-

Emile Zola'nın Germinal Kitabının incelenmesi

6 Nisan 2012 Cuma yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar

Başlıca karakterler
Etienne Lantier: Romanın kahramanı; sosyal meselelerle ilgile­nir ve kendi kendisini daha İyi yetiştirmek ister. Kızlarla ilişkilerinde oldukça çekingendir ve Catherine'ye beslediği aşkta da nazik hareket eder. Gerçi genellikle kendisini kont­rol eden biri olarak biliniyor ise de, alkole, marazî bir düş­künlüğü bulunduğu sanılıyor. Etienne, Nana'nın annesi Gervaise
Marquart'ın gayrimeşru çocuğudur.
Souvarine: Bir nihilist; önceleri bir Rus soylusu ve tıp talebesi; Çar'ı öldürmek için girişilen bir teşebbüsün başarılı olma­ması üzerine Rusya'dan kaçtı. Hislerini dışan vurmayan zeki bir insandır; kendisini normal bütün beşerî bağlardan sıyırmıştır.

Rasseneur: önceleri bir madenci idi; sonra hancılık yapar. Bir işçi lideri olarak mutedilliği savunur ve grevlere karşıdır.
Pluchart: İşçi Enternasyoneli'nin sekreteri; kendisini önemli sa­yan biri; sadece kendi teşkilâtı ile ilgilidir.
Hannebeau: Montsou madeninin meneceri; çalışkan ve şuurlu bir adam; büyük ıztırabı, mutsuz bir evlilik yapmış olma­sıdır.

Mme. Hannebeau: Karısı; kötü ruhlu ve şehvetli bir kadın.
Gregoire Ailesi: Maden ocaklarındaki hisse senetlerinin geliri ile yaşayan bir burjuva ailesi; şahsen sevimli ve nazik in­sanlar olmakla beraber, çevrelerindeki sosyal gerginliklerin-vehametini görmek istemezler.
Negrel: Montsou madenindeki mühendis; Hannebeau'nun yeğe­nidir. Amcasına dahi boynuz taktıran biri olmakla beraber, mesleğinde yeteneklidir ve zaman zaman kendisinden bek­lenmeyen kahramanlıkla ocakta sıkışıp kalan işçileri kur­tarır.
Deneulin: Gregoire'nin kuzeni ve Jean-Bart maden ocağının sa­hibi. Samimî ve sevimli bir insan; çalıştırdığı insanlar ta­rafından hürmet edilir.
Toussaint Maheu: Bir maden işçisi; kısa boylu, sağlam yapılı;, zaman zaman kızgınlığını dışarı vuruyor ise de, iyi bir koca ve aklı başında bir insandır.
La Maheude: Karısı; namuslu ve çalışkan bir kadın. Kitabın ilk bölümlerinde, tek düşüncesi ailesini doyurmaktır. Grev sıra­sında, fanatik ve militandır; romanın sonunda, hâdiselerin akışı karşısında hiç bir şey söyleyemez, onları kabul et­meğe mecbur kalır.
Zacharie Maheu: En büyük oğulları; yirmi bir yaşında; zayıf ve anemik.
Catherine Maheu: En büyük kızları; on beş yaşında kadar; za­yıf, yeterince gıda alamamış, nazik bir kız.
Jeanlin Maheu: Küçük oğulları; kötü ruhlu; yüzü, maymunu an­dırır.
Alzire Maheu: Küçük kızları; kambur.
Bonnemort: Maheu'nun babası; maden ocağındaki uzun yıllat ve hastalık kendisini ihtiyarlatmıştır; sonunda delirir.
Levaque: Maheu'nun grubundaki bir maden işçisi.
La Levaque: Karısı; pasaklı bir ev kadınıdır.
Bebert Levaque: Oğulları; iri ve yakışıksız, hantal bir çocuk; Jeanlin ile oynar.
Bouteloup: Levaque'nin kiracısı ve La Levaque'nin âşığı.
Philomene Levaque: Zayıf, veremli bir kız; Zacharie Maheu'nun
metresi; ondan iki çocuğu olmuştur.
Pierron: Bir diğer maden işçisi ve Maheu ailesinin komşusu. 
La Pierronne: Karısı; küçük bir dükkânı vardır ve ustabaşı Danseart ile ilişki kurar.
