-

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Ve Şeyh Sait Ayaklanması - Serbest Cumhuriyet Fırkası Ve Menemen Olayı

23 Eylül 2011 Cuma yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar

PARTİLER VE ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞ

1. Türk İnkılâbı Ve Demokrasi
Demokrasi, bir milletin iyi, güzel ve mutluluk içinde yaşamasını sağlayan en gelişmiş rejimlerden biridir. Çünkü bu rejimde, çeşitli yöntemler önerilebilir. Her yöntem yanlısı serbestçe kendi düşüncelerini savunup yaymak imkanına sahiptir. Oy verebilecek durumda olan herkes seçimlere katılarak memleketin yönetiminde rol oynayabilir.
Demokraside, çeşitli görüşlere sahip insanlara biraraya gelip teşkilâtlanma imkânı tanınır. Bu tür teşkilâtlanmış gruplara siyasal partiler denilir. Demokratik mücadele ancak siyasal partilerle yönetilebilir. Siyasal parti yöneticilerinin özellikle olgun kişiler olmaları, diğer partilere karşı içten ve saygılı davranmaları, demokrasinin yaşayabilmesi için baş şarttır.
Büyük Atatürk, özgürlük ve demokrasi aşığı idi. Ona göre “Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve yokoluş vardır, her gelişmenin ve kurtuluşun anası hürriyettir.” Böyle düşünen bir devlet adamının yönettiği ülkede gerçekleştireceği son ideal, demokrasidir.
Ancak bir ülkede demokrasi birden bire kurulamaz. Demokratik bir ortamın gelişebilmesi için çok önemli bazı ön şartların gerekleri yerine getirilmelidir. Kişisel egemenlikle demokrasi bağdaşamaz, bu akla, mantığa aykırıdır. Öyleyse saltanat kaldırılacak, milli egemenlik gerçekleştirilecektir. Ayrıca, kişisel egemenlikten çıkan kurumlarında kaldırılıp, akılcı ve bilimsel yeni kurumların konulması gerekir ki, saltanat geri gelmesin. İşte bunlar önemli inkılapların konusudur.
Demokrasi aşığı Atatürk bütün bunları biliyordu. Zaman zaman, demokrasiye elverişli oluşup oluşmadığını anlamak için denemeler yapmış, yani çok partili hayata geçmek istemiştir.
2. Cumhuriyet Halk Fırkası
Birinci Büyük Millet Meclisinde siyasal partilere dayalı gruplar yoktu. Zaten o günkü ortam kurulmasına elverişli değildi. Herkesin tek amacı vatanın kurtuluşu idi. Vatanın kurtuluşunu da, Sivas Kongresinde kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin öncülüğünde toplanan TBMM yüklenmişti. Bazı milletvekilleri de Paşa’nın yürüttüğü siyaseti her zaman onaylamadıkları için ayrı bir grup oluşturmuşlardı. Bunları Müdafaa-i Hukukçulardan ayırmak için Mustafa Kemal Paşa yanlılarına “Birinci Grup” denilmişti. Bu grubun karşısında olanlara da “İkinci Grup” adı verildi.
Kesin zaferin kazanılmasından sonra saltanatın kaldırılması ikinci grupta toplananların sayısını biraz daha arttırdı. İlk meclis dağılmıştı. Yeni seçimler yapılacaktı. Gazi, seçimlerde kendi görüşünde olanların başarı kazanmasını istiyordu. Yürütülecek inkılâpların hazırlanması için, siyasal bir partinin başında bulunması gerekti. Böylece, 9 Ağustos 1923’te yeni Türk Devleti’nin ilk siyasal partisi Halk Fırkası adı altında kuruldu. Bir süre sonra Cumhuriyet ilan edilince partinin adı Cumhuriyet Halk Fırkası oldu.
Cumhuriyet Halk Fırkası, herhangi bir toplumsal kesimin değil, tüm halkın partisi idi. Gazi, yapmayı tasarladığı büyük yenilikleri partisinin programına koymuş ve bu partiyi halkın kendi malı saymasına çalışmıştır. Bütün inkılâplar bu partiye dayanılarak yapılmış ve halka benimsetilmiştir.
3. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Ve Şeyh Sait Ayaklanması
Zaferin kazanılmasından sonra Gazi bazı arkadaşları ile anlaşmazlığa düştü.
