-

Julius ve Ethel Rosenberg'lerin aşkı ve idamları

22 Haziran 2012 Cuma yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar

Ethel Greenglass Rosenberg (d. 25 Eylül 1915 – ö. 19 Haziran 1953) ve Julius Rosenberg (d. 12 Mayıs 1918 – ö. 19 Haziran 1953), ABD'li vatandaşı ve Amerikan Komünist Partisi CPUSA üyesiydiler. 


Sovyetler Birliği adına casusluk yapmakla suçlanıp yargılandılar, suçlu bulundular ve idam edildiler.
SSCB'ye atom içerikli gizli bilgiler sızdırmakla ilgili suçlamaların doğruluğu o zamanlarda tartışmalıdır. On yıllarca sonra Sovyet haberleşmeleri Venona projesi ile deşifre edilmiş ve kamuya açılmıştır. Bu haberleşmelerde Julius Rosenberg'in aktif olarak casusluk yaptığı yer almakta ancak, suçlu bulunduğu casuslukla ilgili ya da Ethel Rosenberg'in ilgisi olduğuna dair herhangi bir delil bulunmamaktadır. Çift casusluk yapmak için komplo ile ve nükleer silah sırlarını Rus ajanlara iletmekle suçlanmışlardı.

 İdam kararına bütün dünya tepki göstermiştir. Amerikan yetkilileri "yalan söyledik" diye ifade verin idamınızı 30 yıla hapis cezasına indirelim diye teklif götürmüş fakat kabul görmemiştir. Daha sonra yapılan 20 yıl teklifide kabul edilmemiştir. Sanıklar yalan söylemediklerini ifade etmişlerdir. Son yapılan teklifle Bayan Rosenberg'e bütün şuçu eşine yüklersen seni serbest bırakalım denilmiş fakat yine reddedilmiştir. Bu teklifler idam gününe kadar devam ettirilmiştir. Venona projesi kapsamında yayınlanan haberleşmelerin Amerika Birleşik Devletleri tarafından yayınlandığı ve bu davada Amerika Birleşik Devletleri'nin taraf olduğu gerçeği suçlamalar ve dava sonucu hakkındaki tartışmaları sürdürmektedir.




"korkunç gerçek şu ki, bizim davamız ilerici insanları felç etmek için bahane olarak kullanılıyor..."


