Başlıca karakterler
Etienne Lantier: Romanın kahramanı; sosyal meselelerle ilgilenir ve kendi kendisini daha İyi yetiştirmek ister. Kızlarla ilişkilerinde oldukça çekingendir ve Catherine'ye beslediği aşkta da nazik hareket eder. Gerçi genellikle kendisini kontrol eden biri olarak biliniyor ise de, alkole, marazî bir düşkünlüğü bulunduğu sanılıyor. Etienne, Nana'nın annesi Gervaise
Marquart'ın gayrimeşru çocuğudur.
Souvarine: Bir nihilist; önceleri bir Rus soylusu ve tıp talebesi; Çar'ı öldürmek için girişilen bir teşebbüsün başarılı olmaması üzerine Rusya'dan kaçtı. Hislerini dışan vurmayan zeki bir insandır; kendisini normal bütün beşerî bağlardan sıyırmıştır.
Rasseneur: önceleri bir madenci idi; sonra hancılık yapar. Bir işçi lideri olarak mutedilliği savunur ve grevlere karşıdır.
Pluchart: İşçi Enternasyoneli'nin sekreteri; kendisini önemli sayan biri; sadece kendi teşkilâtı ile ilgilidir.
Hannebeau: Montsou madeninin meneceri; çalışkan ve şuurlu bir adam; büyük ıztırabı, mutsuz bir evlilik yapmış olmasıdır.
Negrel: Montsou madenindeki mühendis; Hannebeau'nun yeğenidir. Amcasına dahi boynuz taktıran biri olmakla beraber, mesleğinde yeteneklidir ve zaman zaman kendisinden beklenmeyen kahramanlıkla ocakta sıkışıp kalan işçileri kurtarır.
Deneulin: Gregoire'nin kuzeni ve Jean-Bart maden ocağının sahibi. Samimî ve sevimli bir insan; çalıştırdığı insanlar tarafından hürmet edilir.
Toussaint Maheu: Bir maden işçisi; kısa boylu, sağlam yapılı;, zaman zaman kızgınlığını dışarı vuruyor ise de, iyi bir koca ve aklı başında bir insandır.
La Maheude: Karısı; namuslu ve çalışkan bir kadın. Kitabın ilk bölümlerinde, tek düşüncesi ailesini doyurmaktır. Grev sırasında, fanatik ve militandır; romanın sonunda, hâdiselerin akışı karşısında hiç bir şey söyleyemez, onları kabul etmeğe mecbur kalır.
Zacharie Maheu: En büyük oğulları; yirmi bir yaşında; zayıf ve anemik.
Catherine Maheu: En büyük kızları; on beş yaşında kadar; zayıf, yeterince gıda alamamış, nazik bir kız.
Jeanlin Maheu: Küçük oğulları; kötü ruhlu; yüzü, maymunu andırır.
Bouteloup: Levaque'nin kiracısı ve La Levaque'nin âşığı.
Philomene Levaque: Zayıf, veremli bir kız; Zacharie Maheu'nun
metresi; ondan iki çocuğu olmuştur.
Pierron: Bir diğer maden işçisi ve Maheu ailesinin komşusu.
La Pierronne: Karısı; küçük bir dükkânı vardır ve ustabaşı Danseart ile ilişki kurar.
Mere Brule: La Pierronne'nin annesi; kızgın bir kadın; maden ocağını işleten şirkete fanatik bir nefret hissi besler.
Leydie Pierron: On yaşında bir kız; Bebert ve kendisine gözdağıveren Jeanlin'ln oyun arkadaşı.
Maigrat: Kızlarının kendisi ile yatmalarına müsaade edilmediğitakdirde, işçilerin ailelerine borç yiyecek satmayan bir esnaf.
Danseart: Maden ocağının usta başı; korkak; pek sevilmez.
Chaval: Bir maden işçisi; Catherine Maheu'nun sevgilisi; kabave küstah bir adam.
La Mouquette: Kömür taşıyıcı bir kız; şişman, kaba, şehvetlive İyi mizaçlı.