Mere Brule: La Pierronne'nin annesi; kızgın bir kadın; maden ocağını işleten şirkete fanatik bir nefret hissi besler.
Leydie Pierron: On yaşında bir kız; Bebert ve kendisine gözdağıveren Jeanlin'ln oyun arkadaşı.
Maigrat: Kızlarının kendisi ile yatmalarına müsaade edilmediğitakdirde, işçilerin ailelerine borç yiyecek satmayan bir esnaf.
Danseart: Maden ocağının usta başı; korkak; pek sevilmez.
Chaval: Bir maden işçisi; Catherine Maheu'nun sevgilisi; kabave küstah bir adam. 
La Mouquette: Kömür taşıyıcı bir kız; şişman, kaba, şehvetlive İyi mizaçlı.
 
Hikâye
 
Montsou, kuzey-doğu Fransa'da, bir maden ka-sabasıdır. Bu pis yerde, maden ocağının bir kaç gö­revlisi, az sayıda esnaf ve açlıkla hemhudut yaşayan işçiler vardır. îş arayan Etienne Lantier Montsou' ya gelir. Bölgedeki başlıca maden ocağı olan Le Vo-reux'da iş bulur. Kitabın ilk oniki bölümünde, ma­dencilerin hayatı, bu hayatla ünsiyetli olmayan Etienne'nin gözü ile anlatılır. Zamanla, Maheu adında­ki bir ailenin yanına kiracı olarak yerleşir ve ailenin kızı Catherine'yi cazip bulur. Fakat kızın, Chaval adında bir sevgilisi olduğunu bildiğinden, ona kur yapmaz.
Montsou'da, hisse senetleri sahipleri ve menecerlerin oluşturduğu zengin bir burjuva sınıfı da vardır. Maden ocağını yöneten Hannebeau, emirleri­ni, Paris'teki direktörlerden alır. Yeğeni Négrel mü­hendistir. Deneulin, civardaki rakip bir ocağı işlet­meğe çalışan bağımsız bir maden ocağı operatörüdür. Grégoire ve ailesi, yatırımları ile rahat bir hayat sü­rerler. Üst sınıf mensuplarının ekserisi, fert olarak, cömert ve iyi niyetli insanlardır; fakat, bilhassa ken­di çıkarları tehdit edildiği zaman, maden işçilerinin meselelerini anlayamazlar.
Etienne, yoldaşlarının ekserisinden daha zeki ve daha fazla okumuş biridir; insanları, sefalet içinde, tehlikeli ve küçük düşürücü işler yapmağa zorlayan şartları değiştirmenin hayalini görür. Kendisinin bu ümidini paylaşanlar: Kasabadaki meyhanenin sahi­bi Rasseneur, İşçi Enternasyonalinin teşhilâtçısı Pluchart ve Rusya'dan kaçan Souvarine adındaki bir anarşisttir. Üçü arasında, Etienne, en fazla Pluchart'a yakınlık duyar.
Bu arada, işçiler ve yönetim arasındaki gerginlik artar. Gerginliğe yol açan mesele, ocaktaki tünellerin çöküşünü önleyecek direklerin yapılması karşılığın­da ödenecek ücrettir. İşçilere, işledikleri beher leğen kömüre göre ücret ödendiğinden, onlar, gerekli ol­makla beraber, fazla ücret getirmiyen direk işini yapmak istemezler. Tünellerin çökmesinden korkan şirket, direkler ve kömür için ayrı ücreti ödemek is­ter. İşçiler, bu gizli teklifin altında, ücretlerinin dü­şürüleceğini sezer ve grev yaparlar.
Etienne, mutedil Rasseneur'u saf dışı ederek, iş­çilerin lideri olur. Grev yayıldıkça, sefalet artar ve şiddet başlar.
Grevciler orada bir anlaşmazlık çıkmamasına rağmen Jean-Bart'taki rakip ocağı kapamak isterler. Binalara hücum eder, onları tutuşturmağa çalışır ve asansörlerin kablolarını keserler. Aralarında Chaval ve Catherine'in de bulunduğu birkaç işçi, kılı kılma kurtulurlar. Maden ocağındaki tahribat, Jean-Bart ocağının sahibi Deeulin'i yıkar ve Montsou monopolisine satmağa mecbur kalır. Maden işçilerini, daha sonra, Montsou sokaklarında ekmek diye haykırır­ken görüyoruz. Maigrat adında halkın sevmediği bir esnaf öldürülür, öfke ve şiddet kızgınlığı arasında te­nasül organları kesilir.
