-

Jean Genet'in edebi kişiliği kitapları hayatı

9 Eylül 2012 Pazar yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar


 Kötü Adam, Jean Genet

Hande Öğüt :    
Cenaze Töreni’nde, Hitler’i eşcinsel ilişkiye girerken betimleyen, Alman işgal güçlerinin üyeleriyle cinselliğe dayalı bağıntılar kurup Fransız sivillerin gördüğü canavarca muamelelerden sorumlu Almanları yücelten Jean Genet, oysa sistemin kendisinde yarattığı cinsel çağrışımlar hariç asla faşizm saflarında yer almaz. Faşizm ona göre düşünsel ve pratik açıdan tümüyle cinsel bir sistemdir. Haksız sayılmaz; faşizmin fallik ve anıtsal güce hayranlıkla belirdiğini, bize yine en iyi faşist yönetmen Leni Riefenstahl göstermiştir. 1934’teki Nüremberg toplantısının -Hitler’in talebi üzerine-, filme çekilişi olan “İradenin Zaferi”, iğrenç fallik imgeleminde ısrarcıdır; baştan sona dek ataerkinin sembolü olarak penis yüceltilir, performansı, makinenin gücüyle eşitlenir sapkınca... Eserleri, devasa penislere sahip olan ve bu bedensel üstünlüklerinin kendilerine kendi doğrularını belirleme hakkı verdiği karakterlerle doludur Genet’nin. Penis öyle baskındır ki, kitaplarının el altından satılan ilk baskılarında, karakterlerinin penis ölçülerini santimi santimine verir Genet. Kalın üniformaların ve takım elbiselerin altında kendini belli eden muazzam bir büyüklüğe sahiptir penis. Militarize güçler ve Nazi subayları onda müthiş bir baştan çıkma yaratır:

  “Polis komiserinin rozetini görünce dayanılmaz derecede heyecanlanıyordum. Benim için bu metal cismin, erkeklik sembolü bir işçinin elindeki çakmağın, bir askerin kemer tokasının ve bıçağın keskin tarafının büyük tahrik edici gücü vardı.”

  Jean Genet kitabının yazarı Stephen Barber’ın belirttiği gibi penis, ne zaman ceza gerektiren bir suç ya da ihanet gerçekleşecek olsa sertleşerek suçluluğu ve aykırılığı pekiştiren görkemli bir varlık halini alır. Roman karakterlerinin penislerini, şehrin karanlık bölgelerinde serbest bırakır Genet. Penis dünyayı oburca içine çeker ve tatmin olur; anüs ise tersine kasvetli bir varlık ve çaresiz bir ilgi odağıdır. Anüs, her küçük hareketin farkında olan bir göz ve aynı zamanda bu duyarlığın merkezine yönelen tüm dikkatle bakışın odak noktasıdır.

  Eserlerinde penisi yüceltmekle kalmaz, Nazi askerlerle Fransız milisler ve yaşayanlarla ölüler arasındaki eşcinsel birleşmeleri en ince ayrıntısına dek pervasızca yazar Genet.

  Nazizmin ve faşizmin sembollerine neden bu denli meraklıdır peki? Jeanine Chasseguet-Smirgel’in belirttiği üzere, gamalı haç, kanlı bir örümceği, kanlı örümcek de preödipal anneyi sembolize eder. Paravanlar oyunundaki, ideal anne figürünün makyajını “Yüzünde, bir örümcek ağını andıran çok sayıda uzun mor kırışıklıklar...” şeklinde belirleyen Genet’nin gerek imgelem, gerek tahayyül dünyasında anne, babaya ikame olunmuştur. Alman halkının ve Nazilerin babası olduğu kadar annesidir de Hitler; dolayısıyla çiftcinsiyetlidir; hem örümcekağı gibi erkeği yutabilen bir vajinaya sahiptir, hem devasa bir penise...

  Anne kimi kez de azize ile fahişe arasında kurulur. Kimi kez siyah veya beyaz ırktan, kimi kez çocuk ya da yaşlı, sessiz bir kadın olur. Son romanı Sevdalı Tutsak’ta, on yıl önce bir gece kendisiyle ilgilenen yaşlı Filistinli kadında bilge anne imgesini arar. Farklı insanlar biçiminde bir görünüp bir kaybolur romanlarındaki anneler. Çünkü babası belirsiz, annesi gerçek bir sır olan Genet’yi tanımlayan, kınayan ve hapseden dil, annesinin kendini terk edişi ve reddetmesiyle kurulmaya başlar.

  Mezarı, genelevin yanında

Annesi onu terk edince bir köylü ailesi tarafından büyütülür Genet. On yaşlarındayken kendisini evlat edinenlerce hırsızlıkla suçlanır; oysa gerçekten suçlu değildir. Bu adaletsizliğin ardından hırsız olmayı seçer ve ıshalevine kapatılır. Seks ve bastırılmış isyandan mülhem kızgın bir bileşik saplantı olarak, bütün yaşamı boyunca hem kendisini, hem eserlerini belirleyecektir bu deneyimi.

  1926'da ıslahevinden kaçarak Fransız sömürge birliklerine katılan, 1942'de Fresnes'de hırsızlıktan hapis yatarken yazmaya başlayan Genet, sınırlı sayıda basılıp gizlice dağıtılan “İdam Mahkûmu” adlı şiiriyle edebiyat dünyasına girer. İlk romanı hapiste yazdığı Çiçeklerin Meryem Anası, tüm dünyada cinsel kültürün şekillenmesinde etkili olan, en kışkırtıcı ve orijinal eseridir. Romanda tarif ettiği bir gruba bağlıdır zira Genet de: “Birer hayvan gibi avlanan, yüzleri erken kırışan, yanardağı andıran çocuklar ırkı...”

  Öyküsü geri dönüşlerle anlatılan 16 yaşındaki katil için Meryem Ana, Kilise'nin aradığı yerde değil, kendisinin suçlu gibi görünen ama kirlendikçe aklanan çiçeğindedir. Saflığın simgesi çiçek, ne tuhatır ki bu “kötü adam”ın ana leit-motiflerindendir. 1950 yılında çektiği, mahkûmların cinsel saplantı ve çapraşık ilişkilerini anlatan “Un Chant d’Amour”da da romanlarında da bedeni, çiçekler aracılığıyla dönüşüm geçiren kırılgan ve geçişimli bir madde olarak kurgular Genet. Romanlarının yoğun cinsellik içeren sahnelerinde anüs, şeffaf bir araç, kırılgan bir paravan ya da şiddetle delinen bir göz; ihtişamlı, belirleyici bir unsur olarak vurgulanır.

  İnsan bedeninin özündeki bir yarayı çağrıştıran fiziksel parçalanışı açığa vuran Rembrandt’ın tablolarından fazlasıyla etkilenir Genet. O kadar ki 1957-1958 yılları boyunca Rembrandt’ın tablolarının izinde Avrupa’yı baştan aşağı gezer. Büyük ressamın resimleri, Genet’nin kendini kuşatıcı bir yara imgesiyle karşıladığı insan bedeninin yüzeyden sıyrılması ve doğrudan gösterilmesi görevini üstlenir. Arkadaşı Devarnin’in ölü bedenini kendisine kattığını hayal eder Cenaze Töreni’nde: Ölü bedeninin kaçıracak, parçalara ayıracak, et ve kül olarak onu yiyecektir. Bedenlerin ve benliklerin parçalanışı, temalarından olan Genet Denizci’de ise parçalanma, dağıtma, damıtma sürecini kendisini, “O” diye adlandırıp nesneleştirerek, metinle arasına mesafe koyarak, metne yabancılaşarak dile getirir. Eşcinsel kahramanı denizci Querelle’in cinayetlere ve yasadışı olaylara karışması kadar erkeklerle girdiği cinsel eylem görüntüleri de aşırı irkilticidir. Varolan cinsellik imgelerini değiştirerek müstehcenlik ve pornografi tanımlarını sarsan Genet oysa iktidar sistemini, özgürlükçü ve çürütücü bir biçimde sorgulayarak alt üst eder; pornografisi ise toplumsal düzenle daimi çatışmasının farklı bir boyutunu oluşturur. O kadar ki 1986’da öldüğünde, isteği üzerine Fas’ta, bir yanında hapishane, diğer yanında genelev bulunan bir mezarlığa gömülür. İmgenin pornografisine dair tam da Genet’ce bir göndermedir bu...

                                         Siyasi tiyatrolar

  Hırsız, fahişe, yazar Genet, sadece kötülüğü ve seksi mi mesele edindi? 1968’te öğrencilerin, Vietnam Savaşı sırasında Amerikan solunun, ırkçılığa karşı Kara Panterler’in ve İsrail’e karşı Filistinlilerin yanında yer alan Genet, yirmi yıl süren yazınsal sessizliğini bozduğu son eseri Sevdalı Tutsak’ta 70'li yıllarda Filistinlilerin ve siyah Amerikalı devrimcilerin arasında yaşadıklarını anlatır. Şatila’da Dört Saat başlıklı metni ise, dehşetengiz bir çılgınlık ve gazap atmosferini yansıtır. Katledilmiş bedenleri, zulümden sarhoş olmuş milislerin dans edişlerini, kurbanlara işkenceleri anlatan Genet’nin tiyatro eserlerinde, siyasi yönelişi daha belirgindir. Ölüm, insan bedeni, temsil ve iktidarla ilgili düşüncelerini en iyi yansıtan Paravanlar, Cezayir’de bir çatışma anında geçer. Batılı sömürgeciler, lejyonerler, askerler, Araplar, mücahitler, hırsızlar, ağlayıcı kadınlar, hainler, ölüler, yüzleri boyalı, maskeli, takma burunlu kahramanlar birbirine karışır. Genet’nin tiyatrosunun temelini oluşturan kılık değiştirme, kendini maskeleme ve gerçeğin yerine suretini geçirme üzerine kuruludur. Tekrarı, avutucu ve aldatıcı temsili unsurları ve çağdaş toplumsal dünyayı reddeden Genet’nin kahramanları, birer simgedir ya da canavar. Toplum denilen “bok çuvalı”nın ürettiği garip yaratıklardır onlar.

  Suçluların dünyasından bir kesit aktardığı Sıkıgözetim adlı oyununda da toplumdışı kişinin yalnızlığını, kendine yabancılaşmasını, imrendiği, kıskandığı veya nefret ettiği kişinin yerine geçmesini, onun kılığına girmesi motifini görürüz. Büyük Gözaltı’nda mahkûmları, Balkon’da genelevde yaşayanları, Zenciler’de ise Batı uygarlığının baskısı altındaki Afrika halklarını tema edinen Genet’nin kanımca en anlamlı oyunu Hizmetçiler’dir. Hem çok sevip hem de nefret ettikleri hanımefendilerini öldürmeye çalışan iki hizmetçi kızkardeş, oyunun sonunda, hanımefendilerini değil, içlerindeki “hanımefendi” fikrini öldürmeyi başarırlar. Onları özgürlüğe iten ise okumaktır...

  Hande ÖĞÜT
handeogut@gmail.com

0 yorum :

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-