-

Uzaylılar var mı yok mu - saklanan gerçekler - hikayeler

7 Nisan 2012 Cumartesi yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar

Gezegenimize vuran son kozmik darbe 

Tunguska´nın Sırrı Çözülüyor

1908 yılında, Sibirya Ormanları´nda yüzlerle dönümlük bir alan gökten geldiği sanılan bir ateş topunun altında ezildi, tüm ağaçlar yandı, geyik sürüleri kül oldu, patlamanın şiddeti binlerce megatondu. Bilim bu güne kadar hala ne olduğunu kesin olarak belirleyemedi ama pes de etmedi. Rus, İtalyan ve Amerikan bilim adamları şimdilerde modern teknolojiyi kullanarak Tunguska gizemine ışık tutuyorlar ve şimdi 89 yıl sonra gerçeği öğrenmek üzereyiz. 

30 Haziran 1908´de Sibirya´da patlayan veya düşen ateş topunun gücü, Hiroşima´da patlayan atom bombasından 1.000 kez daha güçlüydü. Ortaya çıkan ısı sonucunda, ren geyiği sürüleri ve yüzlerce ağaç kül oldu, binlerce kilometre karelik bir çevrede patlamanın sesi duyuldu. Patlamanın ışığı binlerce km. öteden görüldü, göğe yayılan portakal renkli ışık Batı Avrupa´dan görüldü, ışık o kadar parlaktı ki, insanlar karanlıkta gazete dahi okuyabiliyorlardı. Patlamanın etkisi veya şekli volkanik bir patlamaya benziyordu ama ortada patlayan bir volkan yoktu. Elle tutulur tek ama olağandışı gösterge, sismograflarda kaydedilen titreşimlerdi. Bir Sibirya kenti olan Irkutsk´da bulunan rasathaneler, sarsıntının merkezinin 18.000 km. kuzeyde bulunduğunu belirlediler; bölgenin adı Tunguska´ydı. 

İnsanlar yere düştüler;

Patlamadan sonraki 19 yıl boyunca, bilim adamları Tunguska´ya gelmediler; yolculuk zordu, bölge uzak ve bataklık bir alandı, böyle zor bir yolculuğa kimse gönüllü olmadı. 19 yıl sonra Tunguska´ya ulaşan ilk ekibin karşılaştığı manzara inanılmazdı; ekip üyeleri sersemlemişlerdi, karşılarında ufuk boyunca sıralanmış kavrulmuş ağaç dizileri vardı. Ekibin ilk işi bir krater aramak oldu ama bulamadılar. Sonra bir meteorun parçalarını aradılar (veya bir asteroidin) ama böyle birşey de yoktu. Sadece yakın köylerde yaşayan tanıklarla konuşabildiler; köylüler gökten iz bırakarak gelen ve büyük bir gürültü çıkaran dev bir ateş topunu görmüşler ve patlamanın şiddetinden yere düşmüşlerdi. Açıkçası, Tunguska´da benzeri olmayan bir olay yaşanmıştı, geriye kalan tek elle tutulur kanıt, kavrulmuş ağaçlardı. 88 yıl boyunca Tunguska gizemi ile ilgili birçok çekici kuram ortaya atıldı, en geçerli kuram bir meteorun düştüğü, en az ilgi gören kuram ise dünyadışı bir uzay aracının patlamasıydı. 1908´de kesin olarak ne olduğu ile ilgili tartışmalar sürüp giderken, geçenlerde ortaya çıkan zorlayıcı bir kanıt birçok soruya cevap getirerek, tartışmaların büyük bir bölümüne noktayı koydu. 

Uzaydan birşey geldi ama neydi?