Şiddet, maden ocağını işleten şirketi pek huzur­suz etmez, zira şimdi, silâhlı kuvvetlerin yardımını isteyebilecektir. Kasabaya birlik gönderilir ve dönek işçiler çalıştırılır. Grev kırıcılarının başına Chaval getirilir, ve bu durum, Etienne ile kendisi arasında­ki tabiî rekabeti daha da gerginleştirir. Kısa bir müd­det sonra, şiddet tekrar ayaklanır: Grevciler, grev kırıcıları korumak için ocakların çevresine yerleştirilen askerlere taş atarlar. Askerler, silâhla cevap verir, aralarında Maheu'nun da bulunduğu bazı grevcileri öldürürler.
Şiddetin, böylece tekrar başgöstermesi karşısın­da hükümet, grevcilerle anlaşması için şirket üzerine baskı yapar. Grev-kırıcıları çıkarılır, ocaklar açılır, maden işçileri, hüzün ve endişe içinde işlerinin başı­na dönerler. Durumun sakinleştiğinin sanıldığı bir zamanda, Souvarine adındaki anarşist ortaya çıkar. Beyhude bir gayret telâkki ettiğinden, grevde yer al­mamıştır. Şimdi, borulara ve asansörlere sabotaj ya­parak, maden ocağına ölüm darbesini indirmek ister. Maden ocağını su basar, direkler devrilir, tüneller çöker. Hattâ binalar ve makineler de parçalanır.
Etienne, Catherine, ve Chaval, maden ocağında sıkışır, dışarı çıkamazlar. İşçiler, nihayet, kuru bir tünelin üst kısmına tırmanmayı başarırlar. İki kişi arasındaki husumet, burada kavgaya çevrilir ve Eti­enne, Chaval'i öldürür. Şimdi sevdiği kadına sahip çıkacak durumdadır. Yaklaşan tehlike, suların yükse­lişi ve iki âşığın açlıkları göz önünde bulunduruldu­ğu takdirde, ortada aşkın hiç de düşünülemeyeceği bir yer ve durum vardır. Yine de iki âşık biribirlerine sarılırlar. Nihayet, kurtarma ekipleri, kendilerine ulaştığında, Catherine ölmüştür ve Etienne'in saçları da bembeyaz olmuştur.
Etienne, gücünü yeniden kazanınca Montsou'dan ayrılır ve Paris'e gider. Niyeti, Pluchart ile bir­likte îşçi Enternasyonalinde çalışmaktır. Yolda, top­rak altındaki madenci yoldaşlarını düşünür; onların yeni bir düzenin tohumları olabileceklerini, büyüyüp yeşerince dünyayı parçalayacaklarını ümit eder.
Tenkid
Germinal adı, Fransız ihtilâl takviminden alın­mıştır. Bu, ilkbaharı, ekim zamanını ve romanın adı olarak, hem isyanın işddetini hem de tabiatın yavaş giden organik işlemini anlatır. Kitabın son sayfasın­da belirtildiği üzere, maden işçileri, yeraltındaki to­humlardır; fakat yeni bir cemiyette toprak üstüne çıkacaklar ve meyvalarmı vereceklerdir. Onların acı ve ıztırapları, onların mücadeleleri, kitabın tezini oluşturur ki, Germinal da, muhtemelen, işçi hareketi üzerine yazılmış romanların en büyüğüdür.
Gerçi sempati hislerimizi maden işçileri üzeri­ne çekerse de, Zola, onların tezini, mübalâğalı ve tek taraflı anlatmamağa bilhassa dikkat eder. Meselenin her iki tarafında da, kahramanların ve habislerin bulunduğunu, ve hem sermaye hem emeğin, kontrol edemedikleri ekonomik kuvvetlerin pençesinde bu­lunduklarını gösterir. Kendi çıkarları tehdit edilmedi­ği takdirde, maden ocakları sahipleri ve menecerleri kötü veya normal olarak kalpsiz insanlar değillerdir. Deneulin âdil bir insandır, Negrel cesur, Gregoires de merhametlidir. Hattâ madeni işleten şirket dahi, pazar yerinin etkisi altındadır. Kısacası, hikâyenin hakikî habîsi ekonomik sistemdir.
