamayacağını aktaran Erdoğan, şunları dile getirdi:
"Bu olayı bu kadar basite indirgemeyelim. İkide birde sivil vatandaş diyoruz. Terör örgütünün mensubu da sivildir. Ama o sivil görüntü altında teröristtir. Bunu da görmemiz lazım. Burada 34'te 34'ü böyledir, kanısına varmak için müsaade edin yargı kararlarını bekleyelim. Bakalım askeri ve sivil yargı ne karar verecek.
'DERSİM YANLIŞINA DÜŞMEK İSTEMEDİK' Meclis Araştırma Komisyonu da bir çalışma yaptı. Onlar da bu çalışmanın neticesini açıklayacaklar. Bunları görmeden, ilk günden itibaren hep sivil, sivil, sivil... Hep böyle geliştirdik bu işi. Ben buna da bir beyin yıkama ameliyesi diyorum. Bütün bunlara rağmen bir adım attık. Dersim yanlışına düşmek istemedik. Burada iki şey var. Birincisi kaçakçılığı meşrulaştıralım, ikincisi eğer olay terör olayıysa kaçakçılık adına buna da göz yumalım. Böyle bir şey olamaz."
'ÖZÜR DİLERİZ' Terör örgütü veya uzantılarının özür dilenmesi yönünde baskı yaptığını hatırlatan Erdoğan, gerekirse özür dilenebileceğine işaret etti.
'KILIÇDAROĞLU KADAR CESUR DEĞİLİM' Geçen haftaki duruşmada esas hakkındaki mütalaanın açıklanması beklenen ancak savcının ek süre istemesiyle ertelenen Ergenekon davasına da değinen Erdoğan, "Ben sayın Kılıçdaroğlu kadar cesur değilim. Anayasa'nın ilgili maddesini burada göz göre göre çiğneyemem. Çünkü şu anda bir yargı süreci vardır. Bu yargı süreci içinde de yargıya müdahale yetkim yok" dedi.
'TUTUKLU VEKİLLER İÇİN SÖZ VERMEDİK' Tutuklu vekillerin tahliyesi yönünde bir söz vermediklerini hatırlatan Erdoğan, CHP ile MHP'yi de şu sözlerle eleştirdi: "Siz dışarıda hiç mi milletvekili adayı bulamadınız da tutuklu olanları veya mahkum olanları bu milletin temsilcisi olarak, milletvekili adayı olarak gösterdiniz. Bu, CHP'nin de BDP'nin de mantığının ne kadar yanlış ve ters çalıştığını gösteriyor."
'DERİN DEVLET TAMAMEN BİTMEDİ' Erdoğan konuşmasının Hozat'taki fişleme iddialarına değindiği bölümünde ise 'devlet içindeki derin yapının' tamamen temizlenmediğini dile getirdi.
Dünyanın bütün ülkelerinde bu şekilde yapıların yer alabileceğinin altını çizen Başbakan, şunları kaydetti:
"Devletteki derin yapı tamamen temizlendi diye bir iddianın içerisinde olamam. Herhalde dünyada otokratik rejimler de dahil olmak üzere derin yapının sıfırlandığı bir ülkeyi konuşmak kolay kolay mümkün değil.
Biz o derin devletteki yapıya nüfuz etmek suretiyle bu zararı aza indirgedik, bunu başarabildik. Şu anda bu konuda mafya, çete ile olan mücadeledeki başarımız toplumu rahatlatmıştır. Türkiye'de artık siyaseti bu yapı idare edemiyor veya etmiyor. Böyle bir gücü artık kalmadı."
'EŞİM BENDEN ÖNCE ÖLMESİN' Özal'ın zehirlenme iddialarına yönelik açıklamaları sırasında Erdoğan'a kendisine yönelik böyle bir girişim olup olmadığı soruldu.
Mehmet Barlas'ın "Sizde kim kontrol eder yemekleri? Önce kime tattırıyorsunuz, Emine Hanım'a mı?'' sorusuna Erdoğan, ''O kadar da değil. Eşim zehirlenecekse ben zehirleneyim. Olur mu öyle şey Benim Rabb'imden temennim, eşim benden önce ölmesin. Ben eşimden önce öleyim. Çünkü eşim benden önce ölürse bana kim bakacak'' cevabını verdi.