Hikâye
Montsou, kuzey-doğu Fransa'da, bir maden ka-sabasıdır. Bu pis yerde, maden ocağının bir kaç görevlisi, az sayıda esnaf ve açlıkla hemhudut yaşayan işçiler vardır. îş arayan Etienne Lantier Montsou' ya gelir. Bölgedeki başlıca maden ocağı olan Le Vo-reux'da iş bulur. Kitabın ilk oniki bölümünde, madencilerin hayatı, bu hayatla ünsiyetli olmayan Etienne'nin gözü ile anlatılır. Zamanla, Maheu adındaki bir ailenin yanına kiracı olarak yerleşir ve ailenin kızı Catherine'yi cazip bulur. Fakat kızın, Chaval adında bir sevgilisi olduğunu bildiğinden, ona kur yapmaz.
Montsou'da, hisse senetleri sahipleri ve menecerlerin oluşturduğu zengin bir burjuva sınıfı da vardır. Maden ocağını yöneten Hannebeau, emirlerini, Paris'teki direktörlerden alır. Yeğeni Négrel mühendistir. Deneulin, civardaki rakip bir ocağı işletmeğe çalışan bağımsız bir maden ocağı operatörüdür. Grégoire ve ailesi, yatırımları ile rahat bir hayat sürerler. Üst sınıf mensuplarının ekserisi, fert olarak, cömert ve iyi niyetli insanlardır; fakat, bilhassa kendi çıkarları tehdit edildiği zaman, maden işçilerinin meselelerini anlayamazlar.
Etienne, yoldaşlarının ekserisinden daha zeki ve daha fazla okumuş biridir; insanları, sefalet içinde, tehlikeli ve küçük düşürücü işler yapmağa zorlayan şartları değiştirmenin hayalini görür. Kendisinin bu ümidini paylaşanlar: Kasabadaki meyhanenin sahibi Rasseneur, İşçi Enternasyonalinin teşhilâtçısı Pluchart ve Rusya'dan kaçan Souvarine adındaki bir anarşisttir. Üçü arasında, Etienne, en fazla Pluchart'a yakınlık duyar.
Bu arada, işçiler ve yönetim arasındaki gerginlik artar. Gerginliğe yol açan mesele, ocaktaki tünellerin çöküşünü önleyecek direklerin yapılması karşılığında ödenecek ücrettir. İşçilere, işledikleri beher leğen kömüre göre ücret ödendiğinden, onlar, gerekli olmakla beraber, fazla ücret getirmiyen direk işini yapmak istemezler. Tünellerin çökmesinden korkan şirket, direkler ve kömür için ayrı ücreti ödemek ister. İşçiler, bu gizli teklifin altında, ücretlerinin düşürüleceğini sezer ve grev yaparlar.
Etienne, mutedil Rasseneur'u saf dışı ederek, işçilerin lideri olur. Grev yayıldıkça, sefalet artar ve şiddet başlar.
Grevciler orada bir anlaşmazlık çıkmamasına rağmen Jean-Bart'taki rakip ocağı kapamak isterler. Binalara hücum eder, onları tutuşturmağa çalışır ve asansörlerin kablolarını keserler. Aralarında Chaval ve Catherine'in de bulunduğu birkaç işçi, kılı kılma kurtulurlar. Maden ocağındaki tahribat, Jean-Bart ocağının sahibi Deeulin'i yıkar ve Montsou monopolisine satmağa mecbur kalır. Maden işçilerini, daha sonra, Montsou sokaklarında ekmek diye haykırırken görüyoruz. Maigrat adında halkın sevmediği bir esnaf öldürülür, öfke ve şiddet kızgınlığı arasında tenasül organları kesilir.
Şiddet, maden ocağını işleten şirketi pek huzursuz etmez, zira şimdi, silâhlı kuvvetlerin yardımını isteyebilecektir. Kasabaya birlik gönderilir ve dönek işçiler çalıştırılır. Grev kırıcılarının başına Chaval getirilir, ve bu durum, Etienne ile kendisi arasındaki tabiî rekabeti daha da gerginleştirir. Kısa bir müddet sonra, şiddet tekrar ayaklanır: Grevciler, grev kırıcıları korumak için ocakların çevresine yerleştirilen askerlere taş atarlar. Askerler, silâhla cevap verir, aralarında Maheu'nun da bulunduğu bazı grevcileri öldürürler.
