-

Led Zeppelin - Orhan Gencebay ilişkisi - İddialar - Müzikler

13 Mart 2012 Salı yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar

Öncelikle Orhan Gencebay’a nasıl ulaştığımıza değinmek istiyorum.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin 50. kuruluş yılına denk gelen 2006 yılında üniversitemizin öğrenci temsilcileri konseyinde görev alıyordum. Öğrenci konseyi olarak ODTÜ’nün 50. yılında büyük bir konser düzenlemek gibi bir isteğimiz vardı. Bu amaçla ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu ile birlikte çalışmaya başladık. Oldukça karlı bir İstanbul haftasında hedefimizi gerçekleştirmeye yönelik bazı görüşmelerde bulunduk. 
En büyük rüyamız Orhan Gencebay’ın ODTÜ’de konser vermesiydi. Bu konserin hem estetik aynı zamanda da siyasi birçok anlam barındıracağını düşünmüştük. Biz Orhan Gencebay’ı ODTÜ’ye yakıştırmıştık. Bu düşüncemizi müzik sektöründeki birkaç kişi aracılığıyla Orhan Gencebay’ın yardımcılarına ulaştırabildik. Orhan Bey büyük bir alçakgönüllülük ve misafirperverlik ile bizi Etiler’deki ofis villasında kabul etti.
Orhan Bey’le ilk konuştuğumuz konu kendisinin kariyerinde niçin neredeyse hiç konser vermediği oldu. Bizim amacımız bu geleneğini ODTÜ’de vereceği konser ile değiştirmesiydi. Orhan Bey kendisinin konser vermiyor oluşunun niyetli bir hareket değil, zamanla kendiliğinden gelişen bir tavır olduğunu anlattı. Her seferinde daha nitelikli bir konser verebilmek için ilgili planları rafa kaldırdıkça, en sonunda sanki konser vermiyor oluşunun hesaplı bir hareket olarak algılandığını söyledi. Ancak Orhan Bey için konser konusu tam olarak kapanmış değildi. Eğer kendi hayal ettiği nitelikte bir sahneyi oluşturabilirse konser verebileceğini söyledi. Ancak kendisi konser verme konusunu “biri de bir, bini de bir” olarak görüyor. Dolayısıyla madem konser verme konusu bu kadar özelleşti, vereceği konserin en yüksek niteliklerde gerekleşmesini istiyor.
Sonuç olarak kendi hayal ettiği standartlarda bir konser için açıkçası “kapital”in (paranın) gerektiğini söyledi. Çünkü albüm kayıtlarındaki kalitenin akustik olarak sahnede yakalanabilmesi için ciddi bir yapım gerekiyor. Ayrıca Orhan Bey Türkiye’nin en iyi müzisyenleriyle çalıştığı için lojistik olarak da Orhan Gencebay konseri düzenlemek kolay olmuyor.
Orhan Gencebay o gün bizi reddetmesine rağmen kendisinin yanından ayrıldığımızda oldukça etkilenmiştik ve çok mutlu olmuştuk. Sektörle hiç ilgisi olmayan, naif hayallere kapılmış iki üniversite öğrencisini kabul edişi ve bizimle gerçekleştirdiği samimi ve derin sohbeti niçin kendisine halkın “Baba” dediğini açıklar nitelikteydi.
Orhan Bey bizlere okuduğumuz bölümleri sormuştu. Sosyoloji bölümü öğrencisi olduğumu öğrenince, kendi müziğini ve bir kültür öğesi olarak Orhan Gencebay’ı sosyolojik olarak tahlil etmeye dayalı bazı açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalardaki ana eksen, sosyolojide kır ve kent sosyolojisi olarak ikili bir ayrım yapılabileceğini, ancak müziğin bu ayrıma dayalı olarak incelenemeyeceğini söyledi. Sonuç olarak Gencebay, ne kır ne kent müziği olarak nitelendirilebilecek bir sanat üretiyordu. Kültüre ilişkin konuları ikili bir bakış açısıyla değerlendirmek için ısrar etmenin bizi gerçekleri göremeyeceğimiz bir noktaya iteceğini öngördü. 