Olayı bir kez daha dürten ilk kişi, bir Sovyet ordu mühendisi olan Albay Alexander Kazantsev´di. 1946´da yazdığı kısa bir makalede, Tunguska felaketine ancak nükleer bir patlamanın neden olabileceğini belirtti ama insanlar 1908 yılında insanlar böyle birşeyi yapamazlardı, yani tek neden bir uzay aracının patlaması olabilirdi. Sonraki yıllarda öykü SSCB´de birçok kez gündeme geldi ve yazılar yayınlandı. Bunların en popüleri ve başarılısı "Guest From Space/Uzaydan Gelen Ziyaretçi" idi. Genç Sibiryalı bilimciler, Kazantsev´in iddialarıyla uğraşıp durdular, onun Tunguska´da hala ölçülebilir bir radyoaktivite düzeyinin bulunduğunu iddia etmesine karşı çıkıyorlardı. Sibirya´daki Tomsk kentinde İyonize radyasyon uzmanı olan Victor Zhuravlyov; "Kitabın gerçek olduğunu kanıtlayan birşey bulmayı çok istedik." diyordu. Eğer böyleyse, bilim adamların gerçekte ne olduğunu anlamaya niyetli oldukları pek söylenemezdi. Aynı kentte bulunan Biyoloji ve Biyofizik Bilimsel Araştırmalar Enstitüsü´nün direktörü olan Gennady Plekhanov ise; "Birkaç yıl boyunca Tunguska sorunun çözülmüş olduğunu düşündük." diyordu. Ama ikisi de hatalıydılar, Plekhanov 1959 ve 60´da iki Tunguska seferini yönetmişti, düşük düzeyde radyasyon izi ve ufalanmış patlayıcı meteor parçacıkları arıyor ve; "Gerçekten çok uzaktık, herşey düşündüğümüzden daha karışıktı." diyordu. 


20 megatonluk patlama

1961 baharında, Plekhanov hayal kırıklığı ile dolu bir rapor yayınladı ve Rusya´nın en önemli bilimsel enstitülerinden birisi olan Moskova´daki Kurchatov Atom Enerjisi Enstitüsü´nde bu doğrultuda bir konuşma yaptı. Gizemle ilgili boş bir tablo çizdi, grubunun çalışma alanında çok dikkatli bir çalışma yaptığını anlattı ve anlattıkları bilim adamlarından sıcak bir ilgi gördü. Rus bilim adamlarının Tunguska´ya gidişinden sonra, hemen her yaz döneminde çeşitli bilgiler derleniyor ve araştırmalar sürüyordu. Bunların en önemlis yanık ağaçların bulunduğu tüm bölgeyi her ayrıntısına kadar gösterin bir haritanın yapılmış olmasıydı. Bu başarının sahibi, Tomsk Üniversitesi matematikçilerinden olan, 60 yaşındaki Wilhelm Fast´dı; Fast, 1960´da Tunguska ekibine katılmıştı ve "Yanık ağaçları ilk kez gördüğümde uyanmıştım." diyordu. Fast ve yardımcıları inatçı ve ısrarlı bir çalışmanın sonunda, yanık ve kırık ağaçların bulunduğu 220.000 hektarlık bir alanın haritasını çıkarmayı başardılar. Bu harita, büyük bir özenle 35 yıl boyunca geliştirildi; başka bilim adamları ağaçların dağılımlarını ve aldıkları şekilleri uzun uzun inceleyerek bir sonuca vardılar; patlamanın rüzgarı 7.5 km uzunluğundaki bir alanda, 10/20 megatonluk bir TNT enerjisi oluşturarak, doğudan batıya doğru yayılmıştı.

Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/uzay-bilimleri/340498-ufo-ve-uzayli-var-mi-tartisma-konusu.html#ixzz1rNbmYKNK



UFO ZiYARETLERiNiN TARiHi

ilk Ziyaretler: Birçok yorumcu modern UFO çaginin 1947'ler de basladigini
iddia etmektedirler ama, asil çagin baslama tarihi 1880'de, sanayi
devriminin doruguna ulasilirken baslamistir.

Aslinda olayin özüne inecek olursak, UFOlar çok daha uzun süredir
etrafimizda dönüp durmaktadirlar. Günümüzde bazi Kutsal Kitap alintilari,
kimi satirlar dogaüstü varliklarin uçurdugu cisimlere atiflarla doludur.
1880'den Birinci Dünya Savasina kadar olan bölüm ise, bu olgunun en açik
seçik örneklerini gözler önüne sermektedir.