İLGİLİ HABER
|
'BEN DE DİNLENDİM' Erdoğan programda çarpıcı bir açıklamada da bulundu.
Kendisinin de bazı kişilerce dinlendiğini anlatan Erdoğan, şu sözlere yer verdi:
''Evimin altındaki ofisimde dinleme cihazı bulundu. Biz ne yaptık, arama-tarama esnasında ilgili birimlerimiz bunu buldu, çıkardı. Epey oldu. Bunu bulup çıkartmak yetmiyor ki. Bunu buraya kim koydu, bunu da çıkartacağız.
Bu tür şeyler ne yazık ki oluyor. Bütün tedbirlere rağmen oluyor. Sayın Baykal ve diğer milletvekilleriyle ilgili olan olay. Derin devlet dediğiniz olay var ya boş durmuyor onlar da çalışıyor. Bunlar devletin içine sızmış vaziyette, bunlar var.''
'YETİŞTİRDİĞİNİZ ÖĞRENCİLER BUNLARSA TÜRKİYE BATMIŞ' Başbakan, Göktürk-2 uydusunun fırlatılması sırasında ODTÜ'de düzenlenen törenler sırasındaki protestoları ve polisi eleştiren bir açıklama yapan üniversite yönetimini eleştirdi.
Erdoğan şunları söyledi:
"Ben bu üniversitenin yönetimini anlayabilmiş değilim, bunlar samimi değiller. Yine aynı şekilde bir toplantı sırasında, öğrenciler toplantı mahaline gelerek taşlamaya başladılar. Bu son olay ise bunun çok çok ötesinde. Polis oraya neden geldi? Kampüse sırt çantalarında bulunan molotoflarla gelen kişiler, eylem sırasında bunları yaktılar ve bunun üzerine polis destek istedi.
Siz nasıl bir üniversitesiniz. Sizin yetiştirdiğimiz öğrenciler bunlarsa Türkiye batmıştır. Bu öğrenciler uydumuz fırlatılırken gururlanacağı yerde lastik yakıp eylem yapıyor. Sonra neymiş protesto için derse girmiyorlarmış. Böyle üniversite öğretim görevlisi olsa ne olur olmasa ne olur.
Sonra bakıyoruz medya bu insanları sahipleniyor. Her olay polise fatura ediliyor. Orada lastik yakılmamış olsa molotof atılmamış olsa polis oraya neden girsin?"
GÜL'E DAVET POLEMİĞİ Törene Abdullah Gül'ün davet edilmemesinin sorumlusu olarak TÜBİTAK'ı işaret eden Erdoğan, ''Keşke TÜBİTAK böyle bir şeyi geçmemiş olsaydı. Bu davet tamamen bizim dışımızdadır. TÜBİTAK'ın davet listesidir, her şey onundur. TÜBİTAK sayın Cumhurbaşkanımızla bu konuyu görüşüp bunun kararını vermiş olsaydı, çok daha isabetli olurdu. Cumhurbaşkanımız gelir ya da gelmezdi, onun tasarrufudur. Ama bunu da medya bilmiyor, zannediyor ki bizim tarafımızdan böyle bir şey yapılmış. Bunun faturasını bize kesmeye çalışıyorlar. Organizasyon tamamen TÜBİTAK'a aittir ve onun merkezinde, ev sahipliğinde yapılmıştır. Bunun da özellikle bilinmesini isterim" diye konuştu.
ZENGİNDEN DAHA ÇOK VERGİ Erdoğan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in 'zenginlerden daha çok vergi alınacağı' sözlerini de doğruladı.
Konuyla ilgili düzenlemelerin yapıldığını kaydeden Erdoğan, "Arkadaşlar o çalışmaları yapıyorlar. Yani çok kazanan çok verecek, az kazanandan daha az almanın esası bu. Bu işi gelişmiş ülkeler böyle yapıyorlar. İnşallah atacağımız adımlarla ve ataklarla çok daha süratle gelişeceğiz. Onun için tabii çok kazananlar da bundan biraz rahatsız olacaklar öyle zannediyorum ama rahatsız olmasınlar. Çünkü kazanan bu ülke ve millet olacak, bu ülke güçlendikte onlar daha da sadece ulusal bazda değil uluslararası bazda daha da güçlenecek" değerlendirmesini yaptı.