Zamanında rol aldığı bazı filmlerdeki görüntüsünün eleştirmenler tarafından gerçek kimliğine zorla yapıştırıldığından yakındı. Buna göre köyden kente göçen, sonrasında birçok dert ile karşılaşan, umutsuzluğa kapılsa da şehre bakarak “seni yeneceğim İstanbul” diye haykıran Orhan Gencebay tasavvurunun haksız bir genelleme olduğunu söyledi. 
Elbette ‘arabesk’ sözcüğü hakkında da konuştuk. Kendisi sözcük anlamı ‘Arap tavrı’ olan arabeskin, bir müzik biçimi olarak Türk halkı tarafından geniş biçimde duyulduğu ilk zamanların radyolarda halk müziğinin yasaklandığı dönem olduğunu tahmin ediyor. Bu dönemde halk, radyolarını uzun dalga kullanarak Arap kanallarını dinlediler. Kendi müziğine yabancılaşmış kimseler sonrasında da Orhan Gencebay’ın halk kültüründen esinlendiği ancak evrensel bir form bulmayı amaçladığı bestelerini ‘arabesk’ olarak damgaladılar. Türk müziği içerinde deneysel çalışmalar yapan ve her zaman için ilerici bir tavır bulmayı amaçladığı için bestelerine ‘arabesk’ denmesi Orhan Bey’in hala hiç onaylamadığı sığ ve yanlış bir yakıştırma.
Orhan Bey’le kendisinin Erkin Koray ile arkadaşlığı üzerine de konuştuk. Geçmişte bol bol bir araya geldiklerini, birbirlerinin albümleri için çaldıklarını ve uzun muhabbetlerini aktardı. Orhan Bey kendisinin rock müziğe uzak olmadığını söyledi. Birçok bestesinde rock müzik kalıplarının bulunduğunu, aynı zamanda bestelerinin diğer rock müziği yorumcularına da ilham kaynağı olduğunu belirtti. Türkiye’de fazla bilinmeyen bir konu olarak Led Zeppelin’in Vanity Fair dergisine verdikleri bir röportajda Doğu müziğinden oldukça etkilendiklerini, ‘özellikle Orhan Gencebay isimli bir Türk müzisyenin şarkılarından ilham aldık’ diye söylediklerini aktardı. 
Sonrasında bu görüşmeyi birlikte yaptığımız arkadaşım Ozan Önen, Orhan Gencebay’la yaptığımız görüşmeyi internete aktardı. Bildiğiniz gibi internet bazen devasa bir ‘kulaktan kulağa’ oyununa dönüşebiliyor. Nitekim Ozan’ın yazısı da çok farklı biçimlerde alıntılanarak kullanıldı. Kimi mecralarda benim kimliğim ‘Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi’ olarak geçiyor, yanlıştır. Diğer yandan Vanity Fair’in ilgili sayısının bende olduğuna ilişkin yazılar da gerçeği yansıtmamaktadır. Bazı forumlarda yazarlar açıkça Vanity Fair’in o sayısını görmek için beni işaret etmektedirler. Kendilerinin bilmedikleri bir konuda nasıl bu kadar emin olduklarını hayretle izledim. Ayrıca Orhan Bey’i ziyaret ettiğimiz gün Orhan Bey’in kendisi de bize Vanity Fair’in ilgili sayısını göstermiş değildir. Kendisi hangi Led Zeppelin şarkısında özel olarak bu etkinin görülebileceğini de aktarmamıştır. Vanity Fair dergisinin ilgili sayısı tarafımdan kesin olarak bilinmemektedir. Orhan Bey’de o gün bize derginin ilgili sayısı hakkında başka bilgi vermemiştir.
Led Zeppelin gibi efsaneleşmiş bir müzik grubunun Orhan Gencebay hakkında böyle bir beyanatta bulunması elbette önemlidir. Ancak konunun abartılmaması gerekir. Sonuç olarak Orhan Gencebay’ı anlamak ve aktarmak için Led Zeppelin’in ifadelerine muhtaç olmadığımız düşünüyorum. El feneriyle güneş gösterilmez.
Meşhur dergiye ilişkin hayal kırıklığına uğrattıysam özür dilerim; ancak en azından Orhan Gencebay’ı ziyaret ettiğimiz o güne ilişkin asıl bilinmesi gerekenler açığa çıktığı için memnun oldum.
Bu vesileyle Özgün ve Radikal Gencebaycı gönül dostlarına da selamlarımı iletirim.

