-

Kalkınmada nüfusun etkisi ve önemi nedir?

17 Eylül 2011 Cumartesi yazildi.
Sponsorlu Bağlantılar

Gelişmekte olan ülkelerin en başta önemli bir işgücüne sahip ihtiyaç duydukları bir gerçektir.Hatta bu iş gücü genç sağlıklı bir işgücüdür.Bu anlamda nüfusun kalkınmakta olan bir ülkeye olumlu katkıları olduğu görülmektedir.Nitekim ikinci dünya savaşı sonra yeniden kalkınmak için kolları sıvayan Almanya aynı problemi yaşamış bu sorununu emek yani iş gücü ithaliyle çözme yoluna gitmiştir.Kalkınma için ucuz verimli ve çok miktarda işgücüne sahip olmak gerekir.Bu da dolayısıyla fazla nüfüsa ihtiyaç duyulduğunun göstergesidir.Günümüzde Çin bu modelle büyüme yoluna gitmiştir.Madalyonun diğer yüzüne bakıldığında ise fazlca nüfusun beraberinde farklı problemler getirdiği bilinmektedir.

Ülkenin Kalkınmasında Nüfus Nasıl Bİr Etkiye Sahiptir?

Dünya iktisat tarihigeleneksel ve modern olarak iki bölüm halinde incelendiğinde ekonomikyapı ve nüfus arasındaki ilişkilerin farklılaştığı ve teknolojiye,sosyal ilişkilere, coğrafyaya, kültürel-dinsel yapılara koşut ola­rakdeğişik etkileşim biçimlerinde ortaya çıktığı görülmektedir. Gelenekselekonomilerde kapital/nüfus ve toprak/nüfus oranları, ulusal güvenliğinsağ­lanması ve sınırların korunması, dinsel inançlardan kaynaklanankaygılar, köleliğe kadar uzanan bir dünya görüşünün nüfus üzerindekietkisi söz konu­sudur.

Sanayi toplumlarında ise insan haklarıparadigmasının güçlenmesi ile birlikte insan unsuru bir sermaye olarakalgılanmış ve yukarı­daki unsurlar yerini yenilerine terk etmeyebaşlamışlardır. Moderntoplumlarda büyük kara ordularına gerek yoktur. Dünyadaki tüm topraklarsahiplerini bulmuş olduğundan toprak/nüfus oranı küçülmek­tedir vedolayısıyla ne nüfus artışı taraftar bulabilmekte, ne de yenitoprakla­rın üretime katılması ile ortaya çıkması beklenen Ricardiansüreç belirtmek­tedir. Bu nedenle, teknolojik gelişmeye paralel olarakgeleneksel ekonomile­rin hemen tümünde problem olan kentlerin veülkenin beslenebilmesi, dünya dış ticaretindeki dönüşüm nedeniyle(biraz da dış ticaret hadlerinin tarımsal ürün üreten ülkeler aleyhinedönmesi ile) farklı bağımlılık ilişkileri ile örgülenmiştir.http://turgutlu.org/Resim/Nufus.jpg

