-

Charles Darwin'in Önderlik ettiği Evrin Teorisi Hakkında bilgiler

10 Haziran 2012 Pazar yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar

İngiliz doğa bilimci Charles Darwin 24 Kasım 1859’da yayınlanan eserinde canlı türleri arasındaki farklılaşmaları ve canlı türlerinin kökenlerini açıklamaya çalışmıştır.( Bu eserin orijinal adı, “Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni ya da Hayat Kavgasında Avantajlı Irkların Korunumu Üzerine" idi ve 1872'de "Türlerin Kökeni" olarak değiştirildi). Çalışma, Darwin’in HMS Beagle gemisi ile 1831-1836 yılları arasında yaptığı araştırma gezisi sonrasında, özellikle Galapagos adalarındaki gözlemlerine dayandırarak oluşturduğu biyolojik evrim kuramı üzerinedir.

Bu eser bilim tarihinin en önemli çalışmalarından biridir. Darwin’in teorisi sadece bilim alanını etkilememiştir siyaset ve ideolojiler de bu teoriden önemli ölçüde etkilenmiştir.

Charles Darwin’in eseri Marx ve Engels'in de yoğun ilgisini çekmiştir. Darwin’in eseri yayınlanır yayınlanmaz Engels, Marks’a yazdığı mektupta şöyle demiştir : "Şu anda kitabını okumakta olduğum Darwin, tek kelimeyle muhteşem". Marks da kitabı "Bizim görüşlerimizin doğal tarih temelini içeren kitap işte budur." şeklinde nitelemiştir.

Özellikle evreni ve varoluşu metafizik nedenlere bağlayan dini inançlar ile bilimsel ve pozitivist görüşler arasında yaşanan savaşta bu eser önemli bir meta haline gelmiştir. Bu yüzden Darwin’in görüşlerini tartışmak kolaylıkla bilimsel bir tartışma olmaktan çıkıp ideolojik ve dini bir tartışmaya dönüşebilmektedir.

Darwin, incelemelerinden türlerin sabit olmadığını, uzun süreli de olsa çevre koşullarına göre değiştiğini öğrenmişti. Ancak bu süreci tetikleyenin ne olduğu konusunu henüz açıklayamamıştı. İngiltere’ye döndükten sonra üzerinde çalıştığı ve görüşlerine değer verdiği doğa bilimcilerle tartıştığı konu esasta buydu.

Darwin evrim teorisini kurarken, ona ışık tutan ve onu etkileyen Malthus’un "Nüfus Üzerine Deneme" adlı kitabındaki: "Bütün canlılar bir var olma ya da yok olma savaşı içindedir. Savaşların nedeni nüfus artışıdır, çünkü beslenme kaynakları sınırlıdır ve bunlara sahip olmak için canlılar zorunlu olarak savaş yürütmek zorunda kalmaktadırlar ve bu savaşta güçlüler zayıfları ezer geçer" şeklindeki tezleri oldu.

Malthus’un tezindeki var olma savaşıyla kendi gözlemleri arasında bağ kuran Darwin, evrim teorisinin itici gücünün ne olduğuna yanıt veriyor ve bunu doğal seçilim ve çevreye uyum olarak tanımlıyordu. (İtici gücün tanımlanması elbette nasıl sorusuna yanıt vermez)

Darwin’in, evrim kuramı üzerinde çalışırken aşağıdaki varsayımlardan hareket etmiştir:

Değişkenlik: Dünya değişmez değildir, sürekli bir değişim sürecindedir.
Türlerin akrabalığı: Tüm canlı yapılar sürekli bir farklılaşma sürecinde ortaya çıkmıştır ve ortak ataları vardır.
Evrim bir süreçtir: Evrim sürekli bir süreçtir ve anlık sıçramalarla oluşmaz.
Doğal seçilim: Çevre koşullarına en iyi uyum sağlayan canlılar en fazla ürerler ve bunun sonucu daha az uyum sağlayanlar yaşam alanlarından itilirler. Uyum sağlama açısından ne avantajlı ne de dezavantajlı olan değişiklikler bu süreçte etkilenmezler.