Üç kişi, sisteme karşı, üç ayrı şekilde mücadele edilmesini teklif eder. Rasseneur, mutedil bir insan­dır; görüşme ve uzlaşma taraftarı. Etienne aktivisttir; işçilerin teşkilâtlanmasına ve grevlere inanır. Sovarine anarşisttir; hiç bir şeyi reformdan geçirmeye inanmaz; daha iyisinin yerini alması için sistemin yı­kılmasını teklif eder.
Germinal, dikkatli bir araştırmaya dayalı bir roman, Grev, gerçekte, 1860'larda, 70'lerde, ve 80'lerin ilk yıllarında vuku bulan grevlerin bir araya geti­rilmesidir. Zola, bu konuda kendisine materyal seç­mek için, gazeteleri, tıbbî raporları ve belgeleri oku­du. Maden ocaklarına indi ve maden ocaklarının bu­lunduğu kasabalarda dolaştı; mühendislerle, işçi li­derleriyle ve işçilerle görüştü. Bazı karakterler, me­selâ, Rasseneur, hakikî hayattan alındı. Zola, bütün materyale, kendi muhayyile gücünü ekledi. Biz, bu yaratıcı gücü, bilhassa, onun teşbihlerinde, cansız objelere dahi hayat bahşeden teşbihlerinde görüyo­ruz. Böylece, maden ocağı, doymak bilmeyen bir dev ile, beşer hayatlarını yutmakla yaşayan bir dev ile temsil edilir. Maden çöktüğü ve binalar yıkıldığı za­man, manzara, yaşayan bir varlığın can çekişmesi gibidir. Veya, atmosferin, ustaca nasıl kontrol edildi­ğini görmek isterseniz, kitabın baştaki bölümlerinde, cehennemi alevleri, cehennemi karalıkla karşılaştı­ran kısımları düşünün. Bu pasajlarda, natüralist Zo­la, bir sembolist gibi yazıyor.
Sanatkârın kontrol edici eli, aynı zamanda, Montsou'nun zenginleri ve fakirleri arasında tezat­ların, bazan son derecede istihzalı bir şekilde gösteril­meşinde de belli oluyor. Meselâ, pis bir sefalet için­de yaşayan Maheu ailesinin sabah kahvaltısı, Gregoires ailesinde, huzur içinde yenen lüks bir yemek sofrasıyle dengelenir. Mme. Hennebeau'nun, kasaba­nın gecekondu mahallelerinde yaptığı bir gezi, hicvedici bir tarzda anlatılır; kendisini ziyaret edenler, buralarda gördükleri mesut ve tam bir hayatın in­sanları yücelttiğini söylerler. Maden işçileri, Mont-sou sokaklarında ekmek diye bağırdıkları zaman, is­tihza zirveye erişir: Polis, asayişi temin ettikten son­ra, bir pastacı dükkânının servis arabası, zenginler­den birinin pasta siparişini adamın malikânesine gö­türür.
Sanatkârın eli, bazı hallerde, bilhassa, Catherine ve ona sahip çıkmak isteyen iki kişinin, çöken ocak­ta bir arada bulunduğu melodramatik sahnede belli, ilkin bir ölüm savaşı ve ardından, yeryüzünün ka­ranlığında bir aşk sahnesi. Zola'nm, kahramanının karakterini, irsiyet noktasından ele almak istemesi hakkıda da falza bir şey söylenemez. Etienne, L'As-sonımoir'in alkolik çamaşır yıkayıcısının oğludur, bu kadından da, bir tek içkiden sonra, ne yaptığım bil­meyen bir sinir sistemi tevarüs etmesi gerekirdi. Ger­çekte, maden işçilerinin en akıllısı, istikrarlısı ve so­rumlusu odur. Karakterinde, öldürme temayülleri­nin bulunduğu söyleniyor, fakat bu bile, yazar, Chaval'ı öldürmek istediği zaman ortaya çıkar. Eğer Zola irsiyet hakkında hiç bir şey işitmemiş olsa idi, Germinal için daha iyi olurdu. Yine de, bu kusurlar görmemezliğe gelinebilir. Zira bu güçlü ve şiddetli kitap, vahim sosyal adaletsizliği kızgınlık ve anla­yışla ele alır. Ama yine de, bir propaganda vasıtası değildir; bir sanat eseri, Fransız edebiyatının bir dü­zene kadar büyük romanlarından bir tanesi.

