-

Çiftlik Kapısına Vuruş - Franz Kafka Öyküleri

3 Haziran 2012 Pazar yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar

Yaz içinde pek sıcak bir gündü. Kızkardeşimle eve giderken bir çiftlik kapısının önünden geçtik. Kasten mi vurdu kardeşim kapıya, yoksa dalgınlıkla mı, yada hiç vurmayıp yumruğuyla yalnız gözdağı mı verdi, bilmiyorum. Yüz adım kadar ötede, sola kıvrılan yolun kenarında köy başlıyordu. Tanımadığımız bir köydü, ama daha ilk evi geçer geçmez ortaya birtakım adamlar çıkıp bize el etmeye başladılar, dostlukla ya da uyararak, kendileri de korkmuş, korkudan iki büklüm. Bize önünden geçtiğimiz çiftliği gösteriyor, çiftlik kapısına vuruşu anımsatıyorlardı.: Çiftlik sahipleri bizi dava edecek ve soruşturma da hemen başlayacakmış.

Ben pek sakindim, kız kardeşimi de yatıştırdım. Belki kardeşim asla vurmamıştı kapıya. Hem vurmuş da olsa, dünyanın hiç bir yerinde suç sayılmazdı bu. Çevremizi saran adamlara da durumu anlatmaya çalıştım; beni dinlediler, ama bir yargı vermekten de kaçındılar. Sonra dediler ki, yalnız kız kardeşim değil, onun ağabeyi olarak ben de dava edilecekmişim. Gülümseyerek başımı salladım. Uzakta bir duman bulutu seçip alevlerin yükselmesini bekler gibi, hepimiz başımızı çevirmiş, çiftlikten yana bakıyorduk. Ve gerçekten çok sürmedi, ardına kadar açık kapıdan içeri atlıların girdiğini gördük. Yerden bir toz bulutu kalktı, her şey toz dumana büründü; yalnız atlıların uzun mızraklarının uçları ışıl ışıl parlıyordu. Ve anlaşılan daha avluda gözden kaybolur kaybolmaz atlarının başlarını döndürüp üzerimize doğru gelmeye başlamışlardı.


Kız kardeşimi yanımdan itip uzaklaştırmaya çalışarak, kendim her şeyi çözümleyeceğimi bildirdim. Ama kızkardeşim beni yalnız bırakmaya yanaşmadı. Ben hiç değilse üstünü değiştirmesini, bayların karşısına daha iyi bir giysiyle çıkmasını söyledim. Sonunda sözümü dinleyip evin uzun yolunu tuttu. Atlılar yanımıza gelir gelmez, daha atlarından inmeden kardeşimi sordular. Ürkek çekingen, şu anda burada olmadığını, ama geleceğini açıkladım. Sözlerimi adeta ilgisizlikle karşıladılar; beni bulmuşlardı ya, bu kendileri için hepsinden önemli görünüyordu. Başlıca iki kişiydiler, genç ve dinamik bir yargıçla onun Asmann denen sessiz sakin yardımcısı.

Derken köy odasına buyur edildim. Başımı sallayıp pantolon askılarımı çekiştirerek, bayların keskin bakışları altında ağır ağır yürümeye koyuldum. Ben kentliyi, bu köylü insanların elinden kurtarmak, üstelik onlardan saygı görmek için tek bir sözün elvereceğine inancımı neredeyse hâlâ sürdürüyordum. Ne var ki, köy odasına gelerek eşikten içeri ayak atar atmaz, benden önce seğirtip içerde bekleyen Yargıç'ın: "Bu adama acıyorum!" dediğini işittim. Ama bununla benim o anda ki durumumu değil, ilerde başıma gelecekleri anlatmak istediği tüm kuşkuların üstündeydi. Oda, bir köy odasından çok, bir tutukevi hücresine benziyordu: Döşemede kocaman malta taşları, çırılçıplak kara bir duvar, bir yerde ucu duvar içine yerleştirilmiş demir bir halka, ortada yarı kereveti, yarı ameliyot masasını andıran bir şey.

Acaba bundan böyle bana tutukevi havasından başka bir hava solumak kısmet olacak mıydı? İşte büyük soru; daha doğrusu salıverilmekten umudu kesmesem, o zaman söz konusu olacak büyük soru...

Franz Kafka

0 yorum :

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-