16 Mart 1880 aksami, çok büyük bir pervaneye sahip, puro biçiminde bir hava
tasiti New Mexico'da üç kisi tarafindan gözlemlenir. Bu üç tanik, hava
tasitindaki insanlarin bilmedikleri bir dili konustuklarini, gülerek
kendilerine seslendiklerini ve on kisi olduklarini belirtmislerdir. Hatta bu
kisiler gemideki kisilerin davranislarini sarhos davranislarina benzetmisler
ve gemiden asagi onlara, birinin üzerinde uzak dogu yazisina benzer bir yazi
olan ipek ya da saten benzeri bir kagit, birine güzel bir çiçek ve digerine
de acayip bir isçilik ürünü olan fincan atmislar. Hava tasitindan atilan bu
nesneler hemen o üç kisi tarafindan alinmis ve bir depoda diger insanlara
teshir edilmis. Aradan birkaç saat geçmeden depoya gelen bir yabanci
esyalari incelemis ve onlarin Asya kökenli mallar oldugunu, kendisinin de bu
tip seylerin koleksiyoncusu oldugunu belirterek bayagi yüksek sayilabilecek
bir meblagi depo görevlisine vererek esyalari satin almis ve ortadan
kaybolmustur. Bu tip yaklasimlar yasanan cisimli UFO olaylarindan sonra hep
olagelmistir. Günümüzde bu tip insanlara giyim sekillerinden dolay "Siyahli
Adam" denilmektedir.

Daha sonralari buna benzer olaylar muhtelif tarihlerde gelismistir.

ikinci Ziyaret Döneminin Baslamasi: 1880'den 1947'ye kadar olan sürede
yasananlar, 47 ve sonrasinda adeta istila halini almistir. Kayitlara geçen
ve geçmeyen binlerce yasandigi iddia edilen olaylar, çok kabarik bir arsivi
de beraberinde getirmistir.

1947'nin 24 Haziran günü ABD'nin Washington Eyaleti piril piril bir gün
yasamaktaydi. Bu havanin temizligi ve berrakligi Cascade Daglarini daha bir
güzel hale getiriyordu.

Otuz iki yasinda bir is adami olan Kenneth Arnold, ayni zamanda da dört bin
saati askin bir uçus tecrübesine sahip olan bir pilottu. Arnold, ayni
zamanda tek motorlu bir Callier marka uçaga da sahipti. Bulana 5000 $ ödül
vaadedilen deniz piyadelerine ait bir uçagi aramak için o gün gökyüzündeydi.
Arnold' un uçagi dag uçuslari için tasarlandigindan, bu tip uçuslar için de
ideal bir araçti. Arnold, düsen Curtess C-46 komando nakliye uçagini aramaya
basladi. Uçak daglarda bir yerlerde kaybolmustu ve o güne kadar da
bulunamamisti. Arnold da o uçagi bulamadi ama; baska bir sey buldu, daha
dogrusu, o sey gelip onu buldu!

Arnold dagin üzerinde dönüs yaparken, son derece parlak bir isik, uçaginin
yüzeyini aydinlatinca sasirir kalir. Önce yaklasmakta olan baska bir uçaga
çarpmakta oldugunu düsündü. Ve telasla o uçagi yaklasik otuz saniye boyunca
aradi, kendini çarpismadan korumaya çalisti. Gerçekten de bir uçak gördü!
Bu, bir DC-4' tü ve Arnold onun San Francisco Seattle tarifeli seferini
yapan uçak olduguna karar verdi. Ama iskele tarafinda ve gerideydi ve de o
isik oyununu onun yaptigi düsünülemezdi.

Bunlari düsünürken, bir isik daha çakti, bu sefer Arnold isigin tam nereden
geldigini saptayabildi. O tarafa, o çizgiye dogru yöneldiginde, saskinliktan
agzi bir karis açik kalmisti. Dorugun üzerinde inanilmaz hizla formasyon
uçusu yapan bir grup çok parlak cisimler görüyordu.