ikinci paylaşım savaşı'nın ardından amerika birleşik devletleri yıllarca "soğuk savaş" olarak ifade edilecek bir döneme giriyordu. 1950'li yıllar komünist avcısı faşizmin, gericiliğin, mccarthy'nin, sovyetler birliği'ne karşı kışkırtmaların, kore savaşı'nın, aşırı silahlanmanın amerika'sıdır. ekonomik krizin yol açtığı yoksulluk, faşist eğilimlerin yaygınlaşmasına karşı direniş ve sosyalist sovyetler birliği'nin kazanımları, bu dönemde abd'de komünist hareketi güçlendirmişti. abd komünist partisi'nin 1930'da 7500 üyesi varken, bu sayı 1939'da yaklaşık 100.000'e çıkmıştı. yeni hükümet, mccarthy gibi faşist politikacılarının onayıyla ülkeye bir korku hayaleti saldı. bu hayaletin ismi "komünizm"di. kısa süre içerisinde "polis devleti" önlemleri uygulamaya konuldu. adalet sistemi de buna uydu ve tüm yurttaşların özgürlük ve temel anayasal haklarını tehdit etmeye başladı. abd'nin bu dönemde dünyaya karşı asıl tehdit aracı atom bombası tekeliydi. ikinci paylaşım savaşı sırasında japonya'nın hiroşima ve nagazaki kentlerine atılan atom bombaları bunun göstergesi olmuştu. fakat 1949 yılında sovyetler birliği ilk atom bombası denemesini yapınca abd'nin tekeli kırılmış ve bu alandaki politikaları iflas etmişti. yaşanan teknolojik yenilginin örtbas edilmesi için abd'nin bir komploya ihtiyacı vardı. komplonun amacı; sovyet atom araştırmalarının temelinin sosyalist bilginlerin başarıları değil de abd'den çalınan bilgiler olduğunun kamuoyuna gösterilmesiydi. abd'de mutlaka sovyetler birliği'nin casusları olmalı ve bu casuslar sırları sovyetler birliği'ne kaçırılmalıydı. çünkü abd kendi dışında kimsenin atom bombası yapabileceğine inanmıyordu. aynı günlerde fbi'nin denetimi altında ve senatör mccarthy yönetiminde ülkede büyük bir oyun sahnelenmeye başlamıştı: "abd'de bir rus casusluk ağı vardır, yoksa bile yaratılmalıdır".
komünistlere ve ilerici insanlara karşı cadı avında 6000 fbi elemanı, 1800 adalet bakanlığı memuru, amerikan silahlı kuvvetlerinin 22 000 güvenlik elemanı, 16 000 maliye bakanlığı memuru ve diğer hükümet kurumlarının 7000 güvenlik elemanı kullanıldı. binlerce amerikalı siyasi düşüncelerinden dolayı mahkûm oldu, hapishaneye girmek, işlerini yitirmek zorunda kaldı ve bir daha iş bulamadı. abd komünist partisi politbürosu'nun 12 üyesi tutuklandı, bunlardan 10'u 5'er yıl ağır hapis ve yüksek para cezalarına çarptırıldı. yüzbinlerce insan şu günlerde de modasını yitirmeyen "amerika'yı yıkıcı faaliyetlerden koruma" adına fişlendi, suçlandı, hapse atıldı, julius ve ethel rosenberg örneğinde olduğu gibi bazıları katledildi. julius ve ethel, bu kampanyaya bağlı bir komplo ile tutuklandı, tarihe hukuksuzluğun en büyük örneklerinden biri olarak geçen bir mahkeme sonucunda da idam edildi.


ethel rosenberg 28 eylül 1915'te, abd'nin en yoksul semtlerinden birinde, manhattan'ın lower east side semtinde doğdu. rusya göçmeni babası ve avusturya göçmeni annesi, ikisi de ortodoks yahudi'ydi. ethel ailenin en büyük çocuğuydı, üç erkek kardeşi daha vardı: samuel, bernard ve david. david, ethel'in geleceğinde çok büyük rol oynayacaktı. ethel yetenekli bir öğrenciydi ve liseye devam edebildi. öğrencilik dönemi boyunca iyi bir oyunculuk yeteneğine de sahip olduğu görüldü. üniversite eğitimi almayı düşünüyordu, fakat 30'lu yıllardaki ağır ekonomik buhran ve anne-babasının yoksulluğu nedeniyle bunu başaramadı. bir yandan iş ararken, bir amatör tiyatro grubuna girip şarkı söylemeye başladı. iş bulamayınca, muhasebe ve sekreterlik kursuna kaydoldu. kursu bitirdikten sonra yarım günlük bir iş buldu. burada ilk kez komünist ve devrimci kadın, erkek işçilerle karşılaştı. çalıştığı işyerinde grev komitesine seçildi, direnişlere katıldı. işten atıldı ama haklarını arayarak tekrar işine dönmeyi başardı. sanatsal yeteneğini, şarkı söylemeyi, sosyal ve siyasi yaşamıyla birleştirmeyi de başardı. mitinglerde de şarkı söyledi. 1936 yılbaşında julius ile bir işçi toplantısında tanıştı ve birbirlerine aşık oldular. 1939 yılında evlendiler.


ethel, 1940'ta daha sonra davasını çok etkileyecek olan komünist partisi'nin bir seçim çağrısını imzaladı. fbi, anti-komünist cadı avında kapsamında ethel'i de bu imza nedeniyle fişlemekten geri durmadı. dosyasına ikinci "mim", istatistik dairesi'ne sırf kızlık soyadıyla iş başvurusunda bulunduğu için kondu ki o zamanlar evli kadınların iş bulma konusunda nerdeyse hiçbir şansı yoktu. ethel çok derin bir antifaşist yaklaşıma sahipti. kırklı yıllarda, faşizmin saldırısına uğrayanları desteklemek için çeşitli komitelerde çalıştı. ev işleriyle ve çok ciddiye aldığı çocuklarının eğitimiyle de uğraştı. çocuklarıyla otoriter değil, dostluğa dayalı bir ilişki geliştirmeye çalıştı. bu, o zamanki koşullar için olağanüstü bir şeydi.