Yazar

Ayrıca Bknz Emile Zola (Emile Zola Kimdir? - Emile Zola Hakkında)
Fransız naturalist hareketi üzerinde hâkimiyet kuran Emile Zola, yarı Fransızdı. İtalyan ve Rum karışımı olan mühendis babası Aix şehrindeki su tesislerinin inşaatını yönetiyordu. An­nesi, Kuzey Fransalı idi. Çalışkan, disiplinli ve mizacı itibariyle neşeli taşralılarla tezat teşkil ediyordu. Emile, altı yaşında iken babası öldü. Babası, Aix kasabasına karşı açılan ve neticelen­meyen bir dâvadan başka bir şey bırakmamıştı. Kadın, çocu­ğunu fakirlik içinde yetiştirdi. Zola'nın eserlerinin çoğunda, ken­disini kabul etmediği için burjuvaziye küskün, onların seviyesine düşmekten korktuğu için mahallî fakir halktan nefret eden, güç­lü ve azimli annesinin tesiri görülür. Eğer en iyi sosyolojik eleş­iricilerin, kendi sosyal durumlarını müphem bulan kimseler ara­sından çıktığı doğru ise, Zola'nın sosyal bir romancı olması kaderinde yazılı idi. Eseri ile, Aix kasabasından intikam aldı. Zola'nın, kendisini reddeden cemiyeti reddetmek İçin seksüel tezler üzerinde durmasında da, annesinin rolü olabilir. Fakir­lerin, düzensiz bir seks hayatı vardır, seksüel ahlâk yerleşme­miştir; orta sınıf riyakârdır; aristokrasi de baştan çıkmıştır. Zo­la'nın romanlarındaki formül bu.Zola, hayatının on senesinde, on yedisinden yirmi yedisi­ne kadar, bir bohem hayatı yaşadı, belli bir başarı sağlayama­dı. Paris ve Marsilya'da okudu, fakat diploma almadı. Gazeteci­lik yaptı, sanat eleştirileri yazdı, sırf para kazanmak için kitap hazırladı. Bir ara, Aix'teki çocukluk arkadaşı ressam Cezanne ile aynı odada kaldı. Meşhur Paris kitap yayınlayıcısı ve satıcısı Hachette'de (Haset) sekreter olarak çalıştı. Zaman zaman öy­lesine parasız kalıyordu ki, tavan arasındaki odasının pencere­sinden kırlangıç yakalıyor ve kızartıp yiyordu. Kendisine Alexand­rine Meley adında bir metres de buldu. Bu, istikrarlı, tutumlu, analık içgüdülerine sahip ve orta sınıf emelleri güden bir kızdı; hattâ Zola'nın annesi bile tasvip etti. Aralarındaki ilişki, Zola'ya, çalışmasının gerektirdiği hissî istikrarı sağladı ve 1870'de ev­lendiler.
Zola'nın hayatının eseri, Balzac'ın Beşer Komedisi n i tak­lit eden, İkinci imparatorluk sırasında bir ailenin iniş ve çıkışı­nı ele alan ve yirmi romandan oluşan bir seri idi. Bu aile Provence'in Plassans kasabasındaki (besbelli ki Aix) bir tek ecdat­tan çıkmıştır. Onun, Rougen adındaki meşru vârisleri hareketli, akıllı insanlardılar ve 1851 darbesinde Louis Napoleon'u destekJeyerek .onunla birlikte iktidara çıktılar. Bu aileden bir kişi, Eugene, imparatorluk hükümetinde vekil oldu, ve mahallî vic­dansızlığı, işine yaradı. Ailenin gayri-meşru kolu, Mouret'ler, or­ta sınıf iş adamlarıdırlar. Bir tanesi, Paris'te büyük bir mağaza kurdu ve küçük rakiplerim ortadan kaldırarak büyük bir servet yaptı. Bir diğer gayri meşru kol, Macquart'lar, proleterdirler; bir sürü fahişeler, kriminaller ve alkolikler, bu kitapta ele alınan iki romanın baş rolündeki Nana ve Etienne, onlar arasından çıktı. Zola'nın plânı, Fransız cemiyetinin her köşesini araştırmasına ve soysuzlaşmayı açıklamasına imkân verdi. Romanları, yaşadı­ğı çağın resmen benimsenen ideallerine karşı girişilmiş bir dizi hücum. Ordunun şerefine, ruhban sınıfının dindarlığına, evin kutsallığına, köylünün çalışkalığına, imparatorluğun şaşaasına karşı girişilmiş hücumlar.