'DERECELENDİRME KURULUŞLARIYLA BARIŞMAM' Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin notunun artırılmasına rağmen, kredi derecelendirme kuruluşlarıyla 'barışmayacağını' söyledi.
Bu kuruluşların siyasi olduğunu ifade eden Erdoğan, Yunanistan batmış durumda 6 puan birden yükseltiyorlar. Türkiye'nin puanını gıdım gıdım yükseltiyorlar. Bunlar samimi değiller. Adalarını satan ülkenin kredi puanını hala 6 basamak yükseltiyorlar" ifadelerini kullandı.
ASKER İNTİHARLARI AZALDI Erdoğan'ın asker intiharlarına yönelik değerlendirmesi ise şu şekilde oldu: "İçeriyle ilgili olanlardan çok aslında dışarıyla ilgili olanları da var. Ağırlıklı olarak konuyla ilgili bu daha çok er, erbaşlar içerisinde oluyor. Dünya geneline göre Türkiye aslında çok çok gerilerde bu tür olaylarda. 'Şu anda bu tür olayları A'dan Z'ye inceletiyoruz' dedi. Tabii son 10 yılın bilgisini kendisinden istediğimde, yarı yarıya bu olayların azaldığını görüyoruz. Niye Kontrol sebebiyle.
Bunların birçoğu da maalesef psikolojik şeyler. Darpla, şiddetle diyorlar. Bu konularda şu anda hava askerin içeresinde de değişmiş vaziyette. Böyle bir şeye müsamaha göstermeleri, müsaade etmeleri söz konusu değil.
'KÖPRÜYE İSTENİLDİĞİ KADAR ZAM YOK' Köprü ve otoyolların özelleştirmesinde fiyatın günümüz şartlarına göre iyi olduğunu dile getiren Başbakan, geçiş ücretlerine istenildiği gibi zam yapılamayacağını söyledi.
'ESAD İÇİN SÜRE VERMEDİM' Suriye konusunda geri adım atmayacaklarını bir kez daha dile getiren Erdoğan, 'Beşşar Esad'ın siyasi ömrüyle ilgili süre vermediğini ancak eninde sonunda gideceğini' söylediğini hatırlattı. Erdoğan, "Demokratik olsun anti demokratik olsun, hiçbir rejimde halk istemedikçe kimse iktidarda kalamaz" dedi.
'İRAN GENELKURMAYI SAÇMALIYOR' Erdoğan, İran'dan, başta Suriye sınırına yerleştirilecek olan Patriotlar olmak üzere Türkiye'ye yönelik yapılan açıklamalara da değindi. "Patriotlar yerleştirilirse 3. dünya savaşı çıkar" diyen İran Genelkurmay Başkanı'nın 'saçmaladığını' dile getiren Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gereksiz bir şey. Genelkurmay Başkanı önce kim adına konuşuyor, ne adına konuşuyor? Biz cumhurbaşkanı ile konuştuğumuz zaman 'o kendi düşüncelerini söylüyor, bizim öyle bir düşüncemiz yok' diyor. Bakıyorsunuz sonra bir başkası çıkıp başka konuşuyor. Yani İran'da kim kim adına konuşuyor ne adına konuşuyor, orada söylem kimdedir, böyle devam edip gidiyor.
Biz kendi kararımızı kendimiz veririz. Gerçi kendi ülkemin muhalefeti bile bizi anlayamıyor ve topraklarımızı NATO'ya devrettiğimizi söylüyor. NATO'nun amir hükmünde üye ülkelerin topraklarının savunucusu NATO'dur hükmü var."
PATRİOTLAR ADANA, ANTEP VE MARAŞ'A Başbakan, Patriotların, Adana, Gaziantep ve Kahramanmaraş'a konuşlandırılacağını da sözlerine ekledi.
0 yorum :
Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.