-

Kadınlar üzerindeki baskı ve kültürel kuşatma

19 Nisan 2012 Perşembe yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar

KADINLARIN ÜZERİNDEKİ KÜLTÜREL KUŞATMA, EDEBİYATTA KADIN

Kadın ya da erkek bütün emekçiler; emperyalist kapitalizmin politik, ideolojik ve ekonomik kuşatması ve saldırısı altındadır. İdeolojik kuşatma ve saldırının en yaygın ve etkili biçimiyse kültürel alanda uygulanmaktadır. Ancak, öncelikle emperyalizmin kültürel kuşatması karşısında eğitimsiz, bilinçsiz, örgütsüz bırakılmak istenen kadınların durumuna kısaca bir göz atalım:

Parababalarının ve uluslararası tekellerin Yeni Dünya Düzeni'ne, ucuz ve sessiz işgücünü kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Özellikle tarım ve sanayi sektöründe, dokumacılıkta düşük ücretle ve sosyal güvenceden yoksun olarak, gece gündüz demeden çalışıyorlar.
Kadınlar, yalnızca dizginsiz sömürü hırsının kurbanı değil. Günümüzde savaşlardan, sömürüden, yoksulluktan, göçlerden en olumsuz etkilenen kesim kadınlar. Birleşmiş Milletlerin raporuna göre; yoksulluk sınırında yaşayanların yüzde 70'ini kadınlar oluşturuyor. Emekli maaş kuyruklarında yaşamını yitiren yaşlı kadınları, kırsal kesim kadınlarını, sürgün nedeniyle kentlerde güç koşullarda yaşamaya ve ailesini yaşatmaya çalışan kadınları anımsamak yeterli. Büyük kentlerdeki çöp toplayıcılarının büyük çoğunluğunu çocuklar ve genç kızlar oluşturuyor. Deyim yerindeyse, ekmeğini taştan çıkarmanın dönemi artık geçti. İnsanlar ekmeğini çöpten çıkarıyor!
Sözlü saldırı, kaba şiddet, dayak, tecavüz kadınların sık karşılaştığı durumlar. Özgürlükler ülkesi olduğu söylenen ABD'de her yıl, 4 milyon kadın şiddetle karşı karşıya. ABD'de her altı dakikada; Güney Afrika'da her 90 saniyede bir kadına tecavüz ediliyor. Hindistan'da her gün ortalama 5 kadın çeyiz kavgaları nedeniyle yakılarak öldürülüyor. Kadınların dövülme oranı Türkiye'de ortalama yüzde 18. Bu da bölgelere göre değişiyor. Doğu Anadolu'da yüzde 59.5, Güneydoğu'da 41.7, Marmara-Ege-Akdeniz bölgelerinde yüzde 35 ile 20 arasında; Karadeniz Bölgesi'ndeyse yüzde 9.3. Bu oran; ABD'de yüzde 21-30, Kolombiya'da 20, Papua Yeni Gine'nin kırsal kesimlerinde 67, Kenya'da 42 ve Şili'de beşte dört. Şiddetin başka bir biçimi olan savaşlarda tecavüzün kurbanı kadınların sayısı hiç de az değil. Bosna'daki savaşın ilk aylarında tecavüz edilen kadın sayısının 20 bini aştığı söyleniyor.
Kadınlar eğitim görme ve sosyal güvenlik olanaklarından yoksunlar. Ülkemizde ve dünyada kadınların okuma yazma oranı; özellikle kırsal kesimlerde oldukça düşük. Eğitimde özelleştirme uygulamaları, bu oranı giderek düşürüyor; kentlerde bile, okula gönderme konusunda erkek çocuklara öncelik tanınıyor. Kadınların eğitimsiz bırakılması, hem bin yıllardır süregelen koşullanmışlıktan kaynaklanıyor, hem de emekçilerin üzerinde giderek yoğunlaşan ekonomik saldırılardan. Kadınların düşünmeyen, sorgulamayan, yazgısını kabullenmiş bilinçsiz kitleler olarak kalması; parababalarına ucuz iş gücü deposu olması isteniyor.