Aralarindaki mesafe yaklasik yüz mil civarindaydi ama, onlari tam olarak
göremiyordu ancak cisimler kendisine dogru yaklasmaktaydilar. Arnold, son
saniyeye kadar onlari formasyon uçusu yapmakta olan jetler oldugunu
zannediyordu. Ve dokuz adet olduklarini görebildi. Çapraz bir dizilisle
yaklasiyorlardi ve formasyonlarinda ilk dördünün arasindaki uzakliklar esit,
sonraki besli grup ise daha seyrekti. Fakat Arnold'un fark ettigi yalnizca
bu degildi, daha tatsiz bir durum daha fark etmisti bu da yaklasan uçaklarin
hiç birinin kuyrugu yoktu ve çok degisik bir formasyonda uçuyorlardi. En
öndeki digerlerinden daha üstte ve sanki rüzgarda savrulan uçurtmalar gibi
ya da su üstündeki hiz tekneleri gibi daha dogru bir ifade ile bir kaz
sürüsünün uçusu gibi bir formasyon almislardi.

Bu uçaklarin etkileyici bir baska özellikleri de, ikide bir kanatlarini
egmeleri ve yüzeylerinden o mavimsi beyaz isigi fiskirtarak uçmalariydi,
Arnold'a göre! Arnold, ilk baslarda o isigin onlardan geldigini düsünememis,
kanatlarin piril piril cilali yüzünde günesin yansimasi olarak yorumlamisti.
Arnold'a göre uçusun yönü hiç degismiyor, ama cisimler tek tek dag
doruklarinin arkasina girip girip çikiyor, bazilarinin önünde, bazilarinin
ise arkasinda uçuyorlardi. Dokuzu birden gözden kayboldugunda, Arnold'un
kafasi iyice karismis, Hava Kuvvetlerinin bir teknolojik mucize yarattigini
düsünmüstü. Bundan sonra ne yaptigi ise ne de 5000 $ dolara konsantre
olamiyordu, bir an evvel asagiya inip gördüklerini arkadaslarina
anlatmaliydi.

Arnold Tarihe Geçiyor: Arnold inis yaptiktan sonra, bu garip olayi
arkadaslarina anlatti ve aralarinda saatler süren bir durum muhakemesi
yaptilar. Fakat herhangi bir sonuca varmalari imkansizdi ve olay daha yüksek
makamlara intikal etti ve is gazetelere kadar yansidi. Ve bir ajans
haberinde olayi ABD'nin her yerindeki insanlar ögrenmisti. Arnold'un
inanilir ve güvenilir bir insan olmasi, olayi daha cazip bir hale getirmis
ve herkes tarafindan konusulur olmustu.

Arnold'un yaptigi tariflerde, gördügü cisimlerden "Suyun üzerinden ileriye
dogru firlattiginiz bir tabak nasil uçarsa öyle uçuyorlardi..." seklindeki
ifadesinden "uçan daire" tabiri da dogmus oluyordu.

Olay tüm dünyadaki basinin hayal gücünü bir anda esir almis, normal olmayan
olaylarinin hazirliksiz kurbanlarindan pek çogu gibi, Arnold da istemeyerek
bir basin gösterisi baslatmistir. Böylelikle de bu olayin kahramani olarak
tarih sayfalarindaki yerini de alir.

FBI Etkilenmiyor: Bu olayin yankilari sürerken FBI ajanlarindan birisi
Arnold'un görmüs olduklarinin gerçek oldugu tezini savunur ve bu kisinin
yalan söyleyerek kazanacaklarinin kaybedeceklerinden daha az olacagina ve
böyle bir yalan konusmaya ihtiyaci olmadigini savunmustu.