Bu varsayımlar Darwin’in gözlemlenebilir kabul ettiği şu olgular üzerinde yükselmektedir:

Üreme biçimleri ne olursa olsun, canlılar geometrik diziyle çoğalma eğilimindedir
Bu eğilime karşın türlerde nüfus aşağı yukarı sabit kalmaktadır.
Doğal kaynaklar sınırlıdır, nüfus artışına paralel olarak değişmemektedir.
Bir türün iki örneği hiçbir zaman bütünüyle aynı değildir, bu şekilde her tür içinde büyük bir değişkenlik potansiyeli mevcuttur.
Değişkenliğin büyük bir bölümü genetiktir.
Bütün bu olgulardan Darwin, "yaşam savaşı" dediği ilkeye ulaşır.

Buna göre, belli bir çevrede farklı özellikler taşıyan bireyler arasında yaşam savaşımı var olduğundan, doğal koşullara uyum bakımından, özellikleri üstünlük sağlayan bireylerin (veya türlerin) egemenlik kurması ve diğerlerinin elenmesi kaçınılmazdır. Böylece evrimin itici düzeneği doğal seçilim olduğu bulunmuştur.

"Teorinin Güçlükleri"
Darwin, Türlerin Kökeni kitabında 6.bölüme "Teorinin Güçlükleri" adını vermiştir. Darwin kitabında açıklamakta güçlük çektiği kısımları iki ana hatta ele almıştır: "İçgüdüler" ve "Ara-Geçiş Canlıları". Darwin, Evrim düşüncesini ortaya attığında henüz herhangi bir ara-geçiş formu bulunamamıştı. Ama Darwin'e göre ara-geçiş formlarının olması teorinin ayakta kalmasını sağlayan yegâne unsurlardandır. Bunu kitabında şu şekilde belirtmiştir;
“Eğer teorim doğruysa, türleri birbirine bağlayan sayısız ara-geçiş çeşitleri mutlaka yaşamış olmalıdır... Bunların yaşamış olduklarının kanıtları da sadece fosil kalıntıları arasında bulunabilir”

İkinci konu olan içgüdülerden ise kitapta Teorinin Güçlükleri kısmında fazlaca söz edilmiştir.

“İçgüdülerin birçoğu öylesine şaşırtıcıdır ki, onların gelişimi okura belki teorimi tümüyle yıkmaya yeter güçte görünecektir.” diyen Darwin içgüdülerin kalıtsal olamayacağını ifade etmiştir; Bir tek kuşakta alışkanlıkla birçok içgüdü edinildiğini ve sonra bunu izleyen kuşaklara soyaçekimle iletildiğini varsaymak ağır bir yanılgı olur. Bildiğimiz en şaşırtıcı içgüdüler, örneğin balarısının ve karıncaların birçoğunun içgüdüleri, alışkanlıkla kazanılmış olamaz.

Ayrıca Kambriyen Patlamasıyla tüm hayvan filumlarının birden ortaya çıkması Darwin tarafından şöyle yorumlanmıştır;

Çok daha ciddi bir şekilde ortaya çıkan ilişkili bir problem daha vardır ki, bu da hayvanlar âleminin temel sınıflarına ait türlerin bilinen en aşağı tabakalardaki fosil kayalarında aniden ortaya çıkmasıdır...

Darwin’in çalışmasına göz gezdirdiğimizde iki ana tema ortaya çıkmaktadır

1- CANLILARIN BELİRLİ BİR SÜREÇ İÇİNDE DEĞİŞİP EVRİMLEŞTİĞİNE YÖNELİK GÖZLEMLER
2- EVRİM SÜRECİNİN NASIL GERÇEKLEŞTİĞİNE YÖNELİK TEORİ

Darwin’e kadar canlıların varoluşunu açıklayan dini görüşler Tanrı olarak adlandırılan metafizik bir gücün istemi ile canlılığın bir anda ve son hali ile oluştuğunu iddia ediyordu.
Darwin’in teorisi ve bu teoriyi ispatlayan fosil buluntuları başta Hıristiyanlık olmak üzere dini görüşlerin savlarının temelden sarsılmasına yol açmıştır. O güne kadar canlıların var oluşunu açıklayan ve bu teorinin ilk olarak dillendirildiği Hıristiyan inancın yaygın olduğu batı toplumlarında ki Hıristiyan öğreti ciddi bir şüphe ile sorgulanmaya başlamıştır.
Kilisenin siyaset ve toplum üzerindeki gücünü kırmak isteyen pozitivist ideolojiler ve ruhban sınıfının egemenliğine karşı çıkan sınıflar bu teoriyi siyaset alanında kullanmaktan, bu yolla dini öğretiyi tartışmaya açarak siyasetteki ve ekonomideki kilise hâkimiyetini kırmaya çalışmaktan doğal olarak kaçınmamıştır. Bu eğilim teoriyi büyük ölçüde bilimsellikten uzaklaştırıp siyasallaştırmıştır.

