-

Türk İran ilişkilerinin Tarihsel Gelişimi nedir?

18 Eylül 2010 Cumartesi yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar



TÜRK İRAN İLİŞKELİRİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ VE KANUNİ DÖNEMİ OSMANLI- SAFEVİMÜNASEBETLERİ

GİRİŞ:

Acem Deyimi, İran’daki Etnik Durum Ve İran Türkleri:

Halk arası
nda İranlılar için yerleşmiş deyimlerden biri de, Acem’dir. Acam sözcüğünün çoğulu olan Acem, Arapların kendilerinden olmayan yabancılar için kullandıkları bir deyimdir. Bu deyim özellikle İslamiyet’ten önce Arap edebiyatçıları tarafından bütün yabancılar için kullanılmıştır. Zaman zaman Farisi deyimi de kullanılmakla beraber, acem deyimi eskiden coğrafyada İran’ı belirtir ve İran devletinin yönetimi altındaki kavimlere de denirdi. Farslar bu kavimlerin bir bölümü olduğu gibi, onların yanında Türk, Med, ve benzeri kavimler de vardı.

Acem ülkesi denince İ
ran hatıra gelir, Acemce Farsça’yı ifade eder, Acemleşmek denilince de İran kültürü ve uygarlığı içinde benliğini kaybetmek anlaşılırdı. Binlerce yıl önce İran yaylasına yerleşmiş olan Ari kökenli İranlıların komşuları olan Türklerle mücadeleleri, dostlukları ve alışverişleri olmuştu. İki kavim arasındaki sınırlar zaman zaman değişmiş, karşılıklı olarak iki kavmin birbirlerinin ülkelerine girişleriyle karışıklıklar ve kültür alışverişleri olmuştur.

İran’da bulunan Türk kökenli halk genellikle İran yaylasında kurulan, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun tarihiyle başlayan göçlerle olmuştur. Tarih boyunca süre gelen yoğunluğu doğudan batıya, zaman zaman da batıdan (Anadolu’dan) doğuya olan bu göçler sonucu, İran saltanatına Türk kökenli hanedan mensupları da egemen olmuşlardır.

İran’daki Türk nüfusu Azerbaycan’da yoğun olmakla beraber, İran’ın diğer yöre ve şehirlerinde de sık sık rastlanır. Türk nüfusu daha çok Azerbaycan, Türkmen Yaylası, Kirman, Şiraz, İsfehan, Hemedan, Hamse’nin ve Save’nin güneyiyle, Tahran’da yaşamaktadır. Gerek işgal ettikleri topraklar, gerek nüfus çoğunluğu bakımından İran Türklerinin başında Azerbaycan Türkleri gelir. Bugün Azerbaycan toprakları doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır.


A-TÜRK İRAN İLİŞKİLERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ:


1.İLK TÜRK İRAN İLİŞKİLERİ VE İRAN-TURAN MÜCADELESİ:

Türklerle İ
ranlıların ilişkileri tarihin çok eski derinliklerine kadar gider. Bugünkü İran sözünün kökü olarak kabul edilen “Ari”, “Aryan”, “Ariya” ve “Aryani” sözcükleri eski Ari kavimlerine dayanır. Bu sözcük günümüzde Hint-Avrupa kavimlerinin ortak ataları için de kullanılır.

Türk-İran ilişkilerinde İran’ın karşıtı olarak “Turan” deyimi sık sık geçer. Bu deyimin Tevrat’ı da etkilediğine inanılan eski İranlıların kutsal kitabı Zend Avesta’ya kadar giden bir geçmişi vardır. Zend Avesta’nın Sitradat ve Dinkart kitaplarına göre Asya İmparatoru Thraetaona; Tura, Airyu ve Sairima adlı üç oğlu arasında ülkesini paylaştırmıştı. Bunlardan Tura’ya Doğuyu, Sairima’ya Batı ve Airyu’ya da dünyanın merkezi ve en güzel kısmı olan İran’ı verdi. Bu üç kardeşten Tura, Turanlıların, yani Türklerin, Sairima Rum denilen barbar Batı’nın, yani Avrupalıların, ve Airya da ikisinin ortasında bulunan İranlıların atasıdır.

Genel olarak Türklerin Orta Asya’daki yurtları
eski İranlılarca Turan adıyla biliniyordu. İran İmparatorluğu’nun kuzey doğusunda yaşayan, atalarının göçebe hayatını devam ettiren, ve güneyde tarımla uğraşan kabilelerin topraklarına sık sık akınlar düzenleyen kabileler ile, Kuzey Asya steplerinde göçebe olarak yaşayan Türklere de “Turan” deniyordu.