Şiddetin, böylece tekrar başgöstermesi karşısında hükümet, grevcilerle anlaşması için şirket üzerine baskı yapar. Grev-kırıcıları çıkarılır, ocaklar açılır, maden işçileri, hüzün ve endişe içinde işlerinin başına dönerler. Durumun sakinleştiğinin sanıldığı bir zamanda, Souvarine adındaki anarşist ortaya çıkar. Beyhude bir gayret telâkki ettiğinden, grevde yer almamıştır. Şimdi, borulara ve asansörlere sabotaj yaparak, maden ocağına ölüm darbesini indirmek ister. Maden ocağını su basar, direkler devrilir, tüneller çöker. Hattâ binalar ve makineler de parçalanır.
Etienne, Catherine, ve Chaval, maden ocağında sıkışır, dışarı çıkamazlar. İşçiler, nihayet, kuru bir tünelin üst kısmına tırmanmayı başarırlar. İki kişi arasındaki husumet, burada kavgaya çevrilir ve Etienne, Chaval'i öldürür. Şimdi sevdiği kadına sahip çıkacak durumdadır. Yaklaşan tehlike, suların yükselişi ve iki âşığın açlıkları göz önünde bulundurulduğu takdirde, ortada aşkın hiç de düşünülemeyeceği bir yer ve durum vardır. Yine de iki âşık biribirlerine sarılırlar. Nihayet, kurtarma ekipleri, kendilerine ulaştığında, Catherine ölmüştür ve Etienne'in saçları da bembeyaz olmuştur.
Etienne, gücünü yeniden kazanınca Montsou'dan ayrılır ve Paris'e gider. Niyeti, Pluchart ile birlikte îşçi Enternasyonalinde çalışmaktır. Yolda, toprak altındaki madenci yoldaşlarını düşünür; onların yeni bir düzenin tohumları olabileceklerini, büyüyüp yeşerince dünyayı parçalayacaklarını ümit eder.
Tenkid
Germinal adı, Fransız ihtilâl takviminden alınmıştır. Bu, ilkbaharı, ekim zamanını ve romanın adı olarak, hem isyanın işddetini hem de tabiatın yavaş giden organik işlemini anlatır. Kitabın son sayfasında belirtildiği üzere, maden işçileri, yeraltındaki tohumlardır; fakat yeni bir cemiyette toprak üstüne çıkacaklar ve meyvalarmı vereceklerdir. Onların acı ve ıztırapları, onların mücadeleleri, kitabın tezini oluşturur ki, Germinal da, muhtemelen, işçi hareketi üzerine yazılmış romanların en büyüğüdür.
Gerçi sempati hislerimizi maden işçileri üzerine çekerse de, Zola, onların tezini, mübalâğalı ve tek taraflı anlatmamağa bilhassa dikkat eder. Meselenin her iki tarafında da, kahramanların ve habislerin bulunduğunu, ve hem sermaye hem emeğin, kontrol edemedikleri ekonomik kuvvetlerin pençesinde bulunduklarını gösterir. Kendi çıkarları tehdit edilmediği takdirde, maden ocakları sahipleri ve menecerleri kötü veya normal olarak kalpsiz insanlar değillerdir. Deneulin âdil bir insandır, Negrel cesur, Gregoires de merhametlidir. Hattâ madeni işleten şirket dahi, pazar yerinin etkisi altındadır. Kısacası, hikâyenin hakikî habîsi ekonomik sistemdir.
Üç kişi, sisteme karşı, üç ayrı şekilde mücadele edilmesini teklif eder. Rasseneur, mutedil bir insandır; görüşme ve uzlaşma taraftarı. Etienne aktivisttir; işçilerin teşkilâtlanmasına ve grevlere inanır. Sovarine anarşisttir; hiç bir şeyi reformdan geçirmeye inanmaz; daha iyisinin yerini alması için sistemin yıkılmasını teklif eder.