Zaferin kazanılmasında emeği geçmiş bazı yiğit komutanlar, birbirini izleyen inkılâp hareketlerini hemen benimseyemediler. Bunlar özellikle laikliğe gidişi içlerine sindiremiyorlardı. Örneğin Atatürk’ün yakın arkadaşı Rauf Bey şöyle diyordu: “Ben saltanat ve halifeliğe hem vicdanımla hem de duygularımla bağlıyım. Çünkü benim babam padişahın ekmeği ve nimetleriyle yetişerek Osmanlı Devleti’nin önemli kişileri arasına girmiştir. Benim de kanımda o nimetin parçaları vardır. Ben nankör değilim.” Rauf Bey neredeyse kendisini padişahın bir kölesi gibi görüyordu. Düşünemiyordu ki, padişah ekmeği yaratmaz. Ekmek milletindir. Şimdi, böyle bir anlayışa sahip kişilerin yurt kurtulduktan sonra yeniden eski sisteme dönmek istemeleri doğaldır.
Atatürk’ün bu yakın arkadaşları, daha hâlâ iktidarda gözü olan eski İttihatçılar ile Saltanat ve Halifelik yanlıları tarafından destekleniyordu.
O dönemde komutanlık ile milletvekilliği bir kişide bileşebiliyordu. İşte 1924 yılının Ekim ayı sonlarında birinci ve ikinci ordu komutanları olan Kâzım Karabekir ile Ali Fuat Paşa’lar görevlerinden çekilerek meclise girdiler. O sıralarda İngilizlerle anlaşma olmadığı için ordularımız Musul üzerine harekete geçmek hazırlığı içindeydi. Böyle önemli bir durumda iki ordu komutanının, birliklerinin başından ayrılmaları akıl alır bir iş değildi. Atatürk kendisine karşı bir hareket yapılacağını sezmişti. İlk iş olarak kendine bağlı öteki komutanlara milletvekilliğinden ayrılmalarını rica etti. O’na yürekten bağlı olan komutanlar içtenlikle bu isteği yerine getirdiler. Böylece Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Paşalar yalnız kaldılar.
Askerlikle ilişkisi kesilen bu iki paşaya bir süre sonra Rauf (Orbay) Bey, Refet Bele Paşa ve Adnan (Adıvar) Bey katıldı. Bu kişiler yukarıda sözü edilen akımların etkisi altında, 17 Kasım 1924’te yeni bir parti kurdular.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın (İlerici Cumhuriyet Partisi) adı ile etkinliği birbirini tutmuyordu. Saltanatın ve halifeliğin kaldırılmasına henüz pek gönüllü olmayan yığınların oyununu alabilmek içinde “Parti din inançlarına saygılıdır” parolası kullanılıyordu.
Doğrudan doğruya inkılâp hareketlerine karşı kurulan bu parti, özellikle İngilizlerin işine yaradı. Musul’u bize bırakmak istemeyen İngilizler kandırdıkları bazı kişileri Doğu Anadolu’da ajan olarak kullanmaya başladılar. Partinin ilk şubesinin Urfa’da açılmış olması düşündürücüdür.
Osmanlı Döneminde yüzlerce yıl ihmal edildiği için Doğu Anadolu yurdun en geri yerlerinden biri olmuştu. Geri kalmış bir bölgede din konusunu sömürmek çok kolaydı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası içine sızan ajanlar, bu partiyi bölücülük yolunda kullanmaya ve din elden gidiyor düşüncesini işlemeye başladılar. Böylece 13 Şubat 1925’te, Doğuda Şeyh Sait Ayaklanması patlak verdi.
Ayaklanmayı çıkartan İngilizler Doğu Anadolu’nun güneyinde yeni bir devlet kurdurarak Musul ile Türkiye’nin arasını kapatmak istiyorlardı. Ayrıca Türk ordusu bu ayaklanma ile uğraşacağından Musul üzerine saldırmayacaktı. İngilizler böylece ayaklanma ile iki amacı birden gerçekleştirmek istemişlerdir. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını da bu emelleri için kullanmışlardır.
Şeyh Sait Ayaklanması Piran’da başladı. Kısa sürede ayaklananlar kuzeyden Erzurum, güneyden Diyarbakır önlerine geldiler. Ellerinde Kur’an ile ilerliyor, kan döküyorlardı.
O sırada başbakan Fethi Bey idi. Fethi Bey ayaklanmayı bastıracak tedbirler alamayınca görevden ayrıldı. Yerine İsmet Paşa getirildi. İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa ile birlikte, ayaklanmayı bastırmak için gerekli plânı hazırladı. Bazı bölgelerde seferberlik ilân edildi. Sonuçta ayaklananlar yavaş yavaş kıstırılarak yokedildiler. Nisan sonuna kadar ayaklanma bastırıldı. Bir tarikat lideri olan Şeyh Sait ile isyancıların ele başları yakalandılar. İstiklâl Mahkemelerinde yargılanarak hak ettikleri cezalara çarptırıldılar.