Sanayi Devrimi sonrasınagelinene değin Antik Yunan şehir ekono­milerinde, feodal Avrupa'da veOsmanlı ekonomisinde nüfus ve ekonomik yapı etkileşim içindeolmuşlardır. Teorisyenler bu ilişkiye tutarlı teorik açık­lamalargetirmeye başladıklarında artık iktisatçı için sorun pratik gelişmelereteorik bir açıklama getirebilmek şekline dönüşmüştür.
İktisat tarihindeki nüfushareketliğinin açıklanmasında geliştirilen ve kullanılan teori nüfusdönüşümü (Demographic Transition Theory) teorisidir. Bu teoriye görenüfus hareketliliği tarihsel süreçte dört temel aşamadan geçmiştir. İlkaşama yüksek doğum ve ölüm oranlarını, ikinci aşama ölüm oranlarındadüşüşü, üçüncü aşama doğum oranlarında düşüşü ve son aşama durağan birnüfusu oluşturmaktadır. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse NüfusunDönüşüm Teorisi, yüksek doğum ve yüksek ölüm oranları sonucun­danüfusun sabit kaldığı aşamadan, yüksek doğum ve düşük ölüm oranları iletemsil olunan hızlı nüfus artışı aşamasına, oradan da doğum ve ölümoranla­rının düşük olduğu yavaş nüfus artışı aşamasına gelinmesi olaraktanımlana­bilir. Bu dönüşüm, ifade edilen dört ayrı aşamadagerçekleşmektedir (Nafziger-Wayne 1997: 216-224).
Nüfus Dönüşüm Teorisi'ne görehem gelişmiş, hem de azgelişmiş uluslar bu aşamaları farklı zamandilimlerinde yaşamışlardır. Örneğin geliş­mişler kategorisine dahilolan Avrupa ülkeleri açısından bakıldığında ilk aşama 1800 öncesine,ikinci aşama 1800- 1860 dönemine, üçüncü aşama 1860-1980 arasına vedördüncü aşama 1980 sonrası döneme karşılık gelir­ken, azgelişmişuluslar için ilk aşama 1900 öncesine, ikinci aşama 1900­1950 arasına,üçüncü aşama 1980-2000 arasına karşılık gelmektedir. Dör­düncü aşamahenüz birçok azgelişmiş ülkede gözlenmemiştir (Nafziger­Wayne 1997:216-224). Ancak bu teorinin oluşmasında yol gösterici olan söz konusunüfus trendlerinin neden bu şekilde oluştuğu farklı bir araştırma­nınkonusudur.
C. Cipolla'ya göre hem ZiraatDevrimi'nde (MÖ. 10.000), hem de Sanayi Devrimi'nde (1750-1850) dünyanüfusunda bir patlama söz konusu­dur ve bunlar değişik niteliklergöstermektedir. Öncelikle devrimle yayıldık­ları için bunlar, dünyaölçüsünde yaygınlık kazanan değişmelerdir. İkinci olarak, bunlar sonderece yoğun ve büyük boyutlu değişmelerdir. Her iki devrimde de nüfusadeta kontrolden çıkmışçasına büyümüştür. Bu patlama­lar mevcut dengemekanizmasının artık işlememesinden doğmuş sayılabilir. Bozulan eskidenge yerine yenisi yerleşineeye kadar geçen zaman içinde, nüfuskontrolden çıkmış ve aşırı şekilde büyümüştür (CipolIa, 1980: 86).Ziraat Devrimi sonucunda nüfusun yerleşikleşmesi, fazla nüfusunbeslene­bilmesi için gerekli ürün fazlasının sağlandığı ve insanın doğaile olan ilişki­sinin farklı şekillerde geliştiği düşünülebilir.
Sanayi Devrimi ve nüfus ilişkisi sonraya bırakılmak üzere, Antik Yunan' a gelene değin dinsel etkiler altında kalan toplumların,nüfus artışını benimsedikleri ve nüfus ile ekonomi arasında doğrusalbir ilişki kuramadık­ları görülür. Musevilik çocuğu olmayan kadını horgören ve kadının kısırlı­ğının, talihin kadınlara musallat edebileceğibir zillet olarak değerlendirir­ken, İncil birinci nüfus artışınıdesteklemiştir. Protestanizmle birlikte bir değişiklik olmamış ve aynıdüşünce devam etmiştir. İslam Dini de fazla nüfusa bir sorun olarakbakma­mış ve değişik hadislerde