-

Evrim Kuramı Hakkında doğru olduğu sanılan yanlışlar

6 Mart 2012 Salı yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar

Evrim kuramında doğru olduğu sanılan 8 yanılsama
1–) Her Şey Bir Uyumun Sonucudur
2–) Evrim Çürütülemez
3–) Evrimin Yaratıcılığı Sınır Tanımaz
4–) Doğal Seçilim Daha Karmaşık Yapıya Yol Açar,
5–) Evrim Kusursuzluk Üretir,
6–) İnsanların Evrimi Kavrayamaması Sorun Yaratmaz,
7–) Evrim Bilimi Öngörücü Değildir,
8–) Evrimin Tek Yolu Doğal Seçilimdir

.
Evrim, öğrendikçe anlaşılması giderek zorlaşan bir konu. Darwin zamanında yanıtlanan bazı sorular bugünkü bilgilerin ışığı altında kafaları karıştırabiliyor. Bazı noktaların hâlâ tartışılıyor olması, evrimin daha iyi anlaşılmasına yol açmakla birlikte, yaratılışıların ve onların uzantısı olan akıllı tasarımcıların ekmeğine yağ sürüyor. Saygın bilim dergisi New Scientist, bu karmaşayı gidermek için evrimle ilgili en fazla tartışılan 8 yanılsamaya açıklık getiriyor.
Yakında Charles Darwin’in doğumunun üzerinden yaklaşık 200 yıl, “Türlerin Kökeni” isimli yapıtının yayınlanmasının üzerinden ise 150 yıl geçmiş olacak. Birçoklarının dünyada bugüne dek yazılmış en önemli kitap olduğunu düşündükleri bu yapıt, bugün bile bazı insanları derinden sarsacak bilgilere kaynaklık ediyor. Bu sarsıcı bilgilerin başında insanların doğal seçilim yoluyla evrilmiş olduğu fikri geliyor. Kaldı ki bu fikri azımsanmayacak kadar çok sayıda insan hâlâ kabul edilebilir bulmuyor.
Darwin “Türlerin Kökeni” isimli yapıtında evrimle ilgili çok somut kanıtlar sunuyor. Darwin sonrası dönemde keşfedilen çok sayıda fosil, bugünkü organizmaların geçirdiği evrimi ilk çıkış noktasına kadar izleyebilmemize olanak tanıyor. DNA dizimleri üzerindeki çalışmalar da yaşayan tüm canlıların tek kökenli olduğunu kuşku bırakmayacak şekilde doğruluyor. Bu arada evrimin sayısız örneğini çevremizde canlı olarak gözlemleyebiliyoruz. Kısaca evrim, dünyanın yuvarlak olması kadar sağlam bir bilimsel olgu.
Ne var ki sürekli olarak büyüyen bu kanıtlara karşın dünyanın dört bir yanında çok sayıda insan, evrim ile ilgili gerçeklerden bihaber. Hâttâ Darwin’in doğum yeri olan İngiltere’de bile son yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre evrimi kabul edenlerin sayısı etmeyenlerden az.
Biyoloji konusunda veya genel olarak bilim alanında eğitim görme şansına sahip olamayanlar için doğaüstü alternatiflere inananların öne sürdükleri yaradılış önerileri inandırıcı gelebilir. Kaldı ki evrim gerçeğini kabul edenler arasında bile evrim kavramıyla ilgili yanlış anlamaların yaygın olduğu biliniyor.
Pek çoğumuz fizikte sicim kuramı gibi yeni kavramları anlamakta zorlandığımızı kolaylıkla itiraf etmemize karşın, aynı dürüstlüğü evrim söz konusu olduğunda gösteremiyoruz. Zaten bu konudaki araştırmalar derinleştikçe, evrimin düşünüldüğünden daha karmaşık ve yanlış anlama riskinin yüksek olduğu ortaya çıkıyor.
New Scientist dergisi bu konuda en fazla kafa karıştıran 8 ifadeye açıklık getiriyor.
1–) HER ŞEY BİR UYUMUN SONUCUDUR
Genel inanışın aksine bitki ve hayvanların tüm özellikleri uyum sürecinin veya doğal seçilimin bir sonucu değildir.
Vücudumuzun ve hareketlerimizin her bir özelliği için evrimsel bir açıklama getirme alışkanlığı son yıllarda giderek yaygınlaştı. Hepimiz her şeyin bir amacı olduğu yönünde düşünme eğilimindeyiz. Ancak bu düşünce her zaman doğru değildir.
Örneğin erkeklerdeki meme uçlarını ele alalım. Erkek memelilerin bunlara ihtiyacı olmadığı kesindir. Erkeklerde meme ucu bulunmasının nedeni kadınlarda da bulunmasıdır. Bir meme ucuna sahip olmak için çok ağır bir bedel ödemek zorunda olmadıkları için, yalnızca meme ucu oluşumunu durdurmak amacıyla kadın ve erkeğin ayrı ayrı evrimsel gelişim yollarından geçmelerine gerek kalmamış olabilir.
Veya koku alma duyusunu ele alalım. Bu duyu kişiden kişiye büyük farklılık gösterir. Bunun doğal seçilimle bir ilgisinin olmadığı, yalnızca koku reseptörleriyle ilgili genlerdeki rastlantısal mutasyonlardan kaynaklandığı düşünülüyor.
Ayrıca doğal seçilimin bir sonucu olmakla birlikte tamamen farklı bir amaç için gelişen özellikler vardır. Buna en iyi örnek pigmelerin kısa boylarıdır. Kısa boylu olmak pigmeler için yaşamsal bir önem taşımamakla birlikte, doğum sırasında ölümün çok sık görüldüğü popülasyonlarda erken yaşta doğum yapma seçiliminin bir yan etkisi olabilir.
Benzer şekilde spesifik bir gen, vücudun farklı yerlerinde farklı zamanlarda farklı roller üstlendiği için, söz konusu gendeki mutasyon bir açıdan yarar sağlarken, başka bir açıdan yararsız olabilir. Buna örnek erkeklerdeki eşcinselliktir. Erkek eşcinselliği dişilerde üremeyi artıran genetik bir mutasyonun yan etkisi olabilir. Dahası orta derece güçlü veya zayıf bir gen mutasyonu, çok yararlı bir genin yanında yer alıyorsa bir popülasyonda hızla yayılabilir.
Başka bir örnek de insanlardaki apendistir. Bazı bilim insanları bu organın da bir işlevi olduğunu iddia etseler de kesin olan, insanların apendis sahibi olmadan da hayatta kalabilmeleridir. Bir diğer örnek 20 yaş dişleridir. Atalarımızın daha dar bir çene yapısına sahip olmaları, daha geniş bir beyin için yer açmaları için gerekliydi. Ancak bunun sonucunda azıdişlerine yeterli yer kalmamıştı. Buna karşın yerleri dar olmakla birlikte bu 20 yaş dişleri çıkmaya devam ediyor.
Evrim psikologları, insan davranışlarının tümünün altında bir neden olduğunu iddia ederler. Oysa bazı davranışların geçmişte bir amacı olabilir, ancak günün koşulları bu amaçları gereksiz hale getirmiş olabiliyor.
2–) EVRİM ÇÜRÜTÜLEMEZ
Evrimin doğru olmadığını ispat edebilecek çeşitli bulgu ve deneyler kuramsal olarak söz konusu olabilir; ancak Darwin’in evrim kuramını ortaya atmasından bu yana aradan geçen 150 yıllık sürede ne böyle bir bulgu ortaya çıkartılabilmiş ne de deney yapılabilmiştir.
Evrimi yalanlayabilecek şeyin ne olabileceği sorusuna ünlü biyolog J. B. S .Haldane şu yanıtı vermiş: “Erken Kambriyen döneme ait tavşan fosilleri”. Haldene bu yanıtıyla şunu demek istiyordu: Evrim zaman içinde aşama aşama gelişim gösteren bir değişikliği öngörür. Örneğin tek hücreli organizmaları çok hücreliler izler; çenesiz balıkları çenesi gelişmiş balıklar izler, vb.. Bu kuramı yalanlamak için tek bir istisna yeterlidir. Örneğin eğer ilk fosil amfibik, ilk fosil balıktan daha yaşlı olsaydı, amfibiklerin balıklardan evrilmediği anlaşılırdı. Ancak şimdiye dek böyle bir istisna söz konusu olmadı.
Diğer taraftan genç bir Dünya da evrim için bir tehdit unsuru olabilirdi, çünkü doğal seçilim yoluyla evrim çok geniş bir zamana ihtiyaç duyar. 19.yüzyılda fizikçi William Thomson Dünya’nın 30 milyon yaşında olduğunu hesapladığı zaman bazıları evrimin çürütülmüş olduğunu düşündüler. Aslında son tekniklerle yapılan hesaplamalar Dünya’nın Darwin’in sandığından da yaşlı olduğunu gösteriyor. Dünya yaklaşık 4.5 milyar yaşındadır.
Bir an için yaşamın evrim geçirmediğini, yaratılmış olduğunu varsayın. Böyle bir durumda birbirine benzer görünümdeki organizmaların içsel çalışma mekanizmalarının çok farklı olması gerekirdi. Buna örnek olarak LCD ekranlarının plazma ekranlardan çok farklı bir iç mekanizmaya sahip olmasını gösterebiliriz. Oysa genomik araştırmaların ortaya koyduğuna göre yaşayan tüm canlılar aslında aynı şekilde çalışır. Bunlar aynı genetik kodları kullanarak, bilgiyi depolarlar ve yaşama dönüştürürler.
Ancak çok ilkel organizmalarda birkaç ufak farklılık görülür. Genlerdeki kayıtlı bilginin büyük bir kısmı birbirinin aynısıdır; hâttâ görünüşte birbirinden çok farklı olan türlerde bile farklılık göz ardı edilebilecek kadar azdır.
Dahası, kompleks yaratıkların genomlarının herhangi bir zekâ veya öngörü izi taşımadığı görülür. DNA’larımız parazitik DNA’ların artık kullanılmayan, milyonlarca ölü kopyalarından oluşur. Bütün bunlar bizleri kaçınılmaz olarak şu sonuca götürür: Eğer yaşam tasarlanmış ise, tasarımcının çok tembel, aptal ve acımasız olması gerekir.
Daha bitmedi. Eğer organizmalar spesifik bir rol için tasarlınmış olsaydı, bunlar değişen koşullara uyum sağlama becerisine sahip olamazlardı. Tam tersi, planlı veya plansız yürütülen sayısız deney, her çeşit organizmanın çevre koşulları değiştiğinde evrildiğini gösteriyor.
Ancak bu süreçte değişiklikler hiçbir zaman birden bire olmaz. Laboratuvarlarda organizmaların çevre koşullarını değiştirerek yepyeni özelliklere sahip bitki, bakteri ve hayvan üretmek mümkündür. Doğal ortamlarda ise insan faaliyetleri pek çok türde değişikliklere yol açabiliyor. Örneğin kentlerde yaşayan kuşlar, köylerdeki akrabalarından farklıdır; bazı balıklar giderek küçülüyor, çünkü balıkçılar yalnızca büyük balıkları avlıyor vb…
3–) EVRİMİN YARATICILIĞI SINIR TANIMAZ
Doğanın yaratıcılığının sınırı yokmuş gibi görünse de bazı özellikler büyük bir olasılıkla evrim geçirmeyecek. En azından Dünya üzerinde.
İnsanlar dünya üzerinde sahneye çıkmadan çok önce doğanın yaratılacak her şeyi yaratmış olduğu düşünülür. Öyle olsa bile bazı yapıların yararlı olduğu halde hiçbir zaman evrim geçirmediği görülüyor. Örneğin, zebraların doğal makineli tüfekleri olsaydı aslanlar yanlarından bile geçmeye cesaret edemezlerdi. Evrim bazı şeyleri yaratırken, niçin başka şeyleri yaratmıyor?
Pek çoklarına şaşırtıcı gelebilen bu soruya yanıtlamanın bir yolu, evrim karşıtlarının sıkça yararlandıkları bir sorudan geçiyor. Evrim karşıtları, doğanın yarattığı pek çok şeyin –göz, bakterilerin yol almakta yararlandıkları kamçıları vb..-evrim ürünü olamayacak kadar çok karmaşık olduğunu iddia eder. Bunların sorduğu bir diğer soru da yarım bir kanadın ne işe yaradığı ile ilgilidir.
Bu sorunun yanıtı yarım kanadın çok yararlı olduğudur. Böcek kanatları suyun yüzeyinde kürek çekerek ilerlemeye yarayan solungaçların evrimi sonucu oluşmuş olabilir. Bu “eksaptasyon” denilen olguya bir örnektir. Eksaptasyon spesifik bir amaç için evrilen, ancak zaman içinde tümüyle yepyeni işlevler edinen, ara dönemde yararlı olmaya devam eden yapı ve davranışlardır.
Bu tartışma farklı bir şekilde de ele alınabilir. Bu farklı açıklamaya göre bazı özellikler evrim geçirmez, çünkü bunların yarısı hiçbir işe yaramaz. Örneğin iki-yönlü radyo, hayvanlar için yararlı olabilir. O zaman niçin evrim geçirmemiş olabilir? Nano ölçekte üretilen son radyo alıcılarının fiziksel olanak olanaksız olmadığı artık biliniyor.
Bu sorunun yanıtı şöyle olabilir: Yarım radyo aslında yararsızdır. Doğal radyo dalgalarını almak hayvanlara yararlı bir bilgi vermez. Bu da organizmaların radyo dalgalarını algılayacak şekilde mutasyon geçirmedikleri anlamına gelir. Benzer şekilde, radyo dalgalarını algılayacak herhangi bir araç olmadığı durumlarda radyo dalgaları yaymanın hiçbir yararı yoktur.
4–) DOĞAL SEÇİLİM DAHA KARMAŞIK BİR YAPIYA YOL AÇAR
Aslında doğal seçilim daha büyük bir basitliğe yol açar. İlk başlarda karmaşanın ortaya çıkması, seçilimin zayıf veya hiç olmamasına bağlıdır.
Kullanılmayan yok olur. Bu eski söylem, günlük yaşamda olduğu gibi evrim konusunda da geçerlidir. Ve mağaralarda yaşayan balıkların niçin gözlerinin olmadığını gayet güzel açıklar.
Son günlere kadar, bu tür örnekler istisna imiş gibi algılanırdı. Ancak zaman içinde evrimin işleri basitleştirme yeteneğini küçümsemiş olduğumuz anlaşılıyor. Bugün çevremizdeki görece olarak ilkel yaratıkların daha karmaşık yaratıklardan evrildiği görülüyor. Örneğin beyinsiz deniz yıldızı ve deniz kestanelerinin atalarının eskiden beyinleri vardı; bugün bunların çocuklarının niçin beyinsiz olduğu henüz bilinmiyor.
Buna karşın kuşkusuz evrim dört milyar yıl boyunca daha karmaşık yaşam şekilleri de oluşturmuş. Bunun doğal seçilimin bir sonucu olduğu düşünülürdü, ancak son yıllarda genomlarımızı inceleyen biyologlar bu düşünceyi ters yüz ettiler. Bunlara göre en azından ilk başlarda karmaşa seçilim kuvveti yok veya az iken ortaya çıkmıştır. Peki bu nasıl olmuş olabilir?
Bir hayvanın iki farklı işlevli bir geni olduğunu varsayalım. Mutasyon sonucu bazı yavrularda bu genin iki kopyasına sahip olabilir. Rekabetin çok acımasız ve seçilim baskısının güçlü olduğu geniş popülasyonlarda bu mutasyonların yok olması çok büyük bir olasılıktır, çünkü bunlar bir bireyin uyum yeteneğini artırmadığı gibi bir yararı da yoktur. Oysa seçilim baskısının zayıf olduğu küçük popülasyonlarda bu mutasyonun hayatta kalma şansı küçük de olsa vardır ve gelişigüzel genetik sürüklenme sonucu yayılma eğilimi gösterir. Bu olursa, çift kopya bulunan genler kendilerine özel mutasyonlara maruz kalırlar. Bir kopyadaki mutasyon, orijinal genin iki işlevini devam ettirme özelliğini ortadan kaldırırken, diğer kopya ikinci işlevi yerine getirme yeteneğini yitirebilir. Bu değişiklikler herhangi bir yarar sağlamak üzere evrilmiş olmayabilirler –bu hayvanların davranışları ve dış görünüşleri değişmeyebilir-, fakat bu mutasyonlar genetik sürüklenme yoluyla yayılabilir. Sonuçta popülasyon iki fonksiyonlu tek bir genden yola çıkar, her birinin tek fonksiyonu olan iki gen ile yoluna devam eder.
Bu şekildeki genetik karmaşa seçilim baskısı nedeniyle değil, tam tersi seçilim baskısına rağmen meydana gelir. Ancak bu, daha büyük bir fiziksel ve davranışsal karmaşanın temelini oluşturur, çünkü her bir gen artık bağımsız olarak evrim geçirebilir. Örneğin ikisinden biri farklı zamanlarda veya farklı dokularda açılır veya kapanır. Ve yararlı bir mutasyon ortaya çıkar çıkmaz doğal seçilim devreye girer.
Dolayısıyla evrimin tam kalbinde birbirlerine ters düşen baskıların olduğu görülüyor. Gözler ve konuşma yeteneği gibi karmaşık yapılar ve davranışlar kuşku götürmeyecek bir şekilde doğal seçilimin bir sonucuyken, güçlü seçilim –büyük popülasyonlarda- gelişigüzel genomik değişikliklerin önünü keser.
5–) EVRİM KUSURSUZLUK ÜRETİR
Yaşama kusursuz bir şekilde uyum sağlamış olmayabilirsiniz; ama rakipleriniz kadar uyum sağlamış olmanız yeterlidir. Hayvanlarda gördüğümüz mükemmellik, gerçeklik değil, tam tersi yetersiz hayal gücümüzün bir yansımasıdır.
Doğa belgesellerinde tekrar tekrar hayvanların çevrelerine ne kadar kusursuz bir şekilde uyum sağlamış olduğunu söylerler. Ancak bu nadiren doğrudur.
Örneğin kırmızı sincap çevresine mükemmel uyum sağlamış gibi görünür. Ancak İngiltere’de ortaya çıkan boz sincabın geniş yapraklı ağaçların olduğu ormanlara daha iyi uyum sağlamış olduğu görüldü.
Evrimin kusursuz “tasarımlar” üretmemesinin pek çok nedeni vardır. Doğal seçilimin tek talebi bir şeyin çalışmasıdır; en iyi şekilde çalışması değildir. Buna klasik örnek pandaların başparmaklarıdır. Bu, hayvanın bambuları yakalamak için kullandığı uzuv, başparmağa dönüşmüş şekil değiştirmiş bilek kemiğidir.
Bu amaç için ideal bir araç değildir, ancak pandanın gerçek başparmağı pençesine kaynamış olduğundan panda daha kötü bir alternatife razı olmak zorunda kalmıştır. Evrim var olan yapıları yeniden şekillendirmeyi, yenilerini ortaya çıkartmaya tercih eder. İlk balıkların lob şeklindeki yüzgeçleri zaman içinde kanat, toynak ve el gibi farklı yapılara dönüşmüştür. Bu şu anlama geliyor: İnsanların beş parmağının olması beş parmağın insan eli için optimum sayı olmasına değil, amfibiklerin beş parmağının olmasından kaynaklanır.
Çok sayıda yaratık daha iyi uyum sağlamalarını sağlayacak özelliklere evrilmiş değildir. Örneğin köpekbalıklarının, kılçıklı balıklarda bulunan ve suda dengelerini korumalarını kolaylaştıran gaz mesanesi yoktur. Onun yerine köpekbalıkları dengelerini sağlamak için yüzme becerilerine, yağlı karaciğerlerine ve arada sırada hava yutmalarına güvenmek zorundadır. Memelilerin iki yönlü akciğerleri kuşlarınki kadar verimli değildir. Kuşların akciğerleri tek yönlüdür.
İnsanların evrimi son 10.000 yıldır giderek hızlanmış olmakla birlikte çevre daha büyük bir hızla değişiyor. Bunun sonucunda obeziteden alerjilere, bağımlılıktan görme bozukluklarına dek çok sayıda sorun ortaya çıkmış durumda. Virüs ve bakteriler bu arada mükemmeliyete bizden daha önce ulaşabilirler.
6–) İNSANLARIN EVRİMİ KAVRAYAMAMASI SORUN YARATMAZ
Bireysel düzeyde insanların evrimi doğru dürüst kavrayamaması sorun yaratmayabilir. Ancak temel kararlarını gerçeklere dayandırmak yerine bağnaz inançlarına göre alan herhangi bir modern toplum hızla çürümeye mahkûmdur.
ABD seçimlerinde başkanlık yarışını evrime inanmayan bir adayın kazandığını varsayalım –Mike Huckabee gibi-. Dünyanın en yetkin konumunda olan bu kişinin evrimi reddetmesi sizi rahatsız etmez mi? Kesin olan şu ki liderlerin biyolojik gerçeklik yerine dogmaları tercih etmesi çok tehlikelidir.
Batı uygarlığının başarımı bilim ve teknolojiye dayanmasıdır; bu uygarlığın devamı da aynı yaklaşımı sürdürmesine bağlıdır.
Dahası, evrim doğrudan siyasi kararlarla da ilgilidir. Tüberkülozdan buğdaypasına (buğday ve benzeri bitkilere musallat olan bir cins mantar) dek çok sayıda enfeksiyon hastalığı, direnç geliştirdiği için yeniden artış gösteriyor. MRSA gibi antibiyotiğe dirençli süper mikroplar giderek büyüyen bir sorun haline geliyor. H5N1 kuş gribi veya Ebola gibi ölümcül virüsler zaman içinde insandan insana gelebilecek şekilde evrilebilirler.
Sonuçta insanları kitleler halinde yok eden bir salgın meydana gelebilir. Bu gibi durumlarda evrimin gücünü anlamamışsanız, sorunun ne denli ciddi olduğunu anlayamadığınız gibi etkin önlemler de alamazsınız.
Ayrıca salgın hastalıklar kadar çarpıcı olmayan başka alanlarda da evrimi anlamak önem kazanıyor. Örneğin balıkçıların yalnızca büyük balıkları tutmasına yol açan balıkçılık politikaları küçük balıkların evrimine yol açarken, çevreye verdiğimiz zararlar pek çok türün değişim geçirmesine zemin hazırlıyor. Örneğin sıçanlar zehirlere direnç kazanabiliyor.
Bütün bunlar, evrim kuramının biz insanlara toplulukları nasıl yöneteceğimizi veya etik kararları nasıl alacağımızı öğrettiği anlamına gelmiyor. Evrim bilimi tanımlayıcı bir bilimdir, kural koyucu değildir. En büyük yararı bilgilendirilmiş kararlar almamıza yardımcı olmasıdır.
7–) EVRİM BİLİMİ ÖNGÖRÜCÜ DEĞİLDİR
Bundan bir milyar yıl sonra yaşamın neye benzeyeceği konusunda tahmin yapmak mümkün değildir. Ancak bu, evrim kuramının öngörüleri olmadığı anlamına gelmez.
Kozmologlar 20 milyar yıl sonra evrene ne olacağı konusunda kesin öngörülerde bulunabilirler. Biyologlar ise 20 saat içinde laboratuar kabı içindeki bakterilerin nasıl evrileceği konusunda tahmin yapmakta zorlanırlar. Bazıları evrimin kesin öngörülerde bulunma yeteneğinden yoksun oluşunu, bilimsel olmadığı yönünde değerlendirirler.
Oysa bilimde önemli olan, bir kuram çerçevesinde ne kadar öngörüde bulunacağınız veya bu öngörülerin ne kadar kesin olduğu değildir. Önemli olan, bu öngörülerin doğru çıkmasıdır. Meteorologlar kaos kuramını reddetmezler, çünkü bu kuram hava tahminlerinin %100 doğru olamayacağını söyler. Tam tersi bu kuramı doğru kabul etmelerinin bir nedeni de bazı tahminlerin yalnızca kaos kuramı yardımı ile yapılabilmesidir.
Evrimin izleyeceği yol hakkında tahmin yapma zorluğunun bir nedeni organizmaların farklı yönlere doğru evrilme özgürlüğüdür. Eğer evrim saatini 4 milyar yıl öncesine çevirip yaşamın yeniden evrilmesini sağlamış olsaydık, yaşamın izlediği yol tümüyle farklı olabilirdi. Bu gezegenin üzerindeki yaşam ayrıca rastlantısal olaylarla da şekillenir. Eğer dinazorları bir asteroid ortadan kaldırmasaydı, akıllı yaşam bambaşka bir yöne doğru ilerlemiş olabilirdi.
Evrimin öngörücü gücü sınırlı olmakla birlikte evrim kuramı her türlü tahminin yapılmasında kullanılabiliyor. Darwin geçiş dönemi fosillerinin bulunacağını öngörüyordu ve milyonlarca fosil şu ana kadar çıkartılmış durumda -daha trilyonlarcası çıkartılmayı bekliyor-. Dahası bilim insanları hangi tür kayaların içinde ve hangi bölgelerde bu geçiş dönemi fosillerinin bulunacağı konusunda öngörülerde bulunurlar ve o bölgeleri gidip bunları çıkartırlar. Buna en iyi örnek yarı balık, yarı amfibik Tiktaalik’tir.
Bu öngörme yeteneği aynı zamanda pratik açıdan da yarar sağlayabilir. Örneğin evrim kuramına göre bazı bitkilerin genetiklerine müdahale edip böcek öldürücü bir nitelik kazandırılırsa, böcek öldürücülere dirençli bir böcek türünün evrilmesi kaçınılmaz olur. Ancak aynı kuram, dirençli genin yayılmasını önlemek için genetiği değiştirilmiş ekinlerin çevresine normal bitkilerin ekilmesinin yararlı olacağını da öngörür. Ve bu uygulama pek çok yerde başarılı sonuçlar verdi.
8–) EVRİMİN TEK YOLU DOĞAL SEÇİLİMDİR
Pek çok değişiklik, pozitif seçilimin değil, rastlantısal genetik sürüklenmenin bir sonucudur. Bu da en uyumlunun değil en şanslının hayatta kalabileceği anlamına gelir.
Bugün hayatta olan insanlar Neanderthal’lerden çok farklıdır. Niçin? Bunun yanıtı genetik sürüklenme olabilir. Kafatasınızın şekli ( işlevinde değişiklik olmadığı halde şekli değişebiliyor) gibi özelliklerin evriminde rastlantılar doğal seçilimden daha fazla rol oynamış olabilir.
DNA kimyasalların ve radyasyonun sürekli olarak etkisi altındadır. Sonuç olarak her bir insan embriyosu 100 veya daha fazla mutasyon içerir. Doğal seçilim, en zararlı olanları ortadan kaldırır. Mutasyonların çoğu bir farklılık yaratmaz, çünkü bunlar hurda DNA’ların üzerinde meydana gelir (ki hurda DNA’lar genomumuzun büyük bir kısmını oluşturur). Çok azı küçük değişikliklere yol açar ve bunlar ne zararlı ne de yararlıdır.
Nötr mutasyonlar ölüp giderken, birkaçı yalnızca rastlantısal olarak daha ileriki nesillerde kendini gösterir. Bunun olma şansı çok küçük olmasına karşın, ortaya çıkan mutasyonlar genetik sürüklenmeyi belirgin bir güç haline getirir. Popülasyon ne kadar küçükse, genetik sürüklenme de o kadar güçlü olur.
Popülasyon darboğazları da aynı etkiye sahiptir. Bir adada çok sayıda farenin tüylerinin tek renkli olduğunu, ancak çok azının tüylerinde farklı renkli şeritler olduğunu varsayın. Eğer bir yanardağ patlaması tek renkli farelerin tümünü ortadan kaldırırsa, iki renkli fareler adanın tümünü istila edebilir. Bu en uyumlunun değil, en şanslının hayatta kaldığı anlamına gelir.
Bu süreçler insan evriminde çok büyük bir rol oynamıştır. İnsan popülasyonları 10.000 öncesine kadar çok azdı ve genetik kanıtlara göre 2 milyon yıl önce insanlar çok büyük bir nüfus darboğazı yaşamıştı.
İnsanlar ve maymunlar arasındaki farklılığın büyük bir kısmı –ve insan popülasyonları arasındaki- doğal seçilimden değil, genetik sürüklenmeden kaynaklanmıştır. Ve bu mutasyonlar, genomumuzun onda dokuzunu oluşturduğuna göre (ve hurda olduğuna göre) bunlar çok büyük bir fark yaratmamıştır. Vücudumuzu ve davranışlarımızı etkileyenlerin arasından da çok azı, seçilime değil genetik sürüklenmeye bağlı olarak yayılmış olabilir.
Derleyen: Reyhan Oksay; Kaynak:New Scientist, 19 Nisan 2008 www.newscientist.com/evolutionmyths
yayıncı:kozmopolitaydinlar.wordpress.com

1 yorum :

  1. Anlamadığım konu Evrim teorisinin dini inancı olanları yada olmayanları neden rahatsız ettiği ya da rahatlattığıdır. Evrim teorisi, "bir varsayımlar" bütünüdür. Yani canlı yaşamının gelişimi hakkında ki hipotezler bütünüdür.

    “Evrime göre, dağınık, düzensiz, cansız atomlar ve moleküller, zamanla kendi kendilerine tesadüflerle biraraya gelerek düzenli ve planlı proteinleri, DNA, RNA gibi son derece kompleks moleküler yapıları, ardından da çok daha ileri düzenlere, organizasyonlara ve tasarımlara sahip milyonlarca canlı türünü ortaya çıkarmışlardı. Evrime göre, canlılık her aşamada daha planlı, daha düzenli, daha kompleks ve daha organize bir yapıya doğru ilerleyen süreçtir..”

    daha fazlası değil...

    YanıtlaSil

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-