Can Bartu… Biz onu ‘Sinyor Bartu’ olarak tanıyoruz. Bu isim Türk Spor Tarihi’nin yaşayan efsanlerinden birisi ve en önemlisi. Belki de onun gibi bir sporcu Türkiye’ye ve hatta dünyaya gelmeyecek bile. Dilek olay aynı anda profesyonel olarak hem basketbol hem de futbol oynamak ve milli takım forması giymek her sporcunun yaşamında karşılaşacağı bir olgu değil. Bunun yanında şık giyimi, başarılı bir futbolcu ve basketbolcu olması, tüm hayatı boyunca efendilikten ve dürüstlükten ödün vermemesiyle Can Bartu eşsiz bir spor adamı.
-Sayın Bartu; sizin profesyonel olarak once basketbol daha sonra da futbol oynadığınızı bilmekteyiz. Aktif sporculuk hayatınıza neden basketbol oynamakla başladınız?
-Bizim zamanımızda basketbol amatör olarak oynanıyordu. Ben hem futbol hem de basketbola merak duyuyordum. Fakat spora çok küçük yaşlarda başladığım için futbol oynamaya yaşım tutmuyordu. Bu açıdan Fenerbahçe Spor Kulübü’nde ilk olarak basketbol oynamaya başladım; zaten daha sonra da futbola zorla geçirtildim.
-Fikret Arıcan ismi sizde hangi izleri bıraktı? Bize kısaca ondan da bahsedebilir misiniz?
-Öncelikle rahmetli Fikret Arıcan Fenerbahçe’nin gelmiş geçmiş en önemli futbolcularından biridir. Benim futbol oynamamda payı gerçekten çok büyük. Fikret Arıcan’ın yanında Fikret Kırcan’da beni futbola yönelten diğer bir isim oldu. Türk futbolunun bir idoludur Fikret Arıcan. Fenerbahçe Spor Kulübü’nde saygı gösterilen insanların başında gelir. Beşiktaş’ın Baba Hakkı’sı, Galatasaray’ın Gündüz Kılıç’ı nasıl kulüpleri adına değerliyse Fikret Arıcan da Fenerbahçe için o kadar değerli bir isimdir. Hali hazırda bu saygınlığını da sürdürmektedir.
-Profesyonel bir futbolcu aynı zamanda basketbolcu olarak hem Fenerbahçe hem de milli takım formasını başarıyla taşıdınız. Bu alanda belki de bir daha elde edilmeyecek bir ünvana sahipsiniz? Bu nasıl bir duygu?
-Gerçekten hoş ve keyifli bir duygu bu alanda tek olmak. Fakat şartlar günümüzdek gibi değildi. Biz hep çamur sahalarda top oynardık. Bu da bizleri aşırı yorardı ve bitkin düşürürdü. Ben aynı gün hem futbol maçına hem de basketbol maçına çıktım ve iki maçı da kazanmıştık. Fenerbahçe-Beşiktaş’ı futbol maçında 4-2 yenmişti ve ben de 2 gol atmıştım, akşam üzeri de Fenerbahçe-Galatasaray basketbol karşılaşması final maçında da 32 sayı atmıştım. Hatta o gün ilk defa bir basketbol maçı radyodan verilmişti. Bu şerefe de duayen spiker Eşref Şefik nail oldu.
-Fenerbahçe Spor Kulübü’nde hem futbol hem de basketbol oynamayı özellikle mi tercih ettiniz?
-Fenerbahçe’de başarılı,teknik ve zarif futbolunuzla tüm dikkatleri üzerinize çektiniz ve 1961 yılında İtalya’nın en ünlü kulüplerinden biri olan ve bir dönem Fatih Terim’in de çalıştırdığı Fiorentina’ya transfer oldunuz, Daha sonra 1962’de Venezia ve 1964’te Lazio’da da futbol oynadınız. Bize İtalya maceranızdan da söz edebilir misiniz?
-İtalya’da saydığınız 3 kulüpte futbol oynadım. Yalnız şunu söylemeliyim ki Türk futbolu ile İtalya futbolu arasında o zamanda gece-gündüz farkı vardı şimdi de var. İtalya’nın iklimi güzeldi, yaşayış farkları vardı Türkiye’den. Ayrıca futbolları da teknik üzerinde kuruluydu.
-Sizin başarılarınız ve ünvanlarınız saymakla bitmiyor. Bir de Avrupa Kupaları’nda final maçı oynayan ilk Türk futbolcusu ünvanınız var. Glasgow’da oynanan Fiorentina-Atletico Madrid maçında bu önemli anı yaşadınız. 1 Ocak 1961 Final Maçı günü neler oldu ve ne gibi duygular hissettiniz?
-Bu maç 1-1 berabere bitti. O zaman uzatmalar ve penaltılar yoktu ve maç seneye tekrar oynandı ve kupayı da Atletico Madrid aldı. O gün inanılmaz bir yağmur vardı fakat hava stadium çok güzeldi ve ileride tarihe böyle bir ünvanla geçeceğim aklıma hiç gelmemişti. O maç çok yorulmuştum ve tekme yemiştim. Bizim dönemimizde futbol çok sert oynanıyordu.
-1958 yılında oynanan Türkiye-Romanya maçında yine efsane kalecimiz Turgay Şeren sakatlanınca kaleye geçtiniz ve bu 20 dakikalık tecrübenizde bir gol yediniz. Önceden hiç kalecilik tecrübeniz olmuş muydu? O maçta neden özellikle kaleye siz geçtiniz? Bu durumdan sonra gol atmak mı kolay geldi yoksa kurtarış yapmak mı?
-Turgay Şeren’in kaburgası kırıldı; benim de basketbol tecrübem olduğu için kaleye ben geçtim o zaman oyuncu değişikliği gibi bir durum yoktu. Zaten golü Romenler atmadı bana. Bizim Büyük Ahmet’in ayağına çarptı top ve yön değiştirdi, böylece de top benim tersime yön değiştirdi ve enteresan bir gol oldu. Yoksa ilk defa kaleye geçmiştim yani. Bu durumdan sonra gol atmanın daha kolay olduğunu anladım.
-1967’de İtalya’dan sonra tekrar Fenerbahçe ile anlaşıp 3 yıl daha futbol oynadınız ve 1970 yılında futbolculuk kariyerinizi noktaladınız. Sizce futbolu erken mi bıraktınız?
-Ben futbolu 34 yaşımda bıraktım. Daha doğrusu direncim kalmamıştı ve artık futbolun sertliğinden sıkılmıştım, rahatsız oluyordum. Bırakmak istedim, beni ikna edemediler ayrıca Fenerbahçe’de oynadığım son sene zaten takım kaptanıydım tek kuruş bile almadım. Fenerbahçe sevgim paradan daha ağır bastı.
-Yine de futbolun içinden kopmadınız ve spor yazarlığı yapmaya başladınız. Bunun yanında teknik direktor olmayı düşündünüz mü?
-Gerçekten istemedim. Beni futboldan nefret ettirmişlerdi. Teklifler çok oldu ama kabul etmedim. Fenerbahçe ve Beşiktaş’tan geldi. Hatta Bjk Başkanı Süleyman Seba bana kulübün anahtarını verdi ama ben demin de saydığım nedenlerden dolayı bu görevi Kabul etmedim.
-Siz İtalyan futbolseverler tarafından ‘Sinyor Bartu’ olarak tanınıyorsunuz aynı zamanda da Türk futbolunun ‘sinyor’ lakaplı tek futbolcususunuz. Bu lakap size nasıl verildi?
-İtalya’da soyadı yani aile ismi önemlidir. Bu açıdan İtalya’da bana bu ünvanı verdiler yani sinyor demek bay demektir. Ben İtalya’ya gitmeden ünvanım Baron idi. Baron asillik ünvanı idi. Fakat İtalya’ya gittim ünvanım düşmüş oldu; çünkü Baron sinyordan üstündür.
-Can Bartu ismi 7’den 70’e herkes tarafından biliniyor. Siz bu işe başlarken bu noktalara kadar ulaşabileceğinizi tahmin ediyor muydunuz?
-Açıkçası tahmin etmiyordum; fakat çizgimden ve disiplinimden bir şey kaybetmemeye çok önem gösterdim. İşimi hep severek ve layikiyle yaptım böylece de bu noktalara kadar ulamış oldum.
-Fenerbahçe ve Galatasaray rekabeti günümüzde neden dostluk içinde geçmiyor?
-Bizim zamanımızda iki takımın taraftarı iç içe maç seyrederdi. Fakat daha sonra taraflı köşe yazarları ve işi bilmeyen yöneticiler durumların bu hale gelmesine neden oldular.
-Sizin gibi başarılı ve bu vatana hizmet etmiş değerli sporculara gereken değer devlet tarafından veriliyor mu yoksa vefasızlık mı gösteriliyor?
-Yok kesinlikle verilmiyor. Çeşitli davetler gerçekleşiyor ama bu vatana emek vermiş sporculara davetiye bile gönderilmiyor. Bu ülkemizin gerçek bir ayıbıdır.
-Kıymetli vaktinizi bizlerle paylaştığınız ve sorularımıza cevap verdiğiniz için teşekkürler. Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?
-Ben de teşekkür ederim; hayatınız boyunca sporsuz kalmayın.
0 yorum :
Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.