Emekçi kesimden önemli sayıda kadın da, dinci gericiliğin saflarında yedekleniyor. Kendi cinsinin tutsaklığını, kendi elleriyle yürüttüğü mücadeleyle örüyor bu kadınlar. Sendika, daha iyi ücret, işsizlik, pahalılık vb. konularda sınıf kardeşleriyle birlikte mücadele yerine; türban sorunu gibi yapay sorunlar için mücadelede ön saflara itiliyorlar. Dinci partilerin emekçi kadınları etkilemek konusundaki en önemli araçları durumundalar. Sessiz, çalışkan, itaatkar, düşünmeyen, sorgulamayan, yalnızca kendisine verilen görevi yerine getiren araçlar!... Bu kesimin ürettiği çocuk kitaplarında bile, kadınların bu türden insanlar olması gerektiği öğütleniyor.
Kürt kadınları hem kadın, hem emekçi hem de ulus özelliği nedeniyle üç kat ezilip sömürülüyor. Okuma yazmasızlar arasındaki en büyük bölümü oluşturuyorlar. Dili yasaklı, çocuğuna istediği adı koyması yasaklı kadınlar... Edebiyatta Kadın Konusu
Uluslararası sermaye; yoğun emek sömürüsünün ve emekçilerin üzerindeki bu baskıların üzerini örtmek istiyor. Sömürüldüklerinin ayrımına varmasınlar; fabrikalarında, işletmelerinde düşünmeyen makineler gibi çalışsınlar, kendi çıkarları için çıkardıkları emperyalist savaşlarda beyinsiz kurşun askerler gibi savaşsınlar istiyor. Sömürünün ayrımına varanlara da; içinde yaşadığımız kapitalist sistemin değiştirilemez olduğu, sosyalizmin denenip başarısızlıkla sonuçlandığı propagandasını yapıyorlar. Bir yandan emek sömürüsünün ve emekçilerin güç yaşam koşullarının üzerini yalanın perdesiyle örterken; öte yandan kendi çıkarları doğrultusunda kullandığı sanatçıların ve sanat ürünlerinin aracılığıyla halkın beynini, bilincini bulandırıyor.
Edebiyat ürünleri, insanların duygu ve düşünce dünyasını etkiler. O nedenle çok önemlidir. Ayrıca edebiyat ürünlerinin, öteki sanat dallarını da etkileme, içeriğini ve biçimini belirleme özelliği vardır; sahnelenen oyunların metni, çekilen filmlerin senaryosu, bestelenen şarkıların sözlerinin temeli de edebiyat ürünleridir. Ülkemizde, kitap okuma alışkanlığı fazla değildir. Ancak edebiyat ürünlerinin; tiyatro, sinema, müzik gibi sanat dallarına da kaynaklık etmesi açısından kitleleri etkileme konusunda önemli bir işlevleri vardır; olumlu ya da olumsuz.
Ülke nüfusuna göre sayısı oldukça az olan okurun da değişik tipleri vardır. Birincisi, sayısı daha da az olan bilinçli okur; yani kendi seçtiği kitapları, bir başka deyişle kendi gereksinimlerine yanıt veren kitapları okuyan okur. Öteki de; yaygın tanıtımlardan ve kitle iletişim araçlarındaki sunumlardan etkilenerek kendi seçtiğini değil, egemen ideolojinin kitleleri etkileme kanallarının kendisine "oku" dediğini okuyan okur.
Okura sunulan kitapların nitelikleri de değişiklikler göstermektedir. Değişik dönemlerde yazılan-yazdırılan kitapların nitelikleri; kitaplarda anlatılanlardan bağımsız olarak, o dönemin ekonomik, toplumsal ve siyasal yaşamını da tanımlamaktadır.
1980'li yıllarda yayınlanan kitaplar ve kadınlar...