Saygılarımla. 



olayın ilk dile getirildiği yer mavinota.com ve orhanabi.net adlı internet sitesidir. bu sitelerde derginin çıkış yılının 1974 yılı olduğuna dair bir yazı veya bölüm bulunmamaktadır. hatta derginin vanity fair olduğu da kesin bir dille belirtilmemiştir. sadece bu dergilerden biri olma ihtimali de vardır şeklinde altı çizilmiştir. bu sebeple 74 yılına ait vanity fair dergisine dair izler aramak, asıl kaynaktan yola çıkılarak yapılmış bir araştırma değildir. zaten olsa bile 39 yıl önce çıkmış bir derginin internette dökümünün olması imkansıza yakındır. çok sağlam bir arşivci herhangi bir ingiliz veya dünya sitesinde paylaşmadıysa ki paylaşsa bile bulmak çok güçtür. orhanabi net sitesi üyesi mehmet canıtez ile orhan gencebay ile bu konu üzerine görüşme yapan odtü'den berkay orhaner'in görüşmesi ve okan bayülgen'in kral çıplak programında, "orhan abi yıllar önce bi üniversitenin tezinde, jimmy page' nin sizden , müziğin ilahı olarak bahsettiğini biliyor musunuz?" şeklinde sorduğu sorunun akabinde yapılan muhabbet dışında yapılan tüm yorumlar afakidir. bu sebeple bu iki argüman dışında verilen bilgileri baz alarak yapılan intermet araştırmaları netice vermeyecektir.

   

bu linkte sohbetin bi kısmı vardır. programın tamamı için verilen adreste link de vardır;

http://www.dailymotion.com/...2010-5-kysym_shortfilms

ayrıca led zeppelin grubunun gencebaydan habersiz olması imkansızdır. müziğinde doğu kültürünü bu denli çok barındıran bir grubun, o dönem bu türün en büyük temsilcisi hakkında bilgi sahibi olmaması abestir. en basitinden yarabbim longplayi çıktığı yıl dünyanın en çok satış yapan sanatçısı olan gencebay'ın hem o yıl hem önceki yııllarda, eserlerinin yunanistan, ispanya, arjantin, israil, mısır, hindistan gibi ülkelerin önde gelen sanatçıları tarafından okunduğu, dünyanın bir numaralı sitar üstadı ravi shankar ile sitar üzerine çeşitli fikir teatileri bulunduğu ortadadır. geçmiş entrylerimde bu eserlerden, okuyan sanatçılardan bahsetmiştim .isterseniz özel olarak da yollayabilirim. gencebayın ravi shankar' ın hediye ettiği sitarı hala baş köşesinde durmaktadır. jimmy page kashmir eserinin bestelenme aşamasını anlatırken, sitar icrasını hindistan, morrocan, ortadoğu kaynakları üzerine oturttuğunu belirtiyor. o dönem sitarı eserlerinde en sık kullanan isim gencebay ve ravi shankar. bu iki isimden biri olan gencebayı, bu müzikle bu kadar haşır neşir olan bir grubun bilmemesi imkansızdır. ayrıca aşk pınarı ve kashmir eserlerinde birbirine benzeyen riffler vardır. bakın ritmden bahsetmiyorum. melodik bir benzerlik bu. ayrıca led zeppelin'in in orhan gencebaydan haberdar olmaması şu sebeple de imkansızdır. o sebep de şu ki; sanat hayatında hiç sahneye çıkmayan orhan gencebayı sahneye çıkarmak için o dönem bir hayli uğraş veren ahmet ertegün ile led zeppelin yakınlığı. biliyorsunuz ki ahmet ertegün led zeppelin grubunun patronluğunu yapmıştır. albümlerinde prodüktörlük yapmıştır. led zeppelin' in orhan gencebaya ilgisi ahmet ertegün üzerinden oluşmuş dahi olabilir. ki çok büyük ihtimalle bu böyledir. hatta ve hatta ahmet ertegün'ün bu iki ismi bir araya getirmeyi planlamış olabileceğini dahi düşünmeden edemiyorum. ingiliz sayfalarında bu yakınlığa dair haberleri vikipedi bilgilerini de bulabilirsiniz. ki yukarki entryde verilen ingiliz sayfalarında zaten ahmet ertegün ismi de çıkmış. ben türkçe google' ı göstereyim, siz ingilize kendiniz bakın;

http://www.google.com.tr/...a4d3145d&biw=1166&bih=661

(uctunctashasbahceningulu, 13.03.2012 12:18 ~ 12:41)