nüfusun artması yolunda tavsiyelerdebulunulmuş­tur (Özoğuz, 1973: 50-51). Bunların pratikteki yansımasınüfusun öncekine oranla daha fazla artışını sağlamış olması olarakdüşünülebilir. Bunun top­lumlar üzerinde bir iktisadi baskı oluşturmamanedeni kapalı üretim tarzının söz konusu olduğu ekonomilerde,toprak/emek oranında, toprağın temel üretim faktörü olarak nüfustakiher artışa cevap vermesi ve insan ihtiyaçları­nın, talebinartarakçeşitlenmesine olanak vermeyecek derecede sınırlı olma­sındaaranmalıdır. Ticaretin ve yaygın mübadeleye izin verecek düzeydepazarın ve paranın bulunmayışı resmi tamamlamıştır.
Antik Yunan sitedevletlerinde nüfusun ekonomiye baskısı üretim yapılacak yeterlimiktarda toprak bulunmamasından (coğrafi zorlama) dolayı ortayaçıktığında imdada kolonizasyon ve dış ticaret yoluyla gereklimadde­leri sağlama yetişmiştir. Toprakların küçük ve verimsiz olması,bazı ailelerin çok küçük ve hatta bazılarının hiç toprağa sahipolmamaları sonucunda yük­selen sosyal tansiyon kolonizasyonuberaberinde getirdi (McKay-Hill vd., 2000: 113). Korent ve Atina gibiithal mallarına gittikçe daha bağımlı hale gelen siteler kolonilerdenaldıkları mallar-hammadde ler karşılığında mamul maddeler ihraç etmekyoluyla ayakta kalabilmişlerdir (Heaton, Cl, 1985: 25). Kimi zaman isefazla nüfus ana siteyi ve kolonileri korumak için gerekli görülmüştür.Fazla nüfusun baskısını azaltmada Eflatun, yeni siteler kurula­rakfazlalığın göçmen haline dönüştürülmesini isterken, Aristo Malthusyenbir tutumla mülkiyetin değil ama nüfusun sınırlandırılması gerektiğiüzerin­de durmuştur (Savaş, 1999: 47 ve 55
Roma İmparatorluğu savaşçıkarakterinin de gereği olarak hızlı bir nüfus büyümesi ve kölelerinüretimde kullanılmasına ek olarak ithalatçı ya­pısı ile karakterizeedilebilir. R. Cameron'a göre Roma Barışı (Pax Romana) döneminde tümimparatorluğun nüfusu 60 ile 100 milyon arasında değiş­mektedir. MarcusAurelius zamanındaki (MÖ. 180) nüfus Julius Ceasar (MÖ. 44) zamanındaiki katına ulaşmıştır. Bu artışın temelindeki dinamik, Roma Barışı'nınticaret yolları üzerinde sağladığı güvenliğe ek olarak Ro­ma'nın Afrikave Asya'daki verimli topraklar üzerindeki egemenliği olarakbelirtilebilir. Nüfus artışına koşut olarak zanaatkarların yaşamstandardı da yükselmiştir. Hatta C. Clark'a göre tipik bir özgür Romalızanaatkarın ger­çek ücreti 1850 İngiltere' sindeki bir işçinin ücretineyakın olmaktadır (Cameron, 1997: 39).
Roma'nın köleci üretimsistemi, savaşlar ve zirai üretim arasında sıkışan Romalı köylülerihızla tarım dışına irmekte, maliyetleri düşürmekte ve marjinal kölemaliyeti marjinal köle veriminden düşük olduğu sürece ekonomideki kölearzı artırılmaktaydı. Toprakların marjinal büyüklüğe u­laşması biryandan köle arzı kaynağının tükenmesi ile sonuçlanırken hızla yok olanküçük Romalı çiftçiler dışarıdan gelen tahılın rekabetine karşıko­yamamışlar, borçlanma yoluyla artan bağımlılık ilişkilerine ekolarak, devle­tin artan savunma ve ithalat maliyeti ekonomik yapınınbozulmasına neden olmuştur. Koloni sisteminin geliştirilip, Romalıvatandaşların ve kölelerin bir kimlik değişimine uğrayarak Ortaçağ'ınserfliğini oluşturmaları bilinen ama incelenmesi ayrı bir çalışmayıgerektirecek kadar da karmaşık bir süreç­tir (Güran, 1988: 20).
Roma İmparatorluğu'nunyıkılışından Ortaçağ'ın sonuna değin, nü­fