ASIL ADI Mehmed'dir. H. 1171/M. 1757-1758 yılın-da İstanbul'da doğmuştur. Esrar Dede gibi şâire çok yakın bazı kişiler bile onun «ümmi» olduğundan söz açmakta iseler de, Şeyh Galib'in, babası Mustafa Reşîd'den ve Hoca Neş'et gibi bazı öğretmenlerden ders aldığı; Farsça, Arapça öğrendiği ve kendisini çok iyi yetiştirdiği muhakkaktır.
Önceleri Hoca Neş'et'in verdiği Es'ad mahlâsıyla şiirler yazmış, sonradan Galib (Gaalib) mahlasını almıştır. Es'ad Galib mahlası ile yazdığı şiirleri de vardır.
Şeyh Galib, dîvânını yirmi dört yaşında iken düzenlemiş; Hüsn ü Aşk adlı ünlü mesnevisini de iki yıl sonra yazmıştır.
H. 1198/M. 1783-1784'te anî bir kararla Konya'ya gitmiş, Mevlâna dergâhında çileye girmiş ise de ailesinin ısrarı üzerine İstanbul'a dönerek Yenikapı Mevlevîhânesi'nde çilesini tamamlamış ve 11 Haziran 1787'de "Dede" ve «Hücre-nişîn» olmuştur.
Çilesi süresince şiiri bırakan Galib Dede, bundan sonra tekrar şiir yazmaya başlamış, ayrıca «Es Sohbet-üs-Sâfiyye» adlı risaleyle ilgili açıklamalarını ve Yûsuf Sîne-çâk Dede'nin Cezîre-i Mesnevî'sinin şerhini yazmıştır.
Devrin şâirlerinden ve değerli bestekârlarından olan Padişah Selîm III. ile Valide Sultan Mihrişâh'ın, padişahın kızkardeşleri Beyhan Ve Hatice Sultanların takdir ve sevgilerini kazanan Şeyh Galib, Galata Mevlevîhânesi'nin 22. şeyhi olmuştur.
Annesinin (1794-1795) ve çok sevdiği Esrar Dede'nin (1798) ölümünden sonra fazla yaşamamış, 3 veya 4 Ocak 1799 tarihinde ölmüştür. Babası Mustafa Reşîd, şâirden üç yıl kadar sonra ölmüştür.
Türk ve Acem şâirlerini çok iyi okuduğu anlaşılan Şeyh Galib'in dili oldukça ağırdır ve yabancı kelimelerle, tamlamalarla doludur. Sâde söyleyişlere, halk deyimlerine fazla rastlanmaz. İnce, müphem, zengin hayâlleri olan ve kendine özgü üslubuyla bazılarında sembolist olduğu izlenimini bırakan Galib Dede'nin modern sembolizm akımıyla ilgisi yoktur. O Sebk-i Hindî tarzının bizdeki en büyük üstadıdır ve yanlış değerlendirmeler de buradan ileri gelir.
Şeyh Galib'in en ünlü eseri, Nâbî'ninkinden daha üstününü yazabileceğini iddia etmesi üzerine, yirmi altı yaşında iken, altı ay içinde başlayıp bitirdiği Hüsn ü Aşk adlı mesnevisidir. Hüsn ü Aşk, ilâhî aşka ulaşmanın güçlüğünü anlatan tasavvufî bir aşk hikâyesidir. Hüsn, «hüsn-i mutlak»'ı; Aşk ise «aşk-ı ilâhî»'yi belirtir.
Batılı tetkikçiler tarafından: «Nihayet bu manzume ile, Osmanlı Türkleri, İran edebiyatının en parlak eserlerine eşit bir eser yaratmış oluyorlar. Ne Nizamî, ne Sadî, ne Câmî, ne de büyük İran şâirlerinden bir başkası bu derece şiir mükemmelliğine varabilmiştir.», «Bu eser Osmanlı şâirlerinde pek nâdir olan yaratılış orijinalliği, Divina Komedya'yı andıran ilhamı, yüksek hayâlleri, dilinin güzelliği ve nisbi sadeliği ile Osmanlı mesnevisini ve kendisinden önce ve ne de sonra henüz erişemediği biricik mevkii işgal etmektedir» denilmek suretiyle övülen Hüsn ü Aşk, Doç. Dr. Şedit Yüksel'in belirttiği gibi «Mesnevi edebiyatımızın son mükemmel eseridir».
Şeyh Galib sâdece Hüsn ü Aşk'ı ile değil, bir kısın gazelleri, tardiyyeleri, musammatları ile de gerçekten değerli, kudretli bir şâirdir. Şeyh Galib'i kendi açtığı vadide izleyebilen bir şâir de yetişmemiştir.
Şeyh Galib'in, Nedîm gibi, hece vezniyle yazılmış bir şiiri de vardır.
0 yorum :
Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.