EVRİM TEORİSİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİM

Darwin Evrim sürecini başlatacak ilk canlının nasıl oluştuğunu açıklamamaktadır. Görüşleri bu ilk canlıdan sonrası içindir.

Bazı çevrelerin iddia ettiği gibi cansız İnorganik maddelerin tesadüfî olarak bir araya geldiği bir ortamda tesadüfî olarak ortaya çıkan bir enerji etkisinin ilk canlı hücreyi ürettiği görüşü bana mantıklı gelmiyor. Bu sav; yağmur sonucunda selde ıslanıp karışan çamur ile samanın güneşte kurumasıyla oluşan bir kerpiç parçası gördüğümüzde hah bak işte Tac Mahal’de böyle oluşmuş demeye benzer

Diğer yandan ben Darwin’in evrim süreci hakkındaki gözlemlerinin önemli ölçüde doğru olduğunu düşünüyorum. Bence de gezegenimizdeki canlı yaşam basitten karmaşığa doğru belirli bir süreç içinde evrim geçirerek tekâmül etmiştir. Bu manada evrim yaratılışın mekanizması ve doğal bir parçasıdır.

Ayrıca evrim sürecini tetikleyen ana güdünün yaşam savaşında var olma, canlılığını, neslini ve türünü koruma içgüdüsü olduğu hakkındaki görüşlerine de büyük ölçüde katılıyorum. Elbette Darwin’in buradaki görüşleri NEDEN sorusuna yani neden var olduğumuz ve neden varlığımızı korumak üzere mücadele etmek üzere koşullandırıldığımız sorularına yanıt vermekten uzaktır. Sadece NASIL var olduğumuza ilişkin görüşlerini açıklamaktadır.

Darwin’in Evrim’in mekanizmasını tesadüfî mutasyonlar ile açıklayan görüşlerine ise kesinlikle katılmıyorum. Canlıları cansız varlıklardan ayıran en önemli özellikleri bilinç sahibi olmalarıdır. Tesadüfen böyle bir özelliğin oluşmuş olabileceğini iddia etmek bana çok inandırıcı gelmiyor açıkçası. Canlıların tesadüfî olarak bir araya gelen inorganik maddelerden oluşması savı bir avuç kumu havaya atıp yere düştüğünde silikon bir yonga oluşturmasını beklemek kadar akla uzak ve mantıksızdır.

Tam tersine Evrim sürecinin son derecede bilinçli, planlı ve hesaplı bir yaratım süreci olduğunu düşünüyorum. Benim görüşüme göre canlılar Evrim metodu ile basitten karmaşığa uzanan bir doğrultuda tek hücreli bir canlıdan insana kadar bilinçli olarak tasarlanıp yaratılmaktadır.

Bu yaratım sürecinde benim gözlemim: canlıları oluşturan biyolojik yapıların tamamı ile yeniden inşa edilmesi yerine daha evvel kullanılmış ve işe yaradığı görülmüş temel parçaların kullanılarak canlı yapının basitten karmaşığa doğru inşa edilmesinin yeğlendiği yönündedir. Bu yöntem daha kullanışlı, ekonomik ve pratik bir yöntem olarak görünüyor. Her seferinde ufak tefek modifikasyonlar ile canlı daha gelişkin ve değişen şartlara daha uygun hale getirilmektedir.

