-

Marksizm 2012'nin 4. gün toplantısı ve bilgiler

23 Nisan 2012 Pazartesi yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar

Marksizm 2012'nin 4. gününde Sinan Özbek Marksist devlet anlayışını, Özcan Alper, Orhan Göztepe ve Mizgin Arslan politik sinemayı, Erkin Erdoğan ve Volkan Akyıldırım Rusya'da devlet kapitalizmi ve stalinizmi, Alex Callinicos küresel kapitalizmin krizini, Kerem Kabadayı ve Orhan Kemal Cengiz ise yeni dönemde Ergenekon'u tartıştı. Taksim Hill Otel'de yapılan toplantılar yüzlerce kişi tarafından takip edildi.

"Marks'ın devlet anlayışı" başlıklı toplantıya, insanlık tarihinin çok sınırlı bir bölümünün sınıflara bölünmüş toplumlardan oluştuğunu belirterek başlayan Kocaeli Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanı Sinan Özbek, filozofların bundan önceki, devletin olmadığı dönemleri "barbarlık" olarak tanımladığını, antrpolojik verilerin ise tam aksini gösterdiğini söyledi.
Özbek'in konuşmasından satır başları şöyleydi:
"Marks, keskin bir ifade kullanarak, filozofların devlet aygıtının güçlenmesine yol açtığını söylüyor, devleti toplumun sırtına yapışmış bir asalak olarak tanımlıyordu. Marks ayrıca, Paris Komünü deneylerine dayanarak, işçi sınıfının mevcut devlet aygıtını ele geçirip kendi lehine kullanamayacağını savundu."
"Marks ve Lenin'in önerdikleri yapı, "devlet olmayan devlet"tir. Komünitedir. Sovyet örgütlenmesi, devleti aşmak üzere verilebilmiş en iyi yanıttır. Daha iyi bir fikri olan varsa tartışalım."
Salondan yapılan katkılarda ise, Türkiye solunun Ergenekon'a ve derin devlete bakışındaki zaafiyetin, yanlış devlet teorisinden kaynaklandığı vurgulandı.
(Sinan Özbek)
"Politik sinema 'konusu politika olan filmler' değildir"
"Politik sinema" toplantısında konuşan İstanbul Kültür Üniversitesi'nden Orhan Göztepe, konuşmasında şunları vurguladı:
"Sinema ideolojiyi piyasaya yaymanın en temel aracı olarak kullanılıyor. Sinemayla politika arasındaki ilişkiyi böyle değerlendirebiliriz. Her filmin politik okunması yapılabilir. Bir film ne kadar az politik görünüyorsa o kadar tehlikelidir, o kadar şeyi saklıyordur diyebiliriz. Sinemaya uygulanan sansür ve sinemada sektör tarafından oluşturulan kalıplar, izleyicinin kendi fikir alanını daraltan, özgürlükleri sınırlayan bir şey. Türkiye sineması 80-90 yılları arasında bir düşüş yaşadı. Bunun sebebi o dönemde gelişen toplumsal olayları yansıtmaktan uzak olmasıydı. Kürt imgesinin Türk sinemasında ilk yansıması "Eşkiya" filmidir."
Yönetmen Özcan Alper ise Türkiye'de sol ve sosyalistler arasında politik sinemanın "konusu politika olan filmler" olarak algılandığını belirterek, "Sıradan bir Türkiye yapımı film veya Amerikan filmleri de yansıttığı ilişkiler üzerinden politik olarak değerlendirilmelidir" dedi. Alper ayrıca şunları söyledi:
"Politik sinemaya paralel olarak, bağımsız sinema, 3. dünya sineması, göçmen sineması gibi farklı kavramlar da kullanılıyor. Bu kavramlar, tam da solun politik sinemaya bakış açısını etkileyen bir durum."
"Sivil hak hareketlerinin ortaya çıktığı yıllar, aynı zamanda 3. dünya sinemasının oluştuğu yıllara denk geliyor. Ulusal kurtuluş mücadeleleri süreci ve siyah hareketin gelişimi gibi toplumsal mücadeleleri konu alan bir kuşağın ortaya çıkması, başka bir şeyi doğurdu. Yılmaz Güney, bu durumun Türkiye'deki karşılığını yaratmış olan tek sinemacıydı."
"80'lerde rüzgâr neoliberal saldırılarla beraber tersine döndü, sinemada farklı bir şey yaratmaya çalışan sinemacılar için de belirsiz bir dönem ortaya çıktı."
"Sinemanın politik olarak, diğer sanatlardan farklı olarak endüstriyle direkt bağlantısı olan, en bağımsız filmin bile çok büyük bir sermayeyi gerektirdiği bir yanı var."
"Politikayla sinemayı yan yana koyarak tartışmaya başlamak heyecan verici bir şey. Ve Türkiye'de sinema ve politikadan bahsettiğinizde Kürt sorununu görmezden gelmeniz mümkün değil."
Yönetmen Mizgin Arslan, "bildiğimizin dışında, gerçek olsun ya da olmasın, mümkün olduğuna inandığımız bambaşka bir dünyaya kapı açmaya" çalıştıklarını söyledi ve şöyle devam etti:
"Bazı filmler, gerçeğe hakaret ediyor. Metin gerçek gibi sunuluyor, ama gerçeğin çarpıtıldığına şahit oluyoruz."
"Politik filmler yapmaya çalışırken çok tehlikeli yollardan geçiyoruz. Kimi zaman "gerçek" insanları rahatsız edebiliyor."
"Toplumsal hareketler kendi sinemasını yaratmıştır. Bugün "Yeni Türk sineması" diye anılan Kürt sineması, 100 yıldır sürdürdüğümüz toplumsal hareketi günümüze çağırışımızdır."
"Yaptığım filmin ardından gözaltına alınmam belki de gerekli bir şeydi. Kürt sinemacıları olarak, doğru bir şey yaptığımızı ve artık bir güç olarak görülmeye başlandığımızı hissettiriyor. Sinemada, günlük yaşamımızda da dayatılan bir algının benzeri olarak, Kürtler hep kötü türkçe konuşan Türkler olarak algılatılmaya çalışılmıştır. Sinema, Kürtlerin Kürtçe konuştuğunu yeni yeni öğreniyor."
"Darbe sonrası istediği filmleri yapamamış, metaforlara, suskunluğa mahkum edilmiş sinemacılardan çok daha şanslı olduğumuzu düşünüyorum. İleride bu durumun yansımasını çokça göreceğiz."
Alex Callinicos'tan küresel kapitalizmin krizi üzerine
Krizler kapitalizmde içsel olgular olduğunu, ama 2007 Ağustos'unda başlayan küresel ekonomik krizin normal bir kriz değil, derin, uzun vadeli sistemik bir kriz olduğunu vurgulayarak sözlerine başlayan Marksist kuramcı Alex Callinicos, konuşmasında şunlara dikkat çekti:
"Krizin sona erdiğini gösteren hiçbir emare yok. Çin, Hindistan, Brezilya gibi büyüyen ekonomilerin büyüme hızı yavaşlıyor. Dünya kapitalist sisteminin merkezi ABD ve Avrupa ekonomik durgunluk yaşıyor. ABD ve AB'deki önemli olgu finans sisteminin durumu. Kriz finans sisteminde başladı ve bu sistemin hasa görmüş olması krizden çıkışı zorlaştırıyor. 2 örnek: ABD merkez bankası nicel kolaylaştırma adlı politika uyguluyor. Para basıp o parayı finans sistemine pompalıyorlar. ABD Merkez Bankası bu politikayı bir daha uygulamayacağız diyor bunu dediği anda borsa çöküyor. Euro bölgesinde bankalar çöküşün eşiğinde, onlara kimse kredi vermek istemiyor. AB merkez bankası, isteyen her avrupa bankasına üç yıllığına 1 trilyon kredi vermeyi taahüt etti. Bunlar şunun göstergesi, Avrupa bankaları hasarlı ve devlete bağımlı hâle gelmiş durumda."
"Bunun arka planı için 2000-2010 yıllardında krizin nasıl başladığını görmek gerek. Her kriz bir önceki dönemdeki büyümeden kaynaklanır. Önceki büyüme şuna dayanıyor: düşük faizle çok miktarda kredi almak kolaydı. Özellikle konut sektörüne yoğu kredi verdiler, kriz verilen kredilerin geri alınmayacağı anlaşılınca ortaya çıktı. Pek çok insan ev satın alabilmek için borç aldı, ama kriz nedeniyle bu evlerin değeri kredinin daha altına düştü. Pek çok aile şu anda o borçları geri ödemeye çalışıyor. Borçlarımı ödemek için tassaruf yapıyorsam, para harcamıyorum demektir. Bu durum ekonominin tümünü küçültüyor."
"Bankalar şimdi kredi vermeyi kesiyorlar. Krediye ihtiyaç duyan şirketler zor durumda kalıyor. Bunların sonucunda ABD ve AB merkez bankalarının para basıp pompalanması önemli hâle geliyor. Kapitalizme zombi demek yerine junkie (madde bağımlısı) kapitalizm demek daha doğru olur. ABD ve AB'de bankalar yaşayabilmek için devletten aldıkları paraya mahkûmlar. Batı kapitalizmi şu anda olağanüstü derecede kırılgan durumda."
"Sadece finansal bir krizden mi bahsediyoruz? Hayır. Krizin ardında sistemin yapısal özellikleri var. Son dönemde kapitalizm daha da finansallaştı. Bu ulus-devlet merkezli eski kapitalizmin gerilmesiyle ilgili. Bu ulus-devlet merkezli eski kapitalizmin gerilmesiyle ilgili. Bugün güçlü bankalar küresel ölçekte büyük önem taşır hâle geldi."
"Krizi anlayabilmek için birikim fazlası ve kârlılık krizini anlayabilmemiz gerek. Kapitalizmin büyümesini anlayabilmekte denklemin temel değişkeni kâr oranı, bu şirketlerin başarı ölçütüdür. Kâr büyüdüğü zaman yatırım yapma imkanları da büyür. Başlıca kapitalist ülkelerde 60'lardan bu yana kâr oranlarının düştüğü belgelenmiş bir olgu. Neoliberalizmin anlamı her şeyden kâr oranlarındaki düşüşü geri döndürme çabası idi. Neoliberalizm sermayenin önündeki tüm engelleri kaldırma çabasıydı. Ve işçi sınıfına daha fazla sömürüyü kabul ettirme girişimiydi, işçi sınıfı çok ciddi yenilgiler yaşadı. Çoğu marksist iktisatçı neoliberal dönemde işçi sınıfının gerilediğini biliyor. Ama sömürü oranı işçilerin ne kadar sömürüldüğünü gösterir. Kâr oranı ise sadece bu değil, yatırım harcamalarına da işaret eder. Kâr oranları 1960 öncesine hiç dönmedi son 50 yılda."
"Marks der ki, 'kâr oranını yükseltmek için işçi sınıfını sömürmek aynı zamanda sermayeyi de yok etmek gerekir. Mümkün olduğunca karsız ve az üretken sermayeden kurtulman gerekir'. Neoliberalizm bunu becerebilmiş değil. Soruları şu: Büyümeyi nasıl devam ettirecekler? 80'lerde ABD ve İngiltere'de bir yol buldular. Şunu keşfettiler, piyasa finansal balonlar üretirsen kârları artırabilirsin. Balon, ev ya da kredi fiyatlarının normal halden çok daha yükseltilmesidir. Balon büyürse kredi sahibi zengin olduğunu hissedip harcama yapar, bu en çok konut sektöründe görüldü. Evimin yükselen değerini gösterek daha çok kredi alabiliyor, kredilerle bir çok harcama yapıyorum. Daha fazla insan daha çok para harcadığı zaman bu ekonomiyi canlandıran bir şey. Bu, özelleştirilmiş keynesçiliktir. Sorun şu: balonlar her zaman patlar. 2000'lerin ortalarında büyümüş olan balon patladığında ekonomiler üzerindeki etkisi yıkıcı oldu. Finans sistemi kapitalizmin sinir sistemi gibi, bilginin ve yatırımın aktığı alan. Aynı zamanda finans sistemi kapitalizmin büyüme motoru hâline gelmişti. ABD ve Batı Avrupa'da tam da bu nedenle krizden çıkmakta zorlanıyorlar."
"Çin'deki büyüme Batı'daki balonlara benziyor"
"Pek çok kişi alternatif bir büyüme motoru olduğunu ümit ediyordu, Çin gibi ekonomiler. Son yıllarda Çin, Hindistan, Brezilya yeni süper güç olacak gibi çığlıklar atılıyor, kilit oyuncu Çin burada. Çin'in süper güç olma ihtimali var ama Brezilya ya da Türkiye'nin yok. Çin'in son zamanlardaki büyümesine baktığımız zaman, Batı'daki balon büyümeye benzer bir süreç var. Çin hükümeti Çin bankalarına fazla kredi akıtması için talimat verdi. Çin hükümeti balonun patlayacağı korkusuyla ekonomiyi geride tutuyor. Örneğin Çin'e gıda ve hammadde satan Brezilya gibi ekonomiler bundan çok etkilenecek. Ancak Çin'e makine satan Almanya da bundan etkilenecek."
"Büyümekte olan ekonomiler yavaşlarken ABD ve AB'de durgunluk var. Marx 'Kalıcı kriz diye bir şey yoktur' der, ancak bugünkü krizden çıkışın gerçekleştiğine dair bir kanıt yok. Şunu da eklemek gerek Batı Avrupa'da hükümetlerin uyguladığı politikalar, kemer sıkma, durumu daha kötüleştiriyor. Batı Avrupa'da ekonomileri ayakta tutan devletti, kemer sıkma politikası bu desteğin yok olması anlamına geliyor. Kemer sıkma politikası zır deli bir siyaset, öyleyse niye bunu uyguluyorlar? Kemer sıkma politikaları sınıfsal güçle ilgili bir şey, egemenlerin neo-liberalizmle zenginleşen sermaye, politikacı ve diğer güçler ittifakını ayakta tutuyor."
Avrupa'da sınıflar arası bir mücadele sürüyor
"Geniş kitlelere güç uyguladığın zaman karşı bir sınıf gücünün buna tepki göstermesi olur. Avrupa'da gerçekleşen kitle gervleri çok önemli, bu grevler kemer sıkma politikalarını püskürtebilir. Direniş önemli, bunun sayesinde alternatif politikalar gündeme gelebilir. Alternatif, kârı ve sömürüyü sorgulayan politikalar olabilir. Kemer sıkma politkalarının yarattığı acılara son vermek mümkün. Buradan yeni bir dünyaya açılan farklı yollara ulaşmak mümkün."
Callinicos, salondan gelen "Almanya'da niçin bir şey olmuyor?" şeklindeki soruyu ise şöyle yanıtladı:
"Bu önemli bir soru. Almanya, AB'nin en merkezi unsuru. Yanıt şu: Alman kapitalistleri 20 yıl önce çok ciddi bir yapılanmaya gittiler, sanayide şirketlerin saldırısı gerçekleşti. Bunun sonucunda Alman kapitalizmi rekabette çok avantajlı konuma geçti. Bu, euro bölgesindeki krizi anlamak için çok önemli. Alman ekonomisi şimdi Çin'le çok yakınlaştı. Çin'in 2009'da durgunluktan çıkması Alman ekonomisini de yukarı çıkarttı. Alman ekonomisi krizin etkilerinden önemli ölçüde izole etti kendisini. Ama bu durum değişmeye başlıyor bir ihtimal. Çin ekonomisi yavaşladığı için Alman ekonomisi de küçülecek. Almanya, AB'nin geri kalanına kendisi gibi ücretleri düşürmeyi öneriyor. Bu iki açıdan saçma: İspanyol ve Yunan ekonomileri Alman ekonomisinin durumuna gelemeyecek. Bu ülkelerde kemer sıkma politikaları uygulandığında Alman ekonomisi küçülecek."
kaynak:Marksist.org'da

0 yorum :

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-