Servet-i Fünun yani diğer adıyla Edebiyat-ı Cedide, padişah II. Abdülhamit döneminin son yıllarında ortaya çıkan edebiyat hareketidir. Bu edebiyatı savunan şairler, Servet-i Fünun dergisi etrafında toplanmıştır.
Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecine girdiği yıllarda Avrupa’daki yenilikler göze çarpmaktadır. Avrupa’da yaşanan yenilikler zamanla dünyada hızla yayılmaya başlamıştır. Diğer devletleri etkileyen bu değişimler Osmanlı Devleti’ni de etkilemiştir. II. Abdülhamit döneminde yenilikleri kabullenmek istemeyen kesimin çoğunlukta olmasından dolayı istibdat dönemi yaşanmıştır. I. Meşrutiyet, II. Meşrutiyet ve Tanzimat Fermanı ile Osmanlı toplumunda yenileşme hareketleri hız kazanmıştır. II. Abdülhamit döneminde ortaya çıkan çatışma sosyal, siyasi ve sanat hayatını büyük ölçüde etkilemiştir.
Servet-i Fünun edebiyatı, istibdat döneminin yoğun olarak yaşandığı dönemde gelişmiştir. Çağdaş yaşamdan yana olanlar ve Tanzimat döneminde hürriyetçi fikirleri benimseyenler bu baskı döneminden rahatsız olmuş. Bunun sonucu olarak da Servet-i Fünun edebiyatı meydana gelmiştir.
Servet-i Fünun’un ortaya çıkışını sağlayan nedenler ise, Abdülhamit döneminin sosyal ve siyasi etkileri, Tanzimat devri II. dönem şairlerinin oluşturduğu geniş doğa ve duygu betimlemeleri, Recaizade Mahmut Ekrem’in şiir ve edebiyat hakkındaki yeni fikirleri, 1876-1895 yılları arasında faaliyet gösteren sanatçıların geniş tercüme faaliyetleri, eski ve yeni edebiyat taraftarları arasındaki romantizm-realizm tartışmalarıdır.
Servet-i Fünun edebiyat hareketinin ömrü kısa olmuştur. Çünkü bu edebiyat hareketi, II. Abdülhamit döneminde ortaya çıkmış, gelişmiş ve sona ermiştir. Servet-i Fünuncuların eser verdikleri bu dönemde Avrupalıların hasta adam diye nitelendirdiği Osmanlı, maddi ve manevi açıdan büyük bir çöküş yaşamaktaydı. 1871 yılına kadar Fransa ve İngiltere kendi çıkarları için Osmanlı’yı Rus Çarlığı ve Avusturya Macaristan’a karşı korumuşlardır.
Servet-i Fünun edebiyatını temsil eden sanatçılar ise, Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ali Ekrem Bolayır, Ahmet Reşit, Süleyman Nazif, Süleyman Nesip, Faik Ali Ozansoy, Hüseyin Siyret Özsever, Hüseyin Suad Yalçın, Celal Sahir Erozan, Ahmet Hikmet, Saffeti Ziya, Ahmet Şuayıp’tır.
Yaşları birbirine yakın olan bu genç yazarlar, genelde orta halli ailelerde yetişmiş, Fransızcayı okulda öğrenmiş, Tanzimat şiirinden etkilenmiş bireylerdir.
Servet-i Fünun şiirinin özelliklerine bakacak olursak;
1. Servet-i Fünun sanatçıları, Batı’ya hayranlık beslemiş, özellikle de Fransa’ya özenmişlerdir. Osmanlı ülkesi çağdaşlaşırsa gelişeceğine inanmışlar, Fransa’da sanat ve bilim alanlarında neler gördüyseler onu Türkiye’ye uygulamaya çalışmışlardır.
2. Hüseyin Cahit Yalçın şöyle demiştir:”Bugün ister istemez Avrupalılaşıyoruz. Giydiğimiz pantolon nasıl ki Avrupa’dan gelmişse -eğer edebiyatımıza bir örnek gelecekse- mutlaka o pantolonun geldiği yerden gelecektir.”