Germinal, dikkatli bir araştırmaya dayalı bir roman, Grev, gerçekte, 1860'larda, 70'lerde, ve 80'lerin ilk yıllarında vuku bulan grevlerin bir araya getirilmesidir. Zola, bu konuda kendisine materyal seçmek için, gazeteleri, tıbbî raporları ve belgeleri okudu. Maden ocaklarına indi ve maden ocaklarının bulunduğu kasabalarda dolaştı; mühendislerle, işçi liderleriyle ve işçilerle görüştü. Bazı karakterler, meselâ, Rasseneur, hakikî hayattan alındı. Zola, bütün materyale, kendi muhayyile gücünü ekledi. Biz, bu yaratıcı gücü, bilhassa, onun teşbihlerinde, cansız objelere dahi hayat bahşeden teşbihlerinde görüyoruz. Böylece, maden ocağı, doymak bilmeyen bir dev ile, beşer hayatlarını yutmakla yaşayan bir dev ile temsil edilir. Maden çöktüğü ve binalar yıkıldığı zaman, manzara, yaşayan bir varlığın can çekişmesi gibidir. Veya, atmosferin, ustaca nasıl kontrol edildiğini görmek isterseniz, kitabın baştaki bölümlerinde, cehennemi alevleri, cehennemi karalıkla karşılaştıran kısımları düşünün. Bu pasajlarda, natüralist Zola, bir sembolist gibi yazıyor.
Sanatkârın kontrol edici eli, aynı zamanda, Montsou'nun zenginleri ve fakirleri arasında tezatların, bazan son derecede istihzalı bir şekilde gösterilmeşinde de belli oluyor. Meselâ, pis bir sefalet içinde yaşayan Maheu ailesinin sabah kahvaltısı, Gregoires ailesinde, huzur içinde yenen lüks bir yemek sofrasıyle dengelenir. Mme. Hennebeau'nun, kasabanın gecekondu mahallelerinde yaptığı bir gezi, hicvedici bir tarzda anlatılır; kendisini ziyaret edenler, buralarda gördükleri mesut ve tam bir hayatın insanları yücelttiğini söylerler. Maden işçileri, Mont-sou sokaklarında ekmek diye bağırdıkları zaman, istihza zirveye erişir: Polis, asayişi temin ettikten sonra, bir pastacı dükkânının servis arabası, zenginlerden birinin pasta siparişini adamın malikânesine götürür.
Sanatkârın eli, bazı hallerde, bilhassa, Catherine ve ona sahip çıkmak isteyen iki kişinin, çöken ocakta bir arada bulunduğu melodramatik sahnede belli, ilkin bir ölüm savaşı ve ardından, yeryüzünün karanlığında bir aşk sahnesi. Zola'nm, kahramanının karakterini, irsiyet noktasından ele almak istemesi hakkıda da falza bir şey söylenemez. Etienne, L'As-sonımoir'in alkolik çamaşır yıkayıcısının oğludur, bu kadından da, bir tek içkiden sonra, ne yaptığım bilmeyen bir sinir sistemi tevarüs etmesi gerekirdi. Gerçekte, maden işçilerinin en akıllısı, istikrarlısı ve sorumlusu odur. Karakterinde, öldürme temayüllerinin bulunduğu söyleniyor, fakat bu bile, yazar, Chaval'ı öldürmek istediği zaman ortaya çıkar. Eğer Zola irsiyet hakkında hiç bir şey işitmemiş olsa idi, Germinal için daha iyi olurdu. Yine de, bu kusurlar görmemezliğe gelinebilir. Zira bu güçlü ve şiddetli kitap, vahim sosyal adaletsizliği kızgınlık ve anlayışla ele alır. Ama yine de, bir propaganda vasıtası değildir; bir sanat eseri, Fransız edebiyatının bir düzene kadar büyük romanlarından bir tanesi.