Daha sonra, 22 Mart 1950' de FBI'dan Guy Hottel, patronu J. Edgar Hoover'a,
"Uçan Daireler" baslikli yolladigi garip bir yazida sunlardan bahseder :

"Bir Hava Kuvvetleri arastirmacisi, uçan daireler diye bilinen seylerden
üçünün New Mexico'da ele geçtigini söylemistir. Bunlarin yuvarlak biçimde
oldugu, ortalarinin biraz yüksek oldugu, ortalarinin biraz yüksek oldugu,
çaplarinin yaklasik 50 feet civarinda oldugu belirtilmistir. Her birinin
içinde, insan biçiminde, ama boylari yalnizca 1 metre olan, çok ince metalik
giysiler giymis üçer ceset bulunmustur. Bu cisimlerin New Mexico'da
bulunmasinin, hükümetin o yörede çok güçlü bir radar tesisine sahip
olmasindan, bu radarin uçan dairelerin kontrol mekanizmasini etkilemesinden
ötürü oldugu sanilmaktadir."

Bu kadar olaganüstü bir haberin nedense FBI hiyerarsisi tarafindan pek de
ciddiye alinmadigi söylenebilir.

Garip olan; böyle bir olayin o tarihlerde ki kurgubilim film yapimlarinin
henüz o düzeyde olmadigi, dolayisiyla da UFO'larin düsmesi konularina atifta
bulunulamayacagi savi kuvvetlidir. Ama ondan sonra, Amerika'da insan kaçiran
UFO raporlarinda bu yaratiklar bir standart olusturdu. Söz konusu yazi
gizlice yollandigi siralarda, dünyanin ilk UFO kitabi olan Uçan Daireler
Gerçektir adli kitap piyasaya sürüleli henüz bir iki hafta olmustu. Bu
kitabin yazari olan eski bir deniz piyade subayi Donald Keyhoe, kitabinda
olayin örtbas edilmekte olduguna dair suçlamalarda bulunmus ve büyük
sansasyon yaratmisti.

Roswell Olayi : Olay New Mexico'nun Roswell bölgesinde 1947 yilinin 4 Temmuz
saat 23:30 siralarinda cereyan eder. Bu tarihte William Mc. Brazel adli bir
çiftçinin arazisinde bir UFO yere çakilir. Brazel, UFO'dan etrafa dagilan
parçalari görünce olayi yetkililer haber verme ihtiyaci hissediyor ve 5
Temmuz 1947 günü askeri yetkililer inceleme için bölgeye geliyorlar, bölgeyi
de ziyaretçilere kapatarak uzay cismine ve içinde bulundugu iddia edilen
cesetlere el koyuyorlar.

Çiftçi Brazel, ayni gün arazisinde ayni cisme ait bir iki kalintinin daha
oldugunu tespit eder. Brazel buldugu o kalintilari da alarak ertesi gün
Roswell kentine gider ve yetkililer kendisinden o parçalari da teslim
alirlar. Brazel'in buldugu parçalarla ilgili yerel bir gazete de çikan haber
üzerine yetkililer olayi yalanlayarak, kalintilarin düsen bir meteoroloji
balonuna ait oldugunu açiklarlar. Amerikan hükümeti olayi basindan ve
halktan gizlemeye kararliydi. Ve cesetlerle birlikte UFO'dan geriye
kalanlari bir üsse tasidilar. Yillar sonra o zamanlar orduda görevli olan
kameraman Jack Barnett, tüm çevreleri ayaga kaldiran açiklamasinda,
cesetlere otopsi yapildigini ve kendisinin de bu olayi kare kare kamerayla
tespit ettigini açikladi. Bu kayit yaklasik 90 dakikalik olup, belki de
dünyanin en büyük sirlarini gizliyordu. Tabi ki bu film, hükümet politikasi
geregi yillar boyu açiga çikarilmadi, gizli tutuldu. Hatta bazi iddialara
göre dönemin baskani Truman da otopside hazir bulunmustur.

Fakat kameraman Barnett o kadar da saf biri degildi ve filmin bir kopyasini
da kendine çikarmayi bilmisti. Daha sonra Ingiliz gazeteci ve televizyon
yapimcisi Ray Santilli yüklüce bir miktar karsiliginda filmi satin aldi.
Bundan sonra da dünya basinini ayaga kaldiran uzayli varlik otopsisi yavas
yavas dis dünyaya açilmaya basladi

0 yorum :

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-