1980'li yıllarda yayınlanan kitaplar ve bu kitaplardaki kadın tiplemeleri de; dönemin ülkemizde ve dünyadaki koşullarına uygun olarak değişik nitelikler taşımaktadır. Ancak, şunu hemen belirtmekte yarar var ki; bu dönemde yayınlanan kitapların büyük çoğunluğunda, yukarda resmini çizmeye çalıştığımız dünyadaki ve Türkiye'deki emekçi kadınları görme olanağı yok. Şiirde, öyküde ya da romanda; sayısı milyonlarla hatta milyarlarla ifade edilen emekçi halkın -kadınların- durumunu anlatan; yaşadıklarına, umut ve özlemlerine tanıklık eden yapıtların sayısı oldukça az. Kimi 1980 öncesi döneme ait, kimi 1980 sonrası edebiyat yaşamına başlamış az sayıda şair - yazarın yapıtlarında emekçi halkın, dolayısıyla emekçi kadınların yaşam içindeki yerlerine tanıklık ediliyor.
1980 sonrası dönemde; kapitalizmin ideolojisinin dolaylı olarak ya da doğrudan yansıdığı kitaplarda; küreselleşmenin ve yeni dünya düzeni söylemlerinin olumlandığını görüyoruz. Dünya ölçeğinde; kadın ya da erkek emekçiler için umut olan sosyalizmin bittiğini, sosyalizm mücadelesinin modası geçmiş boş bir uğraş olduğunu satır aralarında ya da açıktan söyleyen; ruhçuluk, gizemcilik, mistisizm akımlarının yükseltildiği; bireyciliğin ve bireysel kurtuluşun kutsandığı kitapların yazıldığı bir dönem oldu bu dönem.
Ülkemizde 1980'li yıllarda yazmaya başlayan ya da kitapları yayınlanan yazarların büyük bir bölümü darbe sonrası ortamda, seçimlerini Yeni Dünya Düzeni ideolojisinden yana yaptılar. Bu yazarların birçoğunun daha önce sol geleneklerle ilişkisi olması nedeniyle, pişmanlık edebiyatı olarak nitelendirildi yazdıkları kitaplar. Bu yazarlar; gerçekçi kitaplar yazdıklarını öne sürerek, gerçekçi görünüm altında yoğun bir biçimde; işçilerin, emekçilerin sosyalizm mücadelesine ve örgütlenme bilincine saldıran, deyim yerindeyse "bütün bunların boş şeyler" olduğunu öğütleyen romanlar yazmışlardır. Kimi açıktan, kimi dolaylı. Burjuvazi karşılıksız bırakmadı bu çabalarını. Kitaplarının basım ve satış rakamları elli- altmış binlere ulaştı. Tanıtımları TV ekranlarında ve büyük boy sokak panolarında yapıldı.
Kadın ve cinsellik, aşk temaları, kitaplarının satışı için olmazsa olmaz konulardı; kullandılar bu konuyu, alabildiğine. Kadın dünyasını, kent kadınlarının sorunlarını, kadın olmanın bunalımlarını ve yalnızlığını işlediklerini öne süren kitaplar yazdılar. Ancak, onların kitaplarında yukarda resmini çizmeye çalıştığımız kadınların, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan emekçi kadınların yaşamlarından iz yoktur. Çünkü, emekçi halk, işçi sınıfının mücadelesi gibi sözcük ve kavramların modasının geçtiğini düşünüyorlardı. Bu düşüncelerini de, kitapları aracılığıyla, özellikle yeni yetişmekte olan kuşaklara aktarıyorlar. Bunda başarılı olmadıklarını söylemek oldukça zor.
1980 sonrası ülkemizde yaygınlaştırılmaya çalışılan feminist hareketten etkilenen yazarların, kitaplarında bu etkilenmenin yansıdığını görüyoruz. Kadın özgürlüğünün kapitalist sistemden, ekonomik ve toplumsal koşullardan soyutlanarak salt cinsel özgürlük biçiminde sunulmasına tanık oluyoruz. Bu yazarların öykü ve romanlarında; erkekten nefret eden ancak yine de onunla birlikte olan ya da erkekten nefret ettiği için kendi cinsiyle ilişki kuran lezbien kadın tiplemelerine rastlıyoruz. Kadının cins olarak ezilmesini eleştiren yapıtlar olarak ortaya çıkan bu kitaplarda da bir hedef saptırması söz konusudur. Bu kitaplarda da, umutlarını ve değerlerini yitirmiş orta sınıf kadınları ya da "aydın" kadınların kaosları anlatılır. Emekçi kadınlar, onların yaşadıkları bu kitaplarda da yoktur.
Yıllardır Beyaz Dizi adı altında yayınlanan; sulandırılmış bir romantizmle, okur kitlesi olarak eğitimsiz genç kızları hedef alan, aşk ve cinselliğin ön plana çıkarıldığı kitaplarda da, kadınları gerçek görünüm ve yaşamlarıyla görmek olanaksız.
İnsanların ilgi ve dikkatlerini günümüz gerçeklerinden uzaklaştırıp başka yönlere çekmeyi amaçlayan sözde tarihi romanlar moda oldu bu dönemde. Safiye Sultan'dan Kiraze'ye kadar Osmanlı saray kadınlarının yaşamını anlatan; aşk, iktidar, entrika vb. konuları işleyen kitaplardı bunlar.
Piyasa ekonomisi, kapitalizmin ideologlarının bu sistemde var olduğunu ileri sürdükleri "yaratma özgürlüğü" masallarına ters düşen uygulamalara sahne oldu: Kapitalist işletmeler, yazarlara konu vererek, ürettikleri malların tanıtımını yapan romanlar yazmalarını istediler ve bu romanlar yazıldı.
Özellikle 1980 sonrası dönemde yayıncılık alanında atağa kalkan ve yüksek tirajlarda yetişkin ve çocuk kitapları yayınlayan din üzerinden siyaset yapan kesimin yayınladığı kitaplarda da emekçi kadınları, ülkemizdeki ve dünyadaki kadınların gerçek yaşamlarını bulmak olanaksız. Kötü ve didaktik bir anlatımla yazılan yetişkin ve çocuk romanlarında; hidayete eren kadın tipleri, eskiden açıkken kapanıp türban takan genç kızlar, çocuklar vb. tipler vardır. Başı açık kadınlar kötü karakterler olarak olumsuzlanırken, başörtülü-türbanlı genç kızlar iyiliğin simgesi olarak sunulmaktadır. Bu kızların-kadınların, camilerde ya da bazı vakıf evlerinde "müslümanlık" dersleri verdiğini, hocaların insanları cihada çağırdığını görüyoruz. Kumar oynayıp içki içen kocasına karşı çıkan kadın, edepsiz- itaatsiz kadın olarak sunulurken, aynı kadının bir süre sonra kocasına tabi olması övgüyle anlatılır.
Kapitalist ideoloji, insanları bireysel kurtuluşun olanaklı olduğuna inandırmaya çalışır. Piyangolardan, televizyonlardaki yarışma programlarına kadar birçok alanda bu olgu işlenir. Bireysel mutluluk ve bireysel kurtuluş... Kadınların bireysel kurtuluşuysa, varlıklı bir erkekle evlenip sınıf atlamak olarak sunulur insanlara. Üstelik bu sunum; çok küçük yaşlarda tanıştığımız çocuk kitaplarında, masallarda başlar ilk önce... Masallar; masalın kahramanı kızların, bir prensle, kralla evlenerek hem mutlu, hem de zengin oluşuyla sona erer. Bu ileti, yetişkinler için hazırlanan öykü, roman ve filmlerde de sürdürülür. Kitle İletişim Araçlarında Kadın Konusu
Günümüzde bilim ve teknikteki gelişmeler, telekomünikasyon alanında da kendini gösteriyor. Uydu aracılığıyla yayın yapan yaygın iletişim ağı, dünyanın en kalabalık kentlerinden, en ıssız köşelerine dek ulaşarak, insanların duygu ve düşüncelerini etkileyebiliyor. Görsel işitsel yönüyle, kitle iletişim araçları en yaygın ve etkili araçlar. Tek yönlü iletişimi nedeniyle, emperyalizmin kültürel alandaki kuşatmasının en güçlü aracı olarak yaygın biçimde kullanılıyor. O yüzden, bütün kültür sanat alanlarının kullanıldığı TV programlarına, yayınlarına, dizilerine de bir göz atacağız.

Emekçi kadınların büyük bir bölümü tarafından izlenen, içinde herhangi bir edebi ya da sanatsal nitelik taşımayan, ancak yoğun duygusallık, aşk, kin, entrika gibi öğelerle, yalnız ülkemizdeki değil, bütün dünyadaki kadınlar tarafından yaygın olarak işlenen pembe diziler...
Son yıllarda TV dizilerinin gözde konuları ağa- aşiret- mafya ilişkileri... Hepsinde de erkeğin üstünlüğü ve kadının edilgenliği vurgulanıyor; hatta kadınların bu durumdan hoşnut oldukları iletisi veriliyor. Bu ileti, yaygın olarak izlenen bir semt dizisinde de kendini gösteriyor.
Kürt kadınlarının yaşadığı gerçekleri saptıran Berivan vb. diziler...
Dizilerin yanı sıra reklamlarda, çeşitli programlarda, yarışma programlarında; bulvar gazetelerinde kadın bedeninin meta olarak sunulması sık rastlanan olaylardan. Öylesine sık rastlanıyor ki, insanlar neredeyse bu görüntüleri kanıksamış durumda.
Dünyada ve Türkiye'de emekçi kadın kitleleri, çocuklar ve gençler, emperyalizmin kültürel saldırılarının doğrudan hedefi durumundadırlar. Bir avuç bolluk içindeki insanın lüks evlerde, saraylarda, konaklarda geçen yaşamları, aşkları, hırsları vb. konular; kitaplarla ve dizi filmlerle emekçilerin oturma odalarına kadar taşınıyor.

Sonuç; kendi gerçekliğinden koparılan, toplumsal yaşamdaki gerçeklerin, çelişkilerin ayrımına varmak yerine; romandaki ya da dizideki sanal karakter için gözyaşı döken, anlatılanları gerçek sanan milyonlarca insan...

Edebiyat Ürünlerinde Kadın Gerçeği, Emekçi Kadınlar ve Mücadele

Edebiyat; işçi sınıfı devrimcileri için, gerçekçi ürünler yoluyla halkı tanımak, onların yaşam ve çalışma koşullarının yanı sıra, duygu ve düşüncelerini öğrenmek, var olan birikim ve gücü değerlendirebilmek; bunun yanı sıra kapitalist sistemin ideolojik kuşatması altındaki emekçilerin uyandırılmasını ve mücadeleye kazandırılmasını sağlamak açısından çok önemli bir olanaktır.

Kitaplarında; Yeni dünya düzeni söylemlerine doğrudan ya da dolaylı yer verdikleri, bu söylemler doğrultusunda kitaplar ürettikleri için; piyasa ekonomisi koşullarında yüceltilen, moda edilen, kitaplarının kitlelerce tüketilmesi sağlanan şair, yazarlara karşın; yapıtlarında emekçi halkın yaşamına ve mücadelesine yer veren pek çok yazarımız vardır. Bu yazarlarımızın birçoğu yaptıkları seçimin bedelini ödemişlerdir, ödemektedirler. Yaşadıkları sürece kendileri ve yapıtları göz ardı edilen; yaşamını adadığı, yaşamına ve mücadelesine tanıklık ettiği emekçilerle arasına duvar örülen; unutulan, unutturulmak istenen şair ve yazarlarımızın sayısı hiç de az değil.

Onların yapıtlarında; bütün emekçilerle birlikte yaşamın çeşitli alanlarından emekçi kadınların da yer aldığını görüyoruz. Dokumada, tütünde, sanayide çalışan işçi kadınlar; kırsal kesim kadınları, gecekondu kadını, tutuklu eşi, anası; çocuğu öldürülen ana, dili yasaklı Kürt kadını, değişen kentli kadın, toplumsal mücadelede yerini alan çağdaş, örgütlü kadın.

Nazım Hikmet, A. Kadir, Ömer Bedrettin Uşaklı, Ceyhun Atuf Kansu, Cahit Külebi, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Oktay Rıfat, Necati Cumalı, Behçet Necatigil, Behçet Aysan, Melih Cevdet Anday, Gülten Akın, Kemal Özer, Sennur Sezer, Şükran Kurdakul, Refik Durbaş, Özdemir İnce, Abdülkadir Bulut, Arif Damar, Hasan Hüseyin, Hilmi Yavuz ve daha birçok ozanın şiirinde; bütün gerçekliğiyle ülkemiz kadınlarının yaşamları ortaya konmuştur. (*)

Önceki kuşaktan ozanların yazdıklarının yanı sıra; şiire 1980'den sonra çıkan ozanların bazılarının şiirlerinde de, ülkemiz kadınlarının durumuna ve yaşamlarına tanıklık edilmiştir. Benim yayınlanmış kitaplarımda yer alan; Bilirim Nasıldır? Çalışan Bir Annenin Türküsü, Kapılarda Bir Ana, Bir Mahkumun Karısının Söylediği, Oğlu İdama Mahkum Annenin Savcıya Söylediği, Kamber Ateş Nasılsın? vb. şiirlerimde değişik kadın resimleri çizilmektedir.

Şiirin yanı sıra; öykü ve romanda da Orhan Kemal, Adnan Özyalçıner, Bekir Yıldız ve öteki toplumcu yazarlarımız öykü, roman ve tiyatro yapıtlarında toplumumuzdaki kadınların durumunu ortaya koymaktadırlar. Kadının toplumsal yaşam içindeki yerini vurgularken, farklı kadın tiplerini de anlatmaktadır bu yazarlarımız. Farklı kadın tipleri, kapitalist sistemde varolmayan çıkarsız ilişki biçimleri, gerçek aşk öyküleri...

Kadınların durumunu ortaya koyan yapıtların yanı sıra; kadın mücadelesine, kadının sınıf mücadelesi içindeki yerini vurgulayan, mücadele içindeki kadını anlatan birçok yapıt vardır. Kimi Zehra Kosova'nın "Ben İşçiyim" adlı kitabı gibi özyaşam öyküsü, kimi gözlemlerin, birikimlerin sonucu yazılmış şiirler ya da öyküler. Bu yapıtlarda; sınıf gücünün ayrımına varan, erkeğiyle birlikte mücadele eden bilinçli, örgütlü kadınlar vardır.

Sonuç:

Kadın kitleleri içinde örgütlenme çalışması yürütürken, kuşkusuz ki emperyalizmin kültür kuşatmasına karşı onları uyarmalıyız. Sömürüyü, baskı ve zulmü görebilmeleri için Yalan Rüzgarlarıyla, Asmalı Konaklarla, Deli Yüreklerle, Hülya Avşar, Sibel Can imajlarıyla gerçeklerin üstüne örtülen yalanın perdesini yırtmak için; emperyalizmin bu alandaki uygulamalarına da dikkatlerini çekmeliyiz. Bu dizi ve programların, emekçilerin yaşamlarına ne kattığını, verilmek istenen iletinin ne olduğunu sorgulamalarını sağlamalıyız. Eğitimli kadınların, kitapları eleştirel gözle okumak; çıkardıkları sonuçları emekçilerle paylaşmak sorumlulukları vardır. Gençlik arasında moda olması sağlanan roman ya da romancıların da tartışılması gerekiyor.

Bunun yanı sıra; kadın kitlelerinin durumlarını anlatmak için, yukarda ancak çok azının adını anabildiğim toplumcu şair ve yazarların yapıtlarından yararlanmalıyız. Uzun uzun sözlerle anlatamadığımız duygu ve düşünceyi, bazen birkaç dizeyle, bir şiirle, bir öyküyle, bir makaleyle anlatabiliriz... Kürt kadınlarının yaşamlarına ilişkin ilk bilgileri Bekir Yıldız'ın Kara Vagon, Kaçakçı Şahan, Reşo Ağa gibi öykü kitaplarından; Ahmet Arif'in şiirlerinden edindiğimi vurgulamak isterim.

Emperyalizmin ideologları, işçi sınıfını emekçi halk yığınlarını aldatmak için nasıl kendi saflarındaki sanatçıları, onların ürettiklerini kullanıyorsa; bizler de, emekçileri uyandırmak, bilinçlendirmek ve mücadeleye katmak için; örgütlenme çalışmalarımızda ve mücadelemiz sırasında emekçiler için yazan yazarların yapıtlarından yararlanmalıyız. Kadınların üzerindeki bin yıllardır süren baskı ve koşullanmışlıkların etkisini; bir insan, birey ve kimlik olmasının önündeki engelleri ortadan kaldırmak; kadınların kendilerine güven duymalarını sağlamak gerek. Bu okuyarak, okuduğunu tartışarak, başkalarıyla paylaşarak; yaşama mücadelesinde öğrendiklerinden yararlanarak; yani değişerek ve değiştirerek gerçekleşir.

Ayrıca; emekçilerle, sanatını ve yaşamını halka adayan yazarları buluşturmalıyız. Bunu, yalnızca emekçilerin uyanışına sanat aracılığıyla katkıda bulunmak amacıyla değil; bu şair ve yazarlarımızın halkın gerçekleriyle yüzleşmesi, emekçilerin kuracağı yeni bir dünya için verilen mücadeleye tanıklık etmeleri için de yapmalıyız. Böylece bu gözlemler, tanıklıklar; onların yeni yapıtlarında yer alabilir ve emekçiler, sınıf mücadelesinde yeni araçlara kavuşmuş olurlar.

Bu çalışmayı; elimizde var olan kitaplardan olabildiğince yararlanmamız, okumamız ve insanlara okutmamız gerekliliğinin altını çizerek bitirmek istiyorum.

Gülsüm Cengiz
--------------------------------------------------------------------------------
* 28 / 29 Haziran 2003 Tarihinde Emeğin Partisi Kadın Bürosu Tarafından Ören'de Düzenlenen Toplantıda Sunulan Tebliğdir.

0 yorum :

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-