Canlıları cansızlardan ayıran en önemli farkın bilinç olduğunu söylemiştik. Canlılar herhangi bir etmene karşı varlığını korumaya yönelik olarak bilinçli bir tepki verir. Cansız maddelerde ise böyle bir bilinçli tepki yoktur. Örneğin bir demir parçasını ısıtırsak ısınır bırakırsak soğur ne kaçmaya nede kendini soğutmaya çalışır. Bilinçli bir tepki veremeyen cansız maddelerden ne kadar çoğunu bir araya getirirsek getirelim gene de bilinçli bir tepki üretemeyeceğimiz de açıktır. Buda bilicin cansız maddelere ait bir fonksiyon olamayacağını kesinlikle ispatlar. Canlı bedeni cansız maddelerden oluşan bir yığın olduğuna göre tesadüfî olarak bir araya gelen cansız maddelerin bir bilinç üretebileceği savı da son derecede akıl dışı ve mantıksızdır. Buradan şu sonuca ulaşabiliriz bilinç cansız varlıkların bir araya gelmesi ile oluşan canlı varlığın dışarıdan aldığı bir yapabilme edebilme yetisidir ve her yeti gibi bir enerji türüdür. Burada rahatlıkla bilinci bir enerji türü olarak düşünebiliriz. Aynı bir radyo almacının radyo dalgalarını algılayıp insan kulağının duyabileceği sesler üretebilmesi gibi canlı varlıklarda bilinç enerjisini algılar. Tesadüfî olarak değil tasarlanarak özel bir formülde bir araya getirilmiş cansız maddeler bu enerjiyi algılayan bir radyo almacı gibi davranır. Üstelik canlı bir radyo almacı kendini kopyalayıp kopyalarken de ihtiyaç duyulan değişiklikleri yapabilir. Böylece daha gelişmiş bir üst model ortaya çıkar. Biz bu süreci Evrim olarak gözlemliyoruz.

Bu günkü bilimsel araştırmalar DNA’ların genetik bilgiyi nesilden nesile iletmede son derecede önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Genetik bilgiyi nesilden nesile taşıyan DNA’ların bu gün düşünüldüğünden daha farklı bir rol üstlendiği görüşündeyim. Bütün canlıların ortak bir bilinç ağına bağlı olduğunu düşünüyorum. Aslında benim görüşüme göre Evrim de asıl olarak bu bilinç ağında şekillenmekte. Canlı türünün hangi değişikliğe ihtiyacı olduğu burada belirleniyor. Bu ortak bilinç ağı hiyerarşik bir yapıda ve her tür bu ağa kendi hiyerarşisi içinde bağlanabilmekte bilgi alıp bilgi kaydedebilmektedir. Canlının DNA’larının ise bu bilgiyi almada ve kaydetmede bir radyo almacının potansiyometresine benzer bir rol üstlendiğini düşünüyorum. Bu alınan bilgilere göre canlı şartlara daha uygun bir şekilde yeniden yapılandırılmaktadır. Aynı bir ağa bağlı üç boyutlu bir yazıcı gibi düşünebilirsiniz…

Canlının çevreye uyum sağlamasına yönelik herhangi bir değişiklik yapıldığında canlının DNA’sı da değişmekte bu yapılan değişikliği kaydetmekte ve bu şekilde bu değişikliğin yapıldığı ayrı bir hiyerarşik kademe, ayrı bir zincir oluşmaktadır düşüncesindeyim.




EVRİM VE DİNİ İNANÇLAR

Evrimin bilinçli bir şekilde yani AKILLI TASARIM sonucunda oluşması hiçbir şekilde metafizik görüşe dayalı klasik dini söylemlerin doğru olduğunu göstermez. Sadece evrim mekanizmasının büyük bir bilinç tarafından rasyonel ve değişmez kıstaslara göre bilimsel yöntemler ile gözlemlenip anlaşılabilir bir şekilde gerçekleştirildiğini gösterir.

Evrimin her anında rasyonel tepkiler gözlemlenmektedir asla hiçbir irrasyonellik gözlemlenemez, yoktur bu yüzden de evrimin metafizik değil fizik bir olgu olduğunu bilimsel yöntemler kullanılarak akıl ile anlaşılabileceğini rahatlıkla iddia edebiliriz.

Darwin’in evrimin mekanizmasını anlayamamış yada izah edememiş olması gözlemlenebilen bir evrim süreci olmadığı anlamına gelmez.

Özet olarak şunu söyleyebiliriz Evrim vardır Darwin evrim olgusunu gözlemlemiş ama bu olgunun mekanizmasını açıklamakta başarısız olmuştur.

Murat Özbülbül
Ankara 21 Aralık 2009

0 yorum :

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-