beş kardeşin en küçüğü julius rosenberg ise 12 mayıs 1918'de doğdu. babası harry ve annesi sophie çarlık rusyası'ndan göçmüşlerdi. julius'un anne ve babası da ortodoks yahudi'ydi. julius başarılı bir öğrenciydi ve new york city college'a devam edip, mühendislik bilimleri okudu. elektrik mühendisi oldu. üniversitede "genç komünistler birliği" ile temasa girdi ve bu birliğe üye oldu. sanayi sendikasında örgütlü olan julius, 1939'da komünist partisi üyesi oldu ve kendi semtindeki bir parti örgütünde çalıştı. kamu sektöründe kendine bir iş buldu. cadı avcılarının komünistlere karşı ağlarını genişlettikleri bu dönemde julius 1941'de iki kez "sadakat testi"nden geçmek zorunda kaldı. soruşturmalar sırasında komünist partisi'ne üyeliğini inkâr etti. komünist avcılarının ana karargâhı fbi, 1945'te komünist partisi'ne üye olduğu için julius'un işine son verdirdi. işsizlik yüzünden rosenbergler'in mali durumu acı bir şekilde kötüleştikten sonra, julius, ethel'in en küçük erkek kardeşi, kayınbiraderi david greenglass ile birlikte küçük bir tamirhane açtı fakat bu işyeri kısa bir süre içerisinde iflas etti. üstelik david, birlikte yapmış oldukları yatırımları ondan geri istiyordu. aralarında para nedeniyle sorun çıkmıştı. bütün bunlar olurken julius, siyasi eylemlere ve kampanyalara katılmaya devam etti.


atom bombası, küçük kardeş david ve komplo!


rosenberg ailesi işte tam bu sırada komplo ile yüz yüze geldiler. komplo, 1945'te tutuklanan bir abd komünist partisi üyesinin, sorgulamalar sonucunda casusluk faaliyeti içerisinde 80 kişinin ismini fbi'ya açıklamasına ve bu soruşturmanın ethel'in küçük kardeşi david greenglass'a kadar ulaşmasına dayandırıldı. bundan sonrası planlanmış bir oyunun parçalarıydı. rosenbergler için ölüm kararı anlamına gelecek olan bir casusluk iddiası uyduruldu. esas şahit, ethel rosenberg'in kardeşi david greenglass idi, bir başka satılık şahit ise, david'in karısı gelin ruth olmuştu. david greenglass, gençliğinde, abd komünist partisi'nin gençlik örgütü üyesiydi. askerlik hizmeti sırasında, atom bombasının gizlice üretildiği yer olan los alamos'ta işleme makineleri fabrikasında çalışmış, terhis edilirken uranyum ve bazı aletler çalmış ve sonra da yakalanmıştı. böylece fbi'nin şantajlarına müthiş uygun bir duruma gelmişti. david, casusluk iddiasıyla tutuklandı ve hapishanede iddia makamlarının "profesyonel baş şahidi" harry gold'un yanındaki hücreye konuldu. iki yalancı, 8 ay boyunca -daha sonra anlaşılacağı üzere- atom bombası yapımı üzerine kitaplar incelediler, ifadelerinde neler söyleyecekleri hakkında anlaşma ve savcıyla birlikte rosenbergler ve julius'un üniversiteden arkadaşı morton sobell aleyhine iddianame uydurma olanağına sahip oldular. david greenglass ve karısı, davada rosenbergler'le doğrudan ilişki içinde bulunan biricik şahitler durumundaydı. david karısıyla birlikte, ablası ve eniştesi hakkında tanıklık etmeyi kabul ederek itiraflarda bulunmuştu. savcının gösterdiği şahitler arasında onlar dışında hiçbiri, rosenbergler'le hiçbir zaman doğrudan temasa geçmemişlerdi.