Zola, düşündüğü bu seriyi uygulamağa henüz başlamıştı ki, ikinci İmparatorluk aniden çöktü ve böylece, zaman ölçüsünü oldukça hantal bir tarzda sıkıştırmağa, ve 1850'ler ve 60'lardan ziyade 1870'lere ve 80'lere daha iyi uyacak çağdışı durumlar getirmeğe zorlandı. Fransızların Sedan'da mağlûp olması Düşüş (La Debâcle) adındaki büyük harp romanı için materyal verdi. Burada ele aldığımız eserlerinden başka, serinin en büyük ki­tapları arasında, köylünün hayatını kasvetli ve şiddetli bir şe­kilde inceleyen Yeryüzü (La Terre) ve alkolik soysuzlaşmanın bir manzarası, L'Assommoir de vardır. Bu romanların başlıca karakterleri, biribirleri ile bağlantılı iseler de, her kitabın, ken­disine hâs özelliği vardır ve diğerlerinden ayrı bir şekilde oku-nablir.
Zola, eski bir gazeteci olarak, sansasyonelliğin para getir­diğini biliyordu ve gerçekte sansasyonel olan bu romanları da, onu, çok zengin bir adam yaptı. Zamanla .ihtiraslı ve kendi ken­disini yetiştiren bir kimsenin hedefine de ulaştı: Aristokratların ve zenginlerin oturduğu bir yerde lüks bir villa satın aldı, içini, bayağı ve gösterişli bir şekilde pahalı eşya ve mobilya ile dö­şedi. Bir diğer hedefine Fransız Akademisine üyelik erişemedi; fakat bu sahada öylesine ısrarlı idi ki, akademi için daimî nam­zet olarak anıldı.
Düşmanları, Zola'yı, kötülük ve çamur içinde yuvarlanan bir ucube diye göstermeğe çalıştılar. Savunucuları indinde, çağının kötülüklerini ortaya koyan kızgın bir ahlâkçı idi. Zola, kendisi-.nin, irsiyet ve çevrenin beşer şahsiyetindeki tesirlerini inceleyen objjektif bir ilim adamı olduğunu söyledi. Bu konuda, fazilet ve kötülüğün, şeker ve zaç yağı gbi tabiî ürünler olduğunu söyle­yen Fransız tarihçisi Taine'e benziyor. Zola, tabiatiyle, ilim ada­mı değildi ve çağının, sadece materyalistik faraziyelere dayanan psikolojisine dayanmak mecburiyetinde idi. Böylece, anti-sosyal tutumların, bir organın yapısındaki fizikî değişiklik veya sinir sisteminin dejenereleşmesi ile vücut bulduğu, ve bu tür hal ve davranışların da ırsî olarak taşındığı söyleniyordu. Zola, ilmin göz kamaştırıcı prestijinin öylesine tesiri altında kalmıştı ki, romanlarının, labaratuvar tecrübeleri olduğunu tahayyül etti. Böylece, beşer organizmasına belirli bir ırsî özellik bahçetti; onu, romanlarının kontrol altındaki çevresine koydu ve reaksi­yonlarını kaydetti. Bu mantıksız tezi de, tecrübî Roman (Le Ro­man Experimental) adlı kitabında savundu. Muhtemeldir ki, ken­di yaratıcı işlemini Zola'dan az anlayan başka hiç bir yazar yoktu.