Yazar
Ayrıca Bknz Emile Zola (Emile Zola Kimdir? - Emile Zola Hakkında)
Fransız naturalist hareketi üzerinde hâkimiyet kuran Emile Zola, yarı Fransızdı. İtalyan ve Rum karışımı olan mühendis babası Aix şehrindeki su tesislerinin inşaatını yönetiyordu. Annesi, Kuzey Fransalı idi. Çalışkan, disiplinli ve mizacı itibariyle neşeli taşralılarla tezat teşkil ediyordu. Emile, altı yaşında iken babası öldü. Babası, Aix kasabasına karşı açılan ve neticelenmeyen bir dâvadan başka bir şey bırakmamıştı. Kadın, çocuğunu fakirlik içinde yetiştirdi. Zola'nın eserlerinin çoğunda, kendisini kabul etmediği için burjuvaziye küskün, onların seviyesine düşmekten korktuğu için mahallî fakir halktan nefret eden, güçlü ve azimli annesinin tesiri görülür. Eğer en iyi sosyolojik eleşiricilerin, kendi sosyal durumlarını müphem bulan kimseler arasından çıktığı doğru ise, Zola'nın sosyal bir romancı olması kaderinde yazılı idi. Eseri ile, Aix kasabasından intikam aldı. Zola'nın, kendisini reddeden cemiyeti reddetmek İçin seksüel tezler üzerinde durmasında da, annesinin rolü olabilir. Fakirlerin, düzensiz bir seks hayatı vardır, seksüel ahlâk yerleşmemiştir; orta sınıf riyakârdır; aristokrasi de baştan çıkmıştır. Zola'nın romanlarındaki formül bu.Zola, hayatının on senesinde, on yedisinden yirmi yedisine kadar, bir bohem hayatı yaşadı, belli bir başarı sağlayamadı. Paris ve Marsilya'da okudu, fakat diploma almadı. Gazetecilik yaptı, sanat eleştirileri yazdı, sırf para kazanmak için kitap hazırladı. Bir ara, Aix'teki çocukluk arkadaşı ressam Cezanne ile aynı odada kaldı. Meşhur Paris kitap yayınlayıcısı ve satıcısı Hachette'de (Haset) sekreter olarak çalıştı. Zaman zaman öylesine parasız kalıyordu ki, tavan arasındaki odasının penceresinden kırlangıç yakalıyor ve kızartıp yiyordu. Kendisine Alexandrine Meley adında bir metres de buldu. Bu, istikrarlı, tutumlu, analık içgüdülerine sahip ve orta sınıf emelleri güden bir kızdı; hattâ Zola'nın annesi bile tasvip etti. Aralarındaki ilişki, Zola'ya, çalışmasının gerektirdiği hissî istikrarı sağladı ve 1870'de evlendiler.
Zola'nın hayatının eseri, Balzac'ın Beşer Komedisi n i taklit eden, İkinci imparatorluk sırasında bir ailenin iniş ve çıkışını ele alan ve yirmi romandan oluşan bir seri idi. Bu aile Provence'in Plassans kasabasındaki (besbelli ki Aix) bir tek ecdattan çıkmıştır. Onun, Rougen adındaki meşru vârisleri hareketli, akıllı insanlardılar ve 1851 darbesinde Louis Napoleon'u destekJeyerek .onunla birlikte iktidara çıktılar. Bu aileden bir kişi, Eugene, imparatorluk hükümetinde vekil oldu, ve mahallî vicdansızlığı, işine yaradı. Ailenin gayri-meşru kolu, Mouret'ler, orta sınıf iş adamlarıdırlar. Bir tanesi, Paris'te büyük bir mağaza kurdu ve küçük rakiplerim ortadan kaldırarak büyük bir servet yaptı. Bir diğer gayri meşru kol, Macquart'lar, proleterdirler; bir sürü fahişeler, kriminaller ve alkolikler, bu kitapta ele alınan iki romanın baş rolündeki Nana ve Etienne, onlar arasından çıktı. Zola'nın plânı, Fransız cemiyetinin her köşesini araştırmasına ve soysuzlaşmayı açıklamasına imkân verdi. Romanları, yaşadığı çağın resmen benimsenen ideallerine karşı girişilmiş bir dizi hücum. Ordunun şerefine, ruhban sınıfının dindarlığına, evin kutsallığına, köylünün çalışkalığına, imparatorluğun şaşaasına karşı girişilmiş hücumlar.