yargılama ve hüküm


iddia çok basitti: rosenbergler, david'den aldıkları atom bombasının yapımına ilişkin bilgileri casus harry gold'a vermişler, gold'da bu bilgileri sovyetler birliği konsolos yardımcısı anatoli yakovlev'e iletmişti. basının şiddetli saldırıları altında 8 mart 1951'de başlayan ve tüm dikkatleri üzerine çeken bir yargılama sonunda ethel ve julius rosenberg ölüme mahkûm edildi. hâkim kaufmann'ın gerekçeli kararı nefretin dilini, soğuk savaşın ve tam bir hukuksuzluğun dilini konuşuyordu. rosenbergler'in "suç"u için elle tutulur tek bir kanıt yoktu. daha kasıtlısı yapılamayacak bir biçimde yürütülen bir yargılamada, hukuk adına karar verecek olan hâkim, julius'u peşinen komünist olarak damgalayıp jüriyi kışkırttı. julius ve ethel lehine sonuçlanan tüm sorgularda hâkim, yorumlarıyla soğuk savaşın siyasi-ideolojik değerlendirmesini geçerli kıldı. ortada rosenbergler aleyhine, abd'nin sovyetler birliği'nin atom bombasını geliştirmesinin "suçluları"nı ortaya sunma şartlanmışlığı dışında hiçbir şey yoktu. gerek savcılar ve gerekse hâkim kaufmann ve daha sonraki davanın tüm yeniden görülme girişimlerindeki tüm diğer hâkimler washington tarafından yönlendirildi. 200 000'den fazla sayfayı kapsayan fbi dosyaları, cia notları, dava belgeleri ve kopyalar bu tavrı kanıtlıyordu. aleyhte "esas kanıt", güya bombanın mekanizmasını gösteren çocuksu bir krokiydi. amerikalı atom fizikçisi ve nobel ödülü sahibi prof. urey bile abd başkanına gönderdiği mektupta davanın her türlü mantığa ve adalete aykırı olmasını yanı sıra, david greenglass gibi bir kişinin atom bombasının fiziğini, kimyasını ve matematiğini herhangi bir kimseye kesinlikle veremeyecek durumda olduğunu söylüyordu.


rosenbergler 29 mart'ta jüri tarafından "suçlu" bulundu ve 5 nisan'da hâkim kaufmann tarafından ölüme mahkûm edildi. morton sobell "suç ortağı" olarak 30 yıl hapse mahkûm edildi. aleyhte esas tanık olan david greenglass 15 yıla mahkûm oldu, erken tahliye edildi ve kendisine yeni bir kimlik verildi. casusluk faaliyetinde bulunduğunu itiraf eden karısı ruth hakkında dava bile açılmadı. onyıllar sonra yayınlanan belgeler her şeyin baştan sona fbi ve devlet tarafından planlanmış, kotarılmış ve uygulanmış olduğunu kanıtlıyordu.


11 nisan'da ethel, idam edilinceye kadar bir daha terk etmeyeceği sing sing cezaevinin idamlıklar kanadına kondu. daha sonra julius da buraya getirildi. her biri için 100 bin dolarlık kefalet konuldu ama rosenbergler bu parayı hiçbir zaman bulamadılar. bir anda "normal" yaşamlarından koparılıp alınan, zindana atılan, yalan ve iftiralar ağıyla karşı karşıya kalan ethel ve julius, bu davada masumiyetlerini kanıtlamak için büyük bir güç gösterdiler. sendika avukatı emanuel "manny" bloch, bu konuda onların dostu ve avukatı haline geldi. sonraki birkaç yılda tüm enerjisini ve çalışmasını rosenbergler'in savunmasına ayırdı.


julius ve ethel, mahkûmiyetlerinden sonra da pes etmediler. hukuku incelediler, yargılama usulü sorunlarında uzman haline geldiler ve avukatlarıyla birlikte sürekli yeni dava dilekçeleri hazırladılar. amerikan yargıtayı, davanın yeniden incelenmesini tam beş kez reddetti. yeni bir mahkeme daha yoktu ve daha yüksek hiçbir adli merci de kararı incelemiyordu. çok sayıda usûl hatası en titiz bir şekilde kanıtlanmış olmasına, onları aklayan yeni kanıtlar sunulmasına rağmen, amerikan adaleti, devletin sadık emireri olmaya devam etti. idam hukuken dört kez ertelendi. bu gaddar oyuna 18 haziran'a kadar devam edildi. idamdan bir gün önce, bir hâkimin idamın ertelenmesi kararı üzerine yine bir ümit ışığı doğdu, fakat bu karar bir başka mahkeme tarafından derhal iptal edildi.


şantaj ve direniş


rosenbergler, sadece davanın yeniden görülmesi için ellerinden geleni yapmakla uğraşmadılar. tekrar tekrar, amerikan adalet ve devlet temsilcilerinin bir pazarlığa yanaşma yönündeki baskı ve çabalarına da direndiler. özellikle ethel, annesi tessie greenglass'in, ifade verip kendisini ve özellikle de kardeşini "kurtarması" yönündeki manevi şantajlarına maruz kaldı. annesi fbi'nin planına uygun olarak ethel'i hapishanede sadece iki kez ziyaret etti ama ethel'in tavrını değiştiremedi. rosenbergler idamlarından kısa süre öncesine kadar tekrar tekrar şantajlara maruz kaldılar. ifade vermelerine karşılık yaşamları bağışlanacaktı. teklif buydu. idamlarından 11 gün önce hükümet adına bir aracı olan mr. bennett, sing sing hapishanesine geldi. görüşme hapishane kurallarının aksine hiçbir şahit olmadan yapıldı. rosenbergler şantaja boyun eğmediler. bu ziyaret hükümet tarafından resmen yalanlanacak, fakat daha sonra yayınlanan belgelerde kanıtlanacaktı. ethel ve julius, görüşme hakkında avukatlarına şu bilgiyi vermişlerdi: "bennett: ‘hükümetle işbirliği yapmaya hazır olursanız, elde af için bir gerekçe olurdu.' ethel ona şöyle yanıt verdi: ‘elektrikli sandalyede idam edilme tehdidiyle ne sizin saygınlığınızı kurtaracak kadar gözümüzü korkutabilirsiniz, ne de biz yurttaşlar olarak hakkımız olan adaleti talep etmek yerine çirkin, kirli bir pazarlık yaparak gittikçe daha sık uygulanır hale gelen antidemokratik polis devleti yöntemlerine ortak oluruz. bu hitler almanya'sında geçerli olabilir, ama özgürlük ülkesinde değil. gerçekten büyük ve gerçekten onurlu bir ulusun görevi, haksızlığı gidermektir, haksızlığa uğramış olanlardan, istemeye istemeye hayatlarını bağışlamak için haraç talep etmek değil."


kendilerinden washington'a bir telefon açarak özür dileyip af talep etmeleri karşılığında evlerine, 6 ve 10 yaşındaki çocuklarına kavuşabilecekleri söylenmiş ancak ethel "ya suçsuzluğumuza inanan milyonlarca insan ne olacak?" diyerek bu teklifi reddetmişti.


dayanışma


rosenbergler'e karşı davanın ve kararın amerikan basınındaki yansıması, nerdeyse tek bir günün bile kışkırtıcı bir makale yayınlanmadan geçmemesi şeklinde oldu. tüm mizansenin amacı da zaten buydu. amerikan kamuoyunu, halkını sovyetler birliği'ne karşı kışkırtmak, ülkede anti-komünist program havasını kaynama noktasına getirmek ve kore savaşını komünizme karşı intikam seferi olarak satmak, amaçlanan buydu ve amerikan medyası, gazeteleri ve radyo istasyonları bu işe dört elle sarıldılar. rosenbergler'e karşı cıvık, kışkırtıcı makaleler yayınlamakta birbiriyle yarıştılar. ethel ve julius'un yorulmak bilmez avukatı emanuel bloch, gerçeğin mutlaka yaygınlaştırılması gerektiği olduğu bilinciyle arayışlara koyuldu. sadece gerçeği, julius ve ethel'in ifadelerini, davanın gözden geçirilmesine yönelik hukuki dilekçeleri basan gazeteleri aradı. ağustos 1951'de, 58 000 tirajlı sol bir gazete olan "national guardian" konuyla ilgili olarak "amerika'nın dreyfus olayı" başlıklı ilk makaleyi yayınladı. bu, kin ve iftira örtüsünü kaldıran ilk röportajdı. tüm dünyada yankı bulan bir kampanyanın başlangıcıydı. kasımda new york'ta, rosenbergler'in bir komşusunun oturma odasında, "rosenbergler'e adalet için ulusal komite" oluşturuldu. bu komitenin birçok kentte şubeleri oluşturuldu. julius'un kardeşleri tüm güçlerini komiteleri geliştirmeye verdiler. ilk büyük açık toplantı 12 mart 1952'de new york'ta pythian temple'da yapıldı. gösterilen ilgi, dayanışma, julius ve ethel için çok büyük bir öneme sahipti. tüm mektuplarında, bu dayanışmanın kendilerine yeniden yeniden cesaret toplamada ne denli yardımcı olduğunu vurgulamışlardı.


sosyalist devletler, komünist, devrimci ve ilerici dünya hareketi sesini yükseltti. ethel ve julius'u kurtarmak için dünya çapında bir protesto ve uluslararası dayanışma kuşağı oluştu. "national guardian", ethel ve julius'un "ölüm evinden mektuplar"ını yayınlamaya başladı. beyaz saray'a üç milyonu aşkın telgraf ulaştı. thomas mann'dan albert einstein'e, jean paul sartre'dan anna seghers'e ilerici kültürün ve bilimin önde gelen kişileri seslerini yükseltti. fransa ve italya, hatta katolik kilisesinin başı papa bile, abd hükümetine rosenbergler'i affetme çağrısı yaptı. işte bugünlerde hollanda'nın rotterdam kentinde genç bir hollandalı anne, bayan van haaren, yeni doğan kızına ethel julia adını verdi. ethel, bunu genç kadının ve bebeğinin resminin de yer aldığı bir gazete haberinden öğrendi. mektubunda ona şöyle teşekkür ediyordu:


"bayan van haaren için,
sing sing'den hollanda'ya! binlerce mil uzaklık, binlerce mil su, binlerce insan ayırıyor bizi akan kanlarla ve kölelikle, durmak bilmez çalışma ve zahmetle dolu koca bir dünyanın yarısı. yine de insan kalbinin aşamayacağı hiçbir uzaklık, yeni yaşamın sevinçli çığlığının yeniden cesaret ve yeniden umut veremeyeceği hiçbir zorlu mücadele yok... sevgili sıcak yürekli kız kardeşim, fiziken benim çocuğum olmasa da, adını sevginin koyduğu talihsizliğimin bu çocuğunu sizinle birlikte paylaşabilir miyim? o halde cesurca şarkını söyle, cesurca şarkını söyle, güçlü hollandalı kızcığım ve büyük atlas okyanusu'nun öbür yakasında, oradaki uyuyanları uyandır. cani deniz, tehlikelerle dolu dalgalarını her kumsala çarptırıyor."


ethel, bayan van haaren'in cevabını hiçbir zaman okuyamayacaktı. çünkü cevap gelmeden önce katledilmişti.


ethel ve julius iki yıl aynı cezaevinde, bir koridorla ayrılmış hücrelerde kaldılar, birbirlerini haftada sadece bir kez iki saatliğine görebildiler. iki ayrı demir kafes içinde, birbiriyle konuşabiliyorlardı fakat birbirine dokunmaları yasaklanmıştı. sadece idamlarından kısa bir süre önce birbirlerini sarılabildiler. birbirlerine duydukları derin ilgi, sevgi ve saygı, cezaevi hücresinin yalnızlığı ve mahkeme kararlarının bir öyle, bir böyle şekillenmesi karşısında ve her an idam edilme perspektifiyle onların tutunacak dalı oldu.


ethel ve julius 19 haziran 1953'te elektrikli sandalyede idam edildi.


ethel ve julius komünist liderler değildi, mücadele içerisinde sınanmış ileri, deneyimli kadrolar ya da devrimciler değildi. ethel ve julius, büyük insanlık mücadelesinin sıra neferleriydi. insanlığın kurtuluşu davasına eğilimli ve bağlıydılar. mektuplarında kendilerinden sık sık "sade insanlar" diye bahsettiler. onlar sade insanlardı, tarihi yapan sade insanlar. onlar emperyalizmden ve onun kültüründen dünyalar kadar ilerideydi, çünkü onlar düşüncelerini, insanlığı ve ideallerini savundular. ethel ve julius yaşamı seviyorlardı. fakat özsaygıya ve inançlarına bağlılığa daha da büyük değer biçtiler.


david greenglass mahkemede yalan söylediğini, ethel ve julius'un suçsuz olduğunu yıllar sonra itiraf etti.


notlar:


"barış, ekmek ve gül için savaşta, celladı sakin bir onurla, güvenle ve geleceğe bakarak bekliyoruz. inancımızı yitirmeyeceğiz. her zaman olduğu gibi." (avukata gönderilen son mektuptan)


"...(kendimi) davamızla ilgili hayallere kaptırmıyorum, çünkü biliyorum ki ancak halkın örgütlü baskısı bizi kurtarabilir ve iki masum insanın öldürülmesine yol açacak korkunç siyasi suçu açığa çıkarabilir. biz gerçekte herhangi bir suç işlemediğimiz için, bu rezil komploya alet olmaya ve sırf ülkemizdeki savaş isterisi tırmandırılıp dünya barışı perspektifleri kötüleştirilsin diye başka masum ilerici insanlara karşı yalancı şahitlik yapmaya yanaşmayacağız." (julius, ölüm evinden mektuplar)


"sevgili kocacığım, (...) bu alçaklık ve rezalete duyduğum hisleri herhangi bir şekilde dile getirmek zorundayım. güzel yurdum, başın eğik, özgürlük güneşi battı, halkın yas tutuyor! faşizm tehlikesi dev gibi ve tehditkâr bir şekilde üstünde yükseliyor, toplama kampları şimdiden hazırlanıyor! ah, kız ve erkek kardeşlerim, altında yaşamak zorunda kaldığınız bu korkunç tehlikeyi kaçınız kavrayacak; kaçınız korkuyla haykıracak: ‘mahvolduk!'. kaçınız birleşik öfkeyle ayaklanıp bu haksızlığı telafi edeceksiniz." (ethel, ölüm evinden mektuplar)


"şu konuda gayet açık olmalıyız ki, biricik umudumuz halktadır. bizi tehdit eden idam kararının çıplak terörü bunda hiçbir şeyi değiştirmez. sadece halk, bu legal linç cinayetini engelleyebilir..." (ethel, ölüm evinden mektuplar)



  İnsanlık var olduğu günden beri bir özgürlük mücadelesini içinde. Kendi yarattığımız bu “oyun” içerisinde hukukun varlığı ve etiği Roma Devletlerinden bu yana tartışmasını sürdürüyor. Modern hukuk devletlerinde, “yargı bağımsızlığı” ilkesine siyasetin çözüm üretememesine bu durumda; siyaset-özgürlük ikileminin bir paradoks yaratmasına sebebiyet veriyor. İktidar-hukuk dengesinin gözardı edilmesi değil sadece ikinci dünya ülkeleri, dünya siyasetine ve ekonomisine yön veren ülkelerde bile insan haklarının suistimal edilmesine, insanlar arasındaki eşitsizliğe ve vahşi kapitalizmin her yerde hayat bulmasına yol açtığını söyleyebiliriz.

  Ethel ve Julius Rosenberg 1953’te idam edildiklerinde belki de bu dünyadaki en büyük suçları, ABD vatandaşı ve Amerikan komünist partisi (CPUSA) üyesi olmalarıydı. ABD McCarthy döneminin tekdüzeleştirilmeye çalışılan ortamında adeta bir “cadı” avına çıkıldı. Rosenbergler’in hayatı sıradan bir günde FBI ajanlarının evlerini basarak sorguya çekmeye başlamasıyla tamamen değişti. Sovyet yazışmalarında Julius Rosenberg’in adının geçip geçmediği konusunda şu anda bile kesin kanıt bulunamazken; eşi Ethel Rosenberg’in “Dünya barışı için Rus’lara Atom Bombası verirdim.”  cümlesinden başka herhangi suçu yok. Amerikan medyasının ve FBI’ın Rosenberglerin yakın çevresini bile ele geçirip sahte ifadelerde bulunmaları dava sürecini tamamen çarpıtıyor. 3 yıl süren yargı sürecinin sonucunda hiçbir geçerli kanıt bulunmamasına karşın idama mahkum ediliyorlar. Yalan söylediklerini ve Sovyetlere atom içerikli bilgiler verdikleri yönünde ifade verirlerse idam cezaları 20 yıl hapis cezasına düşüreceklerini söyleselerde Julius ve Ethel Rosenberg; elektrikli sandalyede oturdukları son ana kadar dürüstlüklerini koruyorlar.

“Böylesine bir diktatörlükle yönetilen ülkemde bireyler üzerinde baskı kurularak toplumda korku yaratılmak isteniyor.” Julius Rosenberg

  Dünya tarihinin kanlı sayfalarında yer alan soykırımlar, savaşlar, cinayetler olmasa sanat nasıl bir boyutta olurdu bilinmez. Ama savaş sonrası toplumların geçirdiği çalkantılı süreç tiyatroyada büyük oranda yön vermiş. “Alain Decaux” savaş sonrası yaşanan sancılı dönemde, iki dünya devinin kutuplaşmaasını ve McCarthynizm’in de etkisiyle Rosenbergler’in kasıtlı bir şekilde öldürülmesini oyunlaştırmış. “Rosenbergler Ölmemeli” metni ülkemizde ilk kez Dostlar Tiyatrosu’nda Genco Erkal ve Ayla Algan’lı bir kadro tarafından sahnelenmiş. 1970’lerin üstünden 40 küsur sene geçmesine rağmen Türkiye’de yaşanan hukuk kaosunda Rosenbergler Ölmemeli’nin sahnelenmesiyle aslında hiçbir şeyin değişmediğini görebilmek açısından da İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarını kutlamak gerekiyor. 1980 sonunda 1402 sayılı Sıkıyönetim kanunuyla “Çalışmasında sakınca görülen kişi” denerek görevinden uzaklaştıran Orhan Alkaya oyunun yönetmenliğini üstleniyor. Alkaya’nın “Türkiye’de bugün hesaplaşmayla başlanıp sonra nereye gideceğini kestiremediğimiz derin devlet yapılanmaları oluşuyor” şeklinde ifade ettiği üzere oyun boyunca tanık olacağımız hesaplaşma bize hiçte uzak değil. ABD’de komünizm korkusuyla başlayıp sayısız aydın insanın susturulması, yargılanması en sonunda idamıyla ile devam eden dönem; Türkiye’de yaratılan korku imparatorluğundan ne yazık ki farklı değil. İster faşizm ister komünizm isterse tiranlık olsun diktatörlüğün olduğu her yerde irade serbestisinden bahsetmek çok zor.

"Sovyetler’in de atom bombası yapmaları, dünyayı nükleer savaştan kurtarmıştır. Şimdi artık kimse bu bombayı kullanmaya cesaret edemez..Julius Rosenberg"

0 yorum :

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-