İ
ran rivayetlerini nakleden “Şehname”lere göre, İranlılar ile Turanlılar arasında tarihin ilk devirlerinden itibaren devamlı mücadeleler olmuştur. “İran-Turan” harbi olarak bilinen ve çoğunlukla da Türklerin zaferiyle biten bu mücadeleler, Turani ve İrani kavimlerin Maveraünnehir toprakları üzerindeki yerleşme çabalarına dayanır. Bu mücadelelerde çoğunlukla Ceyhun Irmağı sınır olmuş, zaman zaman İran, bu sınırı kuzeye aşmış, zaman zaman da İran ülkesi istila edilmiştir.


3.SELÇUKLU İRAN İLİŞKİLERİ:

İ
ran’da Türklerin önemli roller oynayarak seslerini duyurmaları 10.yüzyıldadır. bu önemli olay Orta Asya’dan gelen veya getirilen Türklerin askeri yeteneklerinden ötürü askeri ve muhafız birlikleri kurmalarıyla başlamıştı.

Samanoğulları’ndan Ahmet Bin İsmail’in Horasan valisi olan Alptekin, hanedanla arasında anlaşmazlık çıktığından Gazne şehrine çekilerek 962’de bir hükümdarlık kurmuştu. Bu devlet İran’ın doğu bölgesi ile, Afganistan’da egemendi. 9992da tahta çıkan Sultan Mahmut Hindistan’a yaptığı on yedi seferle ünlü idi. Bu hükümdar İran’ın Horasan, Harezm, Rey, ve İsfehan gibi bölgelerini de ülkesine katmıştı.

1040 yılında Gazne ordusunu Dandanakan’da yenen Selçuklular, bu savaştan sonra bütün İran’ı ele geçirmiş, ve Rey’i başkent yaparak Büyük Selçuklu Devleti’ni kurmuştu. Türk tarihinde bir dönüm noktası olarak nitelenen Dandanakan Meydan Muharebesi Gaznelileri yakın doğudan söküp atmış, Büyük Türk Hakanlığı Karahanlılar’dan Selçukoğulları’na geçmiş, ve Türkler kapalı bir kutu olarak anlaşılan ülkelerinden taşarak açık denizlere ulaşmak fırsatını ele geçirmişlerdi. Açık denizlere giden yönlere doğru milyonlarca Oğuz Türkünün Horasan’a, İran’a, Azerbaycan’a, Irak’a ve Anadolu’ya akışına imkan veren ortamı Dandanakan zaferi sağlamıştır.

Selçuklu Sultanı
Tuğrul Bey, üstün siyasi başarısıyla, İranlı Şii Büveyhoğulları elinde bulunan Irak’ta egemenliğini ve etkisini yerleştirerek, Halife Kaim’i himayesine almıştı. Bağdat’ta hutbede Tuğrul Bey’in adı Halife’nin adıyla birlikte okunmaya başlamıştı. 1054 yılında Selçuklu Devleti’nin Batı’daki sınırları Azerbaycan, Tebriz ve Gence gibi önemli merkezleri de kapsıyordu.

Ne var ki, bu devletin, büyüklü küçüklü Selçuklu prensliklerine dayanan yönetimi, Melik Şah’ın ölümünden sonra bölünmelere yol açmış, ve 1157’de Selçuklu egemenliği sona ermişti.

Selçuklu devrinin son bulmasıyla İran topraklarında irili ufaklı bazı beylikler ortaya çıktı. Bunlar arasında Harzemşahlar, Gur Emirliği, Azerbaycan Atabekleri, Luristan, ve Yezd Atabekleri sayılabilir. Bunlardan Melikşah’ın Harezm valisi Anuştekin’in oğlu Atsız’ın kurduğu Harzemşahlar devleti, Kuzey ve Orta İran’ı da sınırları içersinde bulunduruyordu.

Bir Moğol kervanının Harezm’de soyguna uğraması, ve adamlarının Harezm Sultanı Muhammet’in emriyle öldürülmesi, güçlü bir Moğol imparatoru Cengiz’in öfkesine neden olmuş, ve 1219’da Cengiz ordusunun gelişi üzerine Muhammet çarpışmadan geri çekilmiş ve bir yıl sonra da ölmüştü. 1223’e kadar devam eden Moğol seferlerinde Cebe ve Sabutay komutasında Moğollar Horasan’dan Azerbaycan’a kadar olan bütün kuzey İran’a sahip olmuşlar, daha sonra da Hülagu 1256’da direnen İran kalelerini zaptederek, 1258’de Bağdat’ı ele geçirmişti. Bu tarihten itibaren İran’da “Taşra Hanedanı” anlamında İl-Hanlar (İlhanlılar) yönetimi başlamıştı.

Timur’un ortaya çıkışı daha sonra 1369’da Belh’de emirliğinin ilanı ile başlar. Timur 1370’de Belh’i, 1380’de Horasan, Mazendaran ve Siistan dolaylarını, 1384’de Azerbeycan ve Irak-ı Acem’i, 1392’de Şiraz’ı zaptettikten sonra İran’da egemenliğini kurmuştu. Timur’un sağlığında oğlu Şahruh Horasan ve Siistan valisi idi. Diğer oğlu Miranşah ise Azerbaycan ile Batı İran’ı yönetiyordu. 1405 yılında Timur ölünce İran’ın bir kısmı Şahruh’a bağlı kalmış, ondan sonra da Cihan Şah’ın önderliğinde 1453’te Irak, Fars ve İsfehan’ı ele geçiren Karakoyunlular egemenlik kurmuşlardı. Bundan sonra güçlenen Türkmen asıllı Akkoyunlular ile Karakoyunlular İran’ı bölüştüler.


3.OSMANLI DÖNEMİ TÜRK İRAN İLİŞKİLERİ :


a) Akkoyunlu Devleti Dönemi:

14.yüzyı
lın sonlarında Moğol İmparatoru Argun döneminde biri Akkoyunlu, diğeri Karakoyunlu iki Türkmen aşireti bulundukları yerleri bırakarak, Batı’ya göç edip, Kapadokya ve Mezopotamya bölgelerine yerleşmişlerdi. Yerleşmelerinden bir asır sonra Moğolların İran’daki hükümetlerinin yıkılışı üzerine Diyarbakır ve Sivas’ı merkez edinen bu iki aşiret hanedanlık sıfatını aldılar. Uzun Hasan Akkoyunlu Hanedanlığının kurucusu Kara Yuluk’un torunu olup, kardeşi Cihangir’in ölümü üzerine Akkoyunlu tahtına geçmiştir.
Osmanlı
ların İran’la ilişkileri Otlukbeli muharebesine (1473) bağlanabilir. Karakoyunluları yenerek İran’a egemen olan Akkoyunlu devletinin hükümdar Uzun Hasan, 1471 yılında Osmanlı Devleti’ne karşı Venedik ile ittifak anlaşması imzalamıştı. Bu anlaşma Osmanlı ülkesinin Akkoyunlular ile Venedik arasında bölünerek ortadan kaldırılmasını öngörüyordu. Uzun Hasan, Fatih’in Anadolu birliğini sağlamak amacıyla ülkelerine el koyduğu beylerin özellikle fesat kaynağı Karamanoğullarının kışkırtması ile Osmanlılara karşı düşmanca hareketlerde bulunmaktan geri kalmıyordu. Akkoyunlu hükümdarının Timur’a varis olduğunu ileri sürüp, Osmanlı Devleti’nden küstahça isteklerde bulunması ve Osmanlı ülkesine silahlı saldırılara girişmesi, Sivas ve Tokat baskınlarıyla Konya üzerine yürümesi, 18 ağustos 1472’de Kıreli Meydan Savaşında yenilgisiyle sonuçlanmış, ancak Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı Devleti’nin geleceğinin doğuda yapılacak kesin sonuçlu bir meydan muharebesiyle çözüleceğine inanmıştı. Bu amaçla açılan sefer 11 ağustos 1473’de “Otlukbeli Muharebesi” olarak tarihe geçen savaşla sonuçlanmıştı. Erzincan ile Tercan arasındaki Otlukbeli sahrasında, yaklaşık 190.000 mevcutlu Osmanlı ordusu ile karşılaşan Akkoyunlu Uzun Hasan’ın ordusu yenilgiye uğratılmış, böylece Timur’dan beri Osmanlı Devleti’nin karşılaştığı büyük tehlike ortadan kaldırılmıştı. Bu savaş doğudaki Osmanlı sınırlarının biraz daha genişlemesini sağladığı gibi, Şarkikarahisar (Şebinkarahisar)’ı da Osmanlı ülkesine katmıştı. Bu savaştan sonra samimi olmamakla beraber, Uzun Hasan bir süre Osmanlılar ile dost geçinme yolunu tutmuştur. Uzun Hasan’ın 1478’de ölümünden sonra, İran’da Safeviler güçlenmeye başlamışlardır.

İnternetteki Kaynaklardan Yararlanılarak Derlenmiştir.


0 yorum :

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-