Ayaklanma bastırılmıştı ama Cumhuriyet rejimi ve vatan büyük bir tehlike geçirmişti. Yurdun bölünmezliği bir süre tehdit altına girmişti. İngilizlerin istediği şey bir ölçüde gerçekleşmiş, ordumuz ayaklanmayı bastırmak için vakit yitirmiş, hırpalanmıştı. Bu durum, İngilizlerin Musul’u savunmak için tedbir almalarını kolaylaştırmıştır.
Şeyh Sait İsyanı çok partili hayatın bir süre için durdurulmasını gerektiriyordu. TBMM ayaklanma sırasında bir yasa, Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarmış, asayişin sağlanması, vatanın tehlikelerden korunması, rejimin kökleşmesi için gerekli tedbirleri almak yolunda hükümete yetki vermişti. Hükümet, bu yetkiye dayanarak ayaklanmada rolü olduğu kanıtlanan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kapattı (5 Haziran 1925). Gerici faaliyetler durduruldu. Rejimi eleştirmek yasaklandı.
4. Mustafa Kemal’e Suikast Girişimi
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılışı ile, çok partili hayata geçiş denemesinin yarattığı olumsuz sonuçlar bitmedi. Atatürk’e karşı olanlar, altına sığındıkları çatının çökmesiyle dağılmadılar. Bunlar arasında eski İttihatçılar da vardı. Gazi, eski İttihatçılara hiçbir kötülük yapmamıştı. Ama bunlardan hırslı birkaç kişi, sırf istedikleri makamlara gelemedikleri için “son çarenin” o aziz varlığı yoketmek olduğuna karar verdiler. Bunun üzerine eski milletvekillerinden Ziya Hurşit, Saruhan (Manisa) milletvekili Şükrü, Eskişehir milletvekili ve Gazi’nin eski arkadaşlarından Arif ile bazı eski İttihatçılar planlarını hazırladılar. Gazi 16 Haziran 1926’da İzmir’e gelecekti. Ayrıntılı plana göre her şey düşünülmüştü. Suikastten sonra caniler Yunanistan’ın Sakız Adası’na kaçacaklardı.
Bir rastlantı sonucu, Gazi’nin İzmir’e gelmekte bir gün gecikmesi canileri Sakız’a kaçıracak olan motorcuyu (Giritli Şevki) bir vicdan hesaplaşmasına sürükledi. Vicdanına yenilen bu adam, İzmir Valisi’ne gidip durumu anlattı. Caniler derhal gizlendikleri yerlerde yakalandılar. Atatürk, kendisine kıymak isteyenlere hiçbir söz söylememiş, kararı İzmir ve Ankara’da kurulan İstiklâl Mahkemelerine bırakmıştır.
İzmir suikast girişiminin başarısızlığa uğraması Gazi’ye karşı gelenlerin sonu olmuştur. İttihatçılık tasfiye (arıtma-ayıklama) edilmiştir. Zaten, bu olaydan önce ve sonra, Onun canına kıymayı kimsenin düşünmemiş olması, İzmir’deki tertibi hazırlayanların milletimizle hiçbir ilgisi olmadığını göstermektedir.
5. Serbest Cumhuriyet Fırkası Ve Menemen Olayı
Çok partili hayata geçişin ilk denemesi başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak 1925-1930 yılları arasında sağlanan huzur ortamının içinde ardarda büyük inkılâplar yapıldı.
Türkiye Cumhuriyeti TBMM tarafından yönetiliyordu. Meclis’te ise yalnız Cumhuriyet Halk Fırkası’nın milletvekilleri vardı. Bu hükümetin denetlenmesini önlüyor, eleştiri olmadığı için yapılan işlerin hesabını sorma imkânı bulunamıyordu.
1929 yılında Dünyada o güne kadar eşi görülmemiş boyutlarda bir ekonomik bunalım başlamıştı. Bu bunalımın içinde her devlet gibi Türkiye de girdi. Önemli sıkıntılar doğdu. Hükümetin denetlenmesi gerekti. Belki de yeni kadroların iktidara gelmesi sıkıntıları atlatmakta yararlı olurdu.
İşte bu durum, zaten demokrasi aşığı Atatürk’e yeni bir deneme yapmayı düşündürdü. Çok partili döneme geçmek için bir deneme daha yapılabilirdi.
Bu amaçla Atatürk, hiçbir otoriter önderden beklenmeyecek yeni bir girişimde bulundu. Demokrasiyi yeniden kurmak için çalışmalara başladı. Yakın arkadaşı Fethi (Okyar) Bey’le konuşarak yeni bir parti kurmaya özendirdi. Gerçi Atatürk, Cumhuriyet Halk Fırkasının başkanı idi. Ama bu işi fiilen yapmıyordu. Başbakan İsmet Paşa asıl görevi ile birlikte parti işlerinide yürütüyordu. Atatürk, Cumhurbaşkanı olarak her iki partinin de üstünde kalacağını bildirdi. O’na
güvenen Fethi Bey’de 12 Ağustos 1930’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü siyasal partisini kurdu:

Serbest Cumhuriyet Fırkası.
Serbest Fırka adıyla tarihe geçen bu parti, özellikle ekonomik görüşleri bakımından Cumhuriyet Halk Fırkasından ayrılıyordu.
Ama partinin kurulmasıyla laiklik ilkesinin memlekete henüz yeterince yerleşmediği anlaşıldı. Tıpkı, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası gibi, Serbest Fırka da rejime ve Atatürk’e karşı olanların sığındığı bir yuva oldu. Fethi Bey deneylerden geçmiş bir devlet adamı idi. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının getirdiği acı olayları düşündü ve 17 Kasım 1930’da partisini kapattı. Bir süre sonra çıkan Menemen Olayı, Fethi Bey’in kararının ne kadar doğru olduğunu gösterdi.
Serbest Fırka’nın kurulması ile şımaran gericiler Ege bölgesinde etkinliğe geçmişlerdi. Özellikle Nakşıbendi Tarikatı üyeleri halkı kışkırtıyorlardı. Bu tarikatten olan Derviş Mehmet adlı bir adam 23 Aralık 1930’da yanına aldığı birkaç kişi ile Menemen’de “din elden gitti, şeriat isteriz” çığlıklarıyla halkı kışkırtmaya başladı. Olayı duyan ve orada yedek subaylık hizmeti gören Kubilây adlı genç bir öğretmen, komutasındaki küçük birlikle hemen duruma el koydu. Kubilây, bir kaza olmaması için askerlerine tahta manevra fişekleri dağıtmıştı. Ateş etme emri verince mermiler etkisiz kaldı. Bunun üzerine Derviş Mehmet “din gücüne sahip olana mermi işlemez” diyerek Kubilây’ın üzerine saldırdı, adamlarıyla birlikte bu yiğit askerin başını, kör bir bağ bıçağı ile kesti, kesik başı bir sırığın üstüne geçirerek, sokaklarda gösteri yaptı.
Menemen Olayı duyulur duyulmaz, ordu kasabayı kuşattı. Çevrede sıkıyönetim ilan edildi. Suçlular yakalandı. Hemen kurulan askeri mahkeme, Menemen’de olaya karışanlara en ağır cezaları verdi ve gericiler böylece unutamayacakları bir ders aldılar.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması, Şeyh Sait Ayaklanması ile sonuçlanmıştı. Serbest Fırka, Atatürk’ün buyruğu ile kurulduğu halde gericilere Menemen Olayı’nı çıkartma cesaretini verdi. Atatürk, bu iki parti denemesinin olumsuz sonuçlar verdiğini, din adına cinayetler işlendiğini görünce, demokrasi ortamının henüz oluşmadığını anladı. Bir süre sonra İkinci Dünya Savaşı tehlikesinin belirmesi üzerine Atatürk’ün sağlığında artık çok partili sisteme geçme denemeleri yapılmadı.

KAYNAKLAR
1. NUTUK
(MUSTAFA KEMAL ATATÜRK)
2. TÜRKİYE CUMHURİYETİ İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK (M.E.B.YAYINLARI)
3. MEYDAN LAROUSSE
4. ANA BRITANNICA
5. TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ
(NERİMAN SERDARLAR / FAHRİYE ÇETİNKANAT)
6. VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ VIII
(M.E.B. YAYINLARI)

0 yorum :

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-