İşte ODA TV davasında tutuklu olarak yargılanan Soner Yalçın'ın Avrupalı parlamenter ve gazetecilere gönderdiği mektup:
Yaklaşık 2 yıldır İstanbul’daki Silivri Cezaevi’nde tutukluyum.
Adım, Soner Yalçın. 47 yaşındayım ve 25 yıldır gazetecilik yapıyorum. Son olarak Hürriyet’in yazarıydım. 12 kitap yazdım. Bunların hemen hepsi, 100-200 bin satarak beni ülkemin best seller yazarı yaptı. Ayrıca odatv.com adlı haber sitesinin sahibiyim.
25 yıllık gazetecilik yaşamımda, Türkiye’deki faili meçhul cinayetleri, devlet içindeki illegal örgütleri, çeteleri, mafyayı ve dinci cemaatleri kaleme aldım. Tarih çalışmaları yaptım.
Yazdıklarım nedeniyle ölüm tehditleri aldım; aylarca saklanmak zorunda kaldım ama yine de korka korka hakikatleri yazdım.
Gazetecilik kuruluşları dışında hiçbir derneğe, vakfa, siyasal partiye ve örgüte üye değilim.
Ülkemde sadece mesleki kimliğimle tanınırım, siyasal kimliğimle değil.
Ve buna rağmen, 5 yıldır süren yargılama sonucu hâlâ ortaya çıkarılamamış ‘Ergenekon’ adı verilen gizli bir örgütün üyesi olduğum iddiasıyla hapisteyim. Peki delil olarak ne gösteriyorlar? Sahibi olduğum odatv.com bilgisayarında devlet güvenliğini ilgilendiren Word dosyalarının bulunması!
Bunlar bize ait değil, virüsle bilgisayarımıza gönderildi. Bunu Türkiye’nin üç seçkin üniversitesi ile bir ABD bilişim ve siber suçlar şirketinden aldığımız bilirkişi raporlarıyla ispat ettik. 134 sayfalık iddianame aslında neyin yargılama konusu olduğunu ispat ediyor:
İddianamede, 361 ‘haber’, 280 ‘kitap-yazı’, 53 ‘köşe yazısı’, 26 ‘röportaj’ ve 5 ‘makale’ sözcüğü geçmektedir!
İddianamede, silah yok, bomba yok, cinayet yok, eylem yok. Mahkemede hâkimler bana sadece, ‘o haberi neden yaptınız’ veya ‘o röportajı niye yayımladınız’ sorusunu yöneltti!
İşte suçum bu: Soru sormak, gerçeği aramak, hakikati yazmak. Yani, mesleğimi yapmak!
Benim ülkemde düşünce hâlâ kötülüğün simgesi olarak görülüyor. Düşünsel değerlere tutkuyla bağlı zihinlere sadece düşmanlık ediliyor; sahte delillerle hapse atılıyor.
Bu mektubu size yazdım; çünkü siz benim ‘suç’ ortağımsınız. Nasıl mı?
Aydınlanmayı, özgür düşünceyi, akılcılığı sizden öğrendik biz.
Sessizliğe mahkûm edilişime son verin. Sesim olun, kalemim olun. Yıkın yalanlarla örtülü şu zindanın dört duvarını. Yoksa yine, toprağa, çiçeğe, ağaca ve en dayanılmazı 12 yaşındaki oğlumun kokusuna hasret; insani niteliklerimi kaybetmem için yoğun tecrit uygulanan cezaevindeki koğuşumda kendimle konuşmaya devam edeceğim: ‘Kimse var mı orada?’”
Günde 17 saat su verilmeyen, 24 saat aydınlanma lambalarının açık olduğu ve her anımın 2 kamerayla izlendiği cezaevindeki koğuşumda bazen kendimi bu sözü söylerken yakalıyorum: ‘Kimse var mı orada?’
Günde 17 saat su verilmeyen, 24 saat aydınlanma lambalarının açık olduğu ve her anımın 2 kamerayla izlendiği cezaevindeki koğuşumda bazen kendimi bu sözü söylerken yakalıyorum: ‘Kimse var mı orada?’
Kaynak: Hürriyet (Mehmet Yılmaz'ın köşe yazısı) , ODA TV
0 yorum :
Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.