ben doğarken ölmüşüm x fool in the rain






rhan gencebay ve led zeppelin grubu arasında bir bağlantı olabileceğine ilişkin yazılar gencebay ve led zeppelin severlerce bir hayli incelenmiştir. bu sırada orhanabi netsitesinin değerli üyesi inan6666 kardeşimiz poliritm meselesini, özellikle bernard purdie' nin tekniğini uzun süredir inceliyordu. purdie olağanüstü kabiliyette bir davulcudur, şimdiye dek en fazla kaydedilen stüdyo müzisyeni olarak tanınır, bilhassa alametifarikası "purdie shuffle" ile bilinir, youtube' da çok sayıda kaydını bulabilirsiniz. "purdie shuffle" parçalı, şen ve kıvrak yapısıyla özellikle yüksek virtüozite ile icra edilen funk - rock tarzı şarkılara lezzet verir, mutlaka kulağınıza çalınmıştır. işin teknik ayrıntılarına girmiyoruz, fakat tekniği incelenirse söylenmek istenen anlaşılacaktır. zordur, dünyanın en iyi bateristleri bile halen kolay kolay altından kalkamaz, çoğu zaman hiç bulaşmamayı tercih ederler. müzik otoriteleri "purdie shuffle" ritminin, mucidi olan bernard purdie dışında ancak led zeppelin davulcusu john bonham tarafından hakkıyla icra edilebildiği noktasında hemfikirdir. 

işte bu aşamada, başta bahsettiğimiz bağlantıya ilişkin delil aramak için melodi benzerliklerini araştırmak yerine ritmik yapılara odaklanmayı düşündü inan kardeşimiz. örneğin, bilinen en iyi "purdie shuffle" örneklerinden birini orhan gencebay' ın deneysel bir icrasıyla karşılaştırabilirdi. kompakt, kombine bir ritme acaba beste ne tepki verecekti ? muhtemelen büyük sıkıntı çıkacaktı, miksi tamamlayabilmek için ritmi epey kesip biçmek, mimariyi yeniden kurmak gerekecekti, hem melodi hem de ritm belki bozulacaktı ama olsun.

led zeppelin' den john bonham' ın "purdie shuffle" yapısı içeren "fool in the rain" şarkısının ilk kısım ritmini (bu şarkı iki kısımdan oluşur) ayırdı inan kardeşimiz. orhan gencebay' ın "ben doğarken ölmüşüm" enstrümantal icrasını da aldı. bu ikisini birleştirdi. işlem gayet kısa sürdü. elde ettiği pilot miksi trafiğini kontrol etmek ve muhtemel arızaları temizlemek, düzeltmek niyetiyle dinlemeye başladı. o ilk saniyelerde bu işe hiç bulaşmaması gerektiğini düşünüyordu, öyle ya bir yanda orhan gencebay diğer yanda led zeppelin, ürküyor insan.

bir kez dinledi. arıza yoktu. bir daha. bir daha dinledi. yok. şaşılacak şey, bu nasıl olabilir ? neticede "ben doğarken ölmüşüm" lirik bir şaheser, beri yanda "fool in the rain" tam tersi karakterde bir şarkı ama, yaylı taksiminden davul ziline, bağlamanın feryadına gayretle yetişen tomtoma varıncaya dek her unsur gayet muntazam yerini bulmuştu. üstelik tek bir kesme - biçme olmaksızın. tek müdahalesi, ritmi başlatmak ve kenara çekilmek oldu; yani hafif bir kaydırma sözkonusuydu sadece, onu nerede yapacağını da beste kendisi işaret ediyordu. 

kıyamete kadar sürer sandığı miks topu topu yarım saat içinde hazırdı. o yarım saat de peşpeşe dinleyerek yaptığı kaydırmanın uygun olup olmadığını sınamakla geçti. cereyan gider makine çöker aman kaybetmeyelim deyip hemen miksin kopyasını çıkardı. olur ya onun duymadığı bir arıza vardır, başkaları duyar gösterirler niyetiyle yaptığı miksi rock müzisyenlerine, birkaç müzik eleştirmenine biri güven erkin erkal, (tv' de rock programı yapardı, hatırlarsınız), funk - groove - jazz bilen baterist ve basgitaristlere, istanbul arabesque project ekip üyelerine, miks üstadı 2/5 bz' ye (kendisinin harikulade orhan gencebay miksleri vardır)dinlettirdi. özetle bu insanların hepsi de mikse müsbet baktılar, olumlu görüş bildirdiler.


(uctunctashasbahceningulu, 13.02.2012 16:40 ~ 14.02.2012 12:56)

0 yorum :

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-