Zola, düşündüğü bu seriyi uygulamağa henüz başlamıştı ki, ikinci İmparatorluk aniden çöktü ve böylece, zaman ölçüsünü oldukça hantal bir tarzda sıkıştırmağa, ve 1850'ler ve 60'lardan ziyade 1870'lere ve 80'lere daha iyi uyacak çağdışı durumlar getirmeğe zorlandı. Fransızların Sedan'da mağlûp olması Düşüş (La Debâcle) adındaki büyük harp romanı için materyal verdi. Burada ele aldığımız eserlerinden başka, serinin en büyük kitapları arasında, köylünün hayatını kasvetli ve şiddetli bir şekilde inceleyen Yeryüzü (La Terre) ve alkolik soysuzlaşmanın bir manzarası, L'Assommoir de vardır. Bu romanların başlıca karakterleri, biribirleri ile bağlantılı iseler de, her kitabın, kendisine hâs özelliği vardır ve diğerlerinden ayrı bir şekilde oku-nablir.
Zola, eski bir gazeteci olarak, sansasyonelliğin para getirdiğini biliyordu ve gerçekte sansasyonel olan bu romanları da, onu, çok zengin bir adam yaptı. Zamanla .ihtiraslı ve kendi kendisini yetiştiren bir kimsenin hedefine de ulaştı: Aristokratların ve zenginlerin oturduğu bir yerde lüks bir villa satın aldı, içini, bayağı ve gösterişli bir şekilde pahalı eşya ve mobilya ile döşedi. Bir diğer hedefine Fransız Akademisine üyelik erişemedi; fakat bu sahada öylesine ısrarlı idi ki, akademi için daimî namzet olarak anıldı.
Düşmanları, Zola'yı, kötülük ve çamur içinde yuvarlanan bir ucube diye göstermeğe çalıştılar. Savunucuları indinde, çağının kötülüklerini ortaya koyan kızgın bir ahlâkçı idi. Zola, kendisi-.nin, irsiyet ve çevrenin beşer şahsiyetindeki tesirlerini inceleyen objjektif bir ilim adamı olduğunu söyledi. Bu konuda, fazilet ve kötülüğün, şeker ve zaç yağı gbi tabiî ürünler olduğunu söyleyen Fransız tarihçisi Taine'e benziyor. Zola, tabiatiyle, ilim adamı değildi ve çağının, sadece materyalistik faraziyelere dayanan psikolojisine dayanmak mecburiyetinde idi. Böylece, anti-sosyal tutumların, bir organın yapısındaki fizikî değişiklik veya sinir sisteminin dejenereleşmesi ile vücut bulduğu, ve bu tür hal ve davranışların da ırsî olarak taşındığı söyleniyordu. Zola, ilmin göz kamaştırıcı prestijinin öylesine tesiri altında kalmıştı ki, romanlarının, labaratuvar tecrübeleri olduğunu tahayyül etti. Böylece, beşer organizmasına belirli bir ırsî özellik bahçetti; onu, romanlarının kontrol altındaki çevresine koydu ve reaksiyonlarını kaydetti. Bu mantıksız tezi de, tecrübî Roman (Le Roman Experimental) adlı kitabında savundu. Muhtemeldir ki, kendi yaratıcı işlemini Zola'dan az anlayan başka hiç bir yazar yoktu.
Zola'nın edebî faaliyeti Natüralizm diye bilindi, ve Flaubert' in önceki realizminden oldukça farklı bir gelenek getirdi. Flaubert de, eşyanın görünüşü ile, realitenin aslına sadık bir tarzda gösterilmesi İle ciddî olarak ilgilendi; fakat açıktan açığa, çirkinlik ve kötülüğü savunmadı. Ayrıca, onun realizmi, edebî bir programdı, gerisinde metafizik yoktu. Bunun neticesinde, bu iki kişinin tesirleri farklı oldu. Fiaubert'in vârisleri, sanat sanat içindir yolunda giderek sanatlarını mükemmelleştirmeyi düşünen müşkülpesent üslûpçulardı; Zola'nın müridleri İse, Frank Norris gibi daha ziyade ağır yumruklu sosyal romancılar.Rougen-Macquart serisi tamamlandıktan sonra, Zola'nın eserleri daha iyimser bir yola girdi. Cemiyetin, kendisini ciddî olarak reformdan geçireceğini ümit etti. Germinal'de bu ümidin belirtileri vardır. Daha sonraki romanlarında bu ümit, daha da fazla belirtilir. Meselâ Travail (Emek) ütopik bir sosyalist cemiyetin resmini çizer. Zola'nın tavırlarındakl bu değişikliğin bir sebebi, özel hayatındaki değişiklik olabilir. Çocukları olmadığından, Alexandrine ile arasındaki ilişki, senelerdir tatsızlaşmış, acılaşmıştı. Zola, 1888'de Jeanne Rozerat adında güzel bir çamaşırcı kızına âşık oldu, ona bir ev döşedi, ve ondan iki çocuğu oldu. Karısı Mme. Zola, bunu öğrenince, gazapla, kocasının pahalı mobilyasından bazılarını parçaladı. Maamafih Zola için, builişki, kendisini seksüei endişeden kurtardı ve bir erkek olarak, kendisine olan güvenini arttırdı. Artık, gerçi eserleri gücünü kaybediyor ve hemen hemen hissîliğe dönüyorsa da, Zoia, daha fazla huzur içinde, hayatından memnun bir adam olmuştu.Maamafih, Alfred Dreyfus'u, Fransa'yı yerinden oynatırcasına savunması, hiç de sahte veya hissî değildi. Dreyfus, Fransız ordusundaki Yahudi bir yüzbaşı idi; aleyhine sahte belgeler düzenlenerek, yabancı devletler hesabına casusluk yaptığı iddia edilmiş ve hapsedilmişti. Lehte ve aleyhteki iddialar, Üçüncü Cumhuriyeti temelinden sarsmıştı. Tartışmalar, Zola'nın bütün eski düşmanlarını bir grupta topladı: Ordu, kilise, devlet, Yahudi düşmanları, zenginler... Zola'nın bu hedefe gönderdiği füze, Cumhurbaşkanı Faure'ye hitap ettiği, «J'accuse» (İtham ediyorum) başlıklı ve L'Aurore gazetesinde yayınlanan mektubu idi. Zoia, hakaret suçu ile kendisi aleyhine dâva açılmasını bilhassa istiyordu ve bunda da muradına erdi. Mahkeme salonu, millete hitap edeceği arenayı kendisine vermiş oldu. Yargılama sonunda, Zoia mahkûm edildi ve ceza temyize gönderildi. Temyiz, kararı bozdu; Zoia tekrar muhakeme edildi; fakat hükmün ilân edilmesinden biraz önce, Zoia, avukatlarının tavsiyesini oldukça mütereddit de olsa kabul etti ve İngiltere'ye kaçtı. Zoia, Yüzbaşı Dreyfus'un suçsuz olduğu ilân edilene kadar, aleyhindeki isnatlara, vatan hainliği ile itham edilmesine, İngiltere'de katlandı.
Zola'nın ölümü (1902) manâsız bir kaza neticesi idi: Mangaldaki kömürden zehirlendi. Bütün dünya kendisinden sitayişle bahsetti. Zola'nın cenazesine Dreyfus da katıldı ve cenaze töreninde konuşan Anatoie France, Zola'dan, «beşer vicdanında bir ân» diye bahsetti. Karısı Alexandrine'ye gelince, kocasının büyük bir adam, bir dahi olduğunu ve bundan böyle, kendisine mahsus özel ahlâkî prensipleri bulunabileceğini söyledi. Kadın, Zola'nın, iki çocuğunu evlâtlık edindi.
0 yorum :
Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.