Zola'nın edebî faaliyeti Natüralizm diye bilindi, ve Flaubert' in önceki realizminden oldukça farklı bir gelenek getirdi. Flau­bert de, eşyanın görünüşü ile, realitenin aslına sadık bir tarzda gösterilmesi İle ciddî olarak ilgilendi; fakat açıktan açığa, çir­kinlik ve kötülüğü savunmadı. Ayrıca, onun realizmi, edebî bir programdı, gerisinde metafizik yoktu. Bunun neticesinde, bu iki kişinin tesirleri farklı oldu. Fiaubert'in vârisleri, sanat sanat için­dir yolunda giderek sanatlarını mükemmelleştirmeyi düşünen müşkülpesent üslûpçulardı; Zola'nın müridleri İse, Frank Norris gibi daha ziyade ağır yumruklu sosyal romancılar.Rougen-Macquart serisi tamamlandıktan sonra, Zola'nın eserleri daha iyimser bir yola girdi. Cemiyetin, kendisini ciddî olarak reformdan geçireceğini ümit etti. Germinal'de bu ümidin belirtileri vardır. Daha sonraki romanlarında bu ümit, daha da fazla belirtilir. Meselâ Travail (Emek) ütopik bir sosyalist cemi­yetin resmini çizer. Zola'nın tavırlarındakl bu değişikliğin bir sebebi, özel hayatındaki değişiklik olabilir. Çocukları olmadığın­dan, Alexandrine ile arasındaki ilişki, senelerdir tatsızlaşmış, acılaşmıştı. Zola, 1888'de Jeanne Rozerat adında güzel bir ça­maşırcı kızına âşık oldu, ona bir ev döşedi, ve ondan iki çocuğu oldu. Karısı Mme. Zola, bunu öğrenince, gazapla, kocasının pa­halı mobilyasından bazılarını parçaladı. Maamafih Zola için, builişki, kendisini seksüei endişeden kurtardı ve bir erkek olarak, kendisine olan güvenini arttırdı. Artık, gerçi eserleri gücünü kay­bediyor ve hemen hemen hissîliğe dönüyorsa da, Zoia, daha fazla huzur içinde, hayatından memnun bir adam olmuştu.Maamafih, Alfred Dreyfus'u, Fransa'yı yerinden oynatırcasına savunması, hiç de sahte veya hissî değildi. Dreyfus, Fransız ordusundaki Yahudi bir yüzbaşı idi; aleyhine sahte belgeler dü­zenlenerek, yabancı devletler hesabına casusluk yaptığı iddia edilmiş ve hapsedilmişti. Lehte ve aleyhteki iddialar, Üçüncü Cumhuriyeti temelinden sarsmıştı. Tartışmalar, Zola'nın bütün es­ki düşmanlarını bir grupta topladı: Ordu, kilise, devlet, Yahudi düşmanları, zenginler... Zola'nın bu hedefe gönderdiği füze, Cumhurbaşkanı Faure'ye hitap ettiği, «J'accuse» (İtham ediyo­rum) başlıklı ve L'Aurore gazetesinde yayınlanan mektubu idi. Zoia, hakaret suçu ile kendisi aleyhine dâva açılmasını bilhassa istiyordu ve bunda da muradına erdi. Mahkeme salonu, millete hitap edeceği arenayı kendisine vermiş oldu. Yargılama sonun­da, Zoia mahkûm edildi ve ceza temyize gönderildi. Temyiz, ka­rarı bozdu; Zoia tekrar muhakeme edildi; fakat hükmün ilân edilmesinden biraz önce, Zoia, avukatlarının tavsiyesini olduk­ça mütereddit de olsa kabul etti ve İngiltere'ye kaçtı. Zoia, Yüz­başı Dreyfus'un suçsuz olduğu ilân edilene kadar, aleyhindeki isnatlara, vatan hainliği ile itham edilmesine, İngiltere'de kat­landı.
Zola'nın ölümü (1902) manâsız bir kaza neticesi idi: Man­galdaki kömürden zehirlendi. Bütün dünya kendisinden sitayişle bahsetti. Zola'nın cenazesine Dreyfus da katıldı ve cenaze tö­reninde konuşan Anatoie France, Zola'dan, «beşer vicdanında bir ân» diye bahsetti. Karısı Alexandrine'ye gelince, kocasının büyük bir adam, bir dahi olduğunu ve bundan böyle, kendisine mahsus özel ahlâkî prensipleri bulunabileceğini söyledi. Kadın, Zola'nın, iki çocuğunu evlâtlık edindi.


0 yorum :

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-