3. Servet-i Fünun edebiyatı, Fransız edebiyatını taklit etmiş ve eserlerini bu doğrultuda meydana getirmiştir. Çağdaş Fransız edebiyatından hareketle hikâye ve roman türlerinde realizm, natüralizm, şiirde parnasizm ve sembolizm akımlarından yararlanılmıştır. Tevfik Fikret, toplumcu anlayışlar ortaya koysa da, topluluğun genelinde sanatçı anlayışla yapıtlar verilmiştir. Sanatçı anlayışta amaç, halka ulaşmak değil, sanatsal değerlere ulaşmaktır. Bu devrin sanatçılarının aşırı Avrupa hayranlığı onları taklitçiliğe kadar götürmüştür.
4. Dönemin buhranlı havasından dolayı intihar teması sanatçıların eserlerinde ve hayatlarında önemli bir yer teşkil etmiştir.
5. Servet-i Fünuncuların eserlerinde görülen temalar, hayal ve gerçek, hayal ve gerçek çatışması ve hayal kırıklıklarıdır.
6. Onlar için sanat bir araç değil, amaçtır.
7. Fransız şiirlerinden esinlendikleri tarzda yeni imgelem sistemi oluşturmaya çalışmışlardır.
8. Kendilerine özgü bir şiir dili oluşturmak istemişler, bundan dolayı Tanzimatçıların sade dili yerine, daha ağır ve anlamı kapalı bir dili tercih etmişlerdir.
9. Şiiri düz yazıya yaklaştırma gayesi içinde olan sanatçılar, mensur şiirin doğuşuna ortam hazırlamışlardır.
10. Şiirde ahenge özen göstermişler, yapay bir dil oluşturmuşlardır.
11. Batı edebiyatından alınan sone ve terza rima türleri aruz kalıplarıyla birlikte kullanılmıştır.
12. Servet-i Fünun döneminde yazılan romanlarda aşk, ölüm, yabancılaşma temaları üzerinde durulmuş olup, Türk romanı bu dönemde, olay örgütleyici anlatımdan, karakter sentezleyici anlatıma geçmiştir.
13. Servet-i Fünun dönemindeki romanlarda sosyal çevre aile ortamı ile sınırlanmıştır. Bütün olay örgüsü bu aile üzerinden gerçekleşmiştir.
14. Dönem romanlarında ön plana çıkan bir başka özellik ise, kadere dönüşen bir genetik mirasın karakterlerinin ortak bir paydada birleştirilmesidir.
15. Bu dönemin temel karakterleri, baba-kız, ana-oğuldur.
16. Romanların dili de, şiirlerde olduğu gibi yine ağır ve ağdalıdır.
17. Dönemin ilk romanlarında zaman, olayların meydana gelmesine zemin hazırlayan bir dış çerçeve gibidir. Teknik anlamda zamanın yavaşlaması ve derinleşmesi, öykü zamanının süre olarak kısalmasına, bakışların dıştan içe yönelmesine sebebiyet verir.
1. Servet-i Fünun sanatçıları, Batı’ya hayranlık beslemiş, özellikle de Fransa’ya özenmişlerdir. Osmanlı ülkesi çağdaşlaşırsa gelişeceğine inanmışlar, Fransa’da sanat ve bilim alanlarında neler gördüyseler onu Türkiye’ye uygulamaya çalışmışlardır.
2. Hüseyin Cahit Yalçın şöyle demiştir:”Bugün ister istemez Avrupalılaşıyoruz. Giydiğimiz pantolon nasıl ki Avrupa’dan gelmişse -eğer edebiyatımıza bir örnek gelecekse- mutlaka o pantolonun geldiği yerden gelecektir.”
3. Servet-i Fünun edebiyatı, Fransız edebiyatını taklit etmiş ve eserlerini bu doğrultuda meydana getirmiştir. Çağdaş Fransız edebiyatından hareketle hikâye ve roman türlerinde realizm, natüralizm, şiirde parnasizm ve sembolizm akımlarından yararlanılmıştır. Tevfik Fikret, toplumcu anlayışlar ortaya koysa da, topluluğun genelinde sanatçı anlayışla yapıtlar verilmiştir. Sanatçı anlayışta amaç, halka ulaşmak değil, sanatsal değerlere ulaşmaktır. Bu devrin sanatçılarının aşırı Avrupa hayranlığı onları taklitçiliğe kadar götürmüştür.
4. Dönemin buhranlı havasından dolayı intihar teması sanatçıların eserlerinde ve hayatlarında önemli bir yer teşkil etmiştir.
5. Servet-i Fünuncuların eserlerinde görülen temalar, hayal ve gerçek, hayal ve gerçek çatışması ve hayal kırıklıklarıdır.
6. Onlar için sanat bir araç değil, amaçtır.
7. Fransız şiirlerinden esinlendikleri tarzda yeni imgelem sistemi oluşturmaya çalışmışlardır.
8. Kendilerine özgü bir şiir dili oluşturmak istemişler, bundan dolayı Tanzimatçıların sade dili yerine, daha ağır ve anlamı kapalı bir dili tercih etmişlerdir.
9. Şiiri düz yazıya yaklaştırma gayesi içinde olan sanatçılar, mensur şiirin doğuşuna ortam hazırlamışlardır.
10. Şiirde ahenge özen göstermişler, yapay bir dil oluşturmuşlardır.
11. Batı edebiyatından alınan sone ve terza rima türleri aruz kalıplarıyla birlikte kullanılmıştır.
12. Servet-i Fünun döneminde yazılan romanlarda aşk, ölüm, yabancılaşma temaları üzerinde durulmuş olup, Türk romanı bu dönemde, olay örgütleyici anlatımdan, karakter sentezleyici anlatıma geçmiştir.
13. Servet-i Fünun dönemindeki romanlarda sosyal çevre aile ortamı ile sınırlanmıştır. Bütün olay örgüsü bu aile üzerinden gerçekleşmiştir.
14. Dönem romanlarında ön plana çıkan bir başka özellik ise, kadere dönüşen bir genetik mirasın karakterlerinin ortak bir paydada birleştirilmesidir.
15. Bu dönemin temel karakterleri, baba-kız, ana-oğuldur.
16. Romanların dili de, şiirlerde olduğu gibi yine ağır ve ağdalıdır.
17. Dönemin ilk romanlarında zaman, olayların meydana gelmesine zemin hazırlayan bir dış çerçeve gibidir. Teknik anlamda zamanın yavaşlaması ve derinleşmesi, öykü zamanının süre olarak kısalmasına, bakışların dıştan içe yönelmesine sebebiyet verir.
Edebiyat-ı Cedide, yazarları ve oluşturduğu edebiyat anlayışı ile Türk edebiyatında çığır açmış olup, Tanzimat devrinin milliyetçiliğinden biraz uzaklaşmış, bireysel temalara yönelmiş, bireylerin ruh dünyalarına önem veren melankolik bir edebiyattır. Bu dönemde birey ön plandadır, bireyin psikolojik özellikleri olayların yönünü değiştirecek tarzdadır. Dönemin siyasi özellikleri de romanlarda kendine geniş yer bulmuştur.
Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin bu dönemin şiirdeki en önemli temsilcileridir. Tevfik Fikret, yaşadığı dönem ve sonraki dönemlerde de etkili olmuş bir şairdir.
“Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr ü bal
Kendi cevvim, kendi eflakimde, kendi tairim
İnhina, tavk-ı esaretten girandır boynuma
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.”
Bu dörtlükte şairin kişiliğini, yaşam felsefesini ve sanatının özelliklerini görmek mümkündür. Tevfik Fikret, son yüzyıl Türk edebiyatında yaşam biçimi, eser ve etki alanlarında güçlü ve zengin bir kişiliğe sahiptir.
“Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr ü bal
Kendi cevvim, kendi eflakimde, kendi tairim
İnhina, tavk-ı esaretten girandır boynuma
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.”
Bu dörtlükte şairin kişiliğini, yaşam felsefesini ve sanatının özelliklerini görmek mümkündür. Tevfik Fikret, son yüzyıl Türk edebiyatında yaşam biçimi, eser ve etki alanlarında güçlü ve zengin bir kişiliğe sahiptir.
Tevfik Fikret’i Batı edebiyatına yönlendiren Fransız eğitmeni ve edebiyat öğretmeni olan Recaizade Mahmut Ekrem’dir. Fikret için, edebiyat bir zevk ve eğlence aracıdır. İnsanı okumaya, okuyucuyu fikirden lezzet almaya yönlendirir. Bu şekilde ahlaka ve vicdana hizmet vermiş olur.
1896 yılında Servet-i Fünun dergisinin yönetimini üzerine alan şair, yayımladığı Hasta Çocuk manzumesi ve Seza şiiri ile başarısını kanıtlar. 1899 yılından itibaren bireycilikten toplumculuğa geçiş yapan Fikret, 1901 yılında Mehmet Emin’e yazdığı mektupta şiiri bir hayal oyuncağı olarak görmediğini söyler ve bu şairin sosyal konulara yönelmesini takdir eder.
Fikret’in sanat anlayışındaki bu farklılık, kısa bir süre sonra şiirlerinde de görülmeye başlar. Bunun ilk kanıtı ise, Abdülhamit’in tahta çıkışının birinci yıldönümü için yazdığı Şehrayin manzumesidir. Şair, bu çıkışını, Sis manzumesi ile sürdürür. Bu uzun ve gösterişli manzume ile Fikret, içinde bulunduğu çevrenin siyasi, sosyal ve ahlaki yanlışlıklarını çekinmeden dile getirir. Sis’i yazdığı tarihten ölümüne kadar geçen on üç yıl içerisinde şair, siyasi baskının ağırlığından başlayarak sosyal yapıyı yıkan birçok manevi unsura kadar, tamamen sosyal temaları ele almıştır.
Fikret’in sanat anlayışını ikiye ayırmak mümkündür. Romantizmin etkisinde, “Sanat sanat içindir.”anlayışını savunduğu dönemde şiirlerinin başlıca konuları, aşk ve doğadır. Bu dönemde yazdığı şiirlerden bazıları: Seninle, İlelebed, Bir Ömr-i Muhayyel, Sen Olmasan, Leyl-i Veda, Birlikte ve Bir Hicran-ı Muvakkatten Sonra’dır. Bu romantik şiirlerin özelliği, zarafettir. Bu şiirlerde şairin hikayevari bir üslubu vardır. Toplumsal temalara yöneldiği ikinci devrede ise ana konular, medeniyet ve hürriyettir. Şair, Gökten Yere, Tarih-i Kadim, Haluk’un Defteri, Haluk’un Vedası, Haluk’un Amentüsü, Hilal-i Ahmer eserlerinde sosyal konuları işlemiştir.
Cenap Şahabettin, Servet-i Fünun hareketinin kuruluşunda ve gelişmesinde Fikret’ten sonra gelen şahsiyettir. Batı tarzı okullarda yetişmiştir. Tıp eğitimi için Paris’e gitmiştir; fakat Paris’e giden şair, orada tıptan çok edebiyatla meşgul olmuştur. Paris’ten İstanbul’a döndüğü zaman şekil ve içerik açısından Fransız şiirine benzeyen şiirler yazmaya başlamış, 1896 yılında da Servet-i Fünun topluluğuna katılmıştır.
Şair, bazı manzumelerinde Raik Vecdi takma adını kullanmıştır. Şiirlerini Evrak-ı Leyal adı altında toplamayı isteyen şair, bunu gerçekleştirememiştir. Şiirlerinin çoğunluğu ölümünden sonra kitaplaştırılmıştır.
Şiirlerinde istiare sanatına sıkça başvuran şair, müzikten de yararlanmıştır. Müzik, sembolist şiirlerde olduğu gibi, deruni özellik taşımaktadır. Aşk ve doğa onun şiirlerinin başlıca temalarıdır. Doğa şiirleri, dış çevreyle iç çevrenin çok başarılı bir biçimde birleştirilmesinden oluşmaktadır.
Şiirleri: Riyah-ı Leyal, Son Arzu, Makdem-i Yar, Temaşa-ı Leyal ve Temaşa-ı Hazan’dır. Hac Yolunda, Suriye Mektupları, Avrupa Mektupları, Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh ve Tiryaki Sözleri ise onun nesirleridir. Şahabettin, Türk edebiyatı tarihinde şair olarak geçmektedir. Zengin lirizmi, renkli ve geniş hayal gücü ile bu dönem Batılı Türk şiirinin önemli şahsiyetlerinden biri olmuştur. Servet-i Fünun hareketinde yer alan diğer şairler, Fikret ve Şahabettin’in şiirini kendilerine örnek almış, onların oluşturduğu yeni düzeni taklit etmeye çalışmışlardır. Bu iki büyük şairin yakın çalışma arkadaşlarına tesiri güçlü olmuştur. Yani, Servet-i Fünun şiiri, Fikret ve Cenap’ın şiiri demektir.
Topluluğun bir diğer şairi Ali Ekrem, şiirlerinde Ali Nadir takma adını kullanmıştır. Bir dönem Tevfik Fikret ile çatışma yaşayan Ekrem, başka dergide yazmaya başlamıştır. İki dergi arasında çıkan sorunlar zamanla artmış, saray Ali Ekrem’e yazı yazmayı yasaklamıştır. Bu yasak 1908 yılına kadar sürmüştür. Ali Ekrem, bireysel temaların yanı sıra sosyal konuları da ele almıştır. Şiir kitapları: Zılal-i İlham, Ordunun Defteri, Ana Vatan, Vicdan Alevleri, Şiir Demeti, Bir Şiirden İbaret, Kaside-i Askeriye’dir.
Ahmet Reşid, Servet-i Fünun’un ikinci plandaki şairlerindendir. 1895 yılından sonra yayımladığı şiirlerinde Recaizade ve Hamit’ten etkilendiği görülür. 1896 yılında Servet-i Fünun’un bir üyesi olan şair, bundan sonraki şiirlerinde bu edebiyat hareketinin özelliklerini göstermiştir. Şiirlerinde lirizm eksikliği ve ifade karışıklığı dikkat çeker.
Diğer bir şair Mehmet Sami’dir. Süleyman Nesib takma adıyla şiirler kaleme almıştır. Çekingen bir karaktere sahip olan şair, şiirlerini 1893 yılında yayımlamaya başlamıştır. Lirizmin azlığına rağmen, dil ve üslubunda büyük bir titizlik öne çıkar.
Süleyman Nazif’in ilk edebiyat kültürü de Divan edebiyatına gitmektedir. 1892-1897 yılları arasında yazdığı, istibdada karşı çıktığı şiirlerden olan Gizli Figanlar, tema ve üslup açısından Namık Kemal’in etkilerini taşır. Süleyman Nazif’in diğer Servet-i Fünunculardan farkı, daha ilk şiirlerinde sosyal temaları ele almasıdır. Bireysel konuları işlemeye başlaması Servet-i Fünun topluluğuna girmesiyle başlar. 1908 yılından sonra yeniden sosyal konuları işleyen şair, fikir bakımından Batılı düşünceye sahip olmasına rağmen, Doğu edebiyatına büyük önem vermiş ve yazılarında milli değerleri korumaya çalışmıştır. Eserleri: Boş Herif, İki İttifakın Tarihçesi, Batarya İle Ateş, Tarihin Yılan Hikâyesi, Çal Çoban Çal, Çalınmış Ülke, Kâfir Hakikat, Yıkılan Müessesedir.
Servet-i Fünun’un şiirde yaptığı değişikliklerden birisi, Tanzimat döneminin getirdiği her güzel şeyin şiirin konusu olabileceği maddesini kaldırarak, şiirin konusunu genişletmektir. Şairin günlük yaşamında karşılaştığı olaylar şiirin konusu olmaya başlamıştır. Gerek ruhsal yapıları gerek devrin baskıcı yönetimi yüzünden, şairlerin bireysel temalara ağırlık vermesiyle aşk, tabiat, aile hayatı konuları önem kazanmıştır. Bu açıdan bakılırsa topluluktaki edebi kişiliklerin Türk edebiyatına kazandırdıklarının ve eserlerinin önemi apaçık gözler önüne serilmektedir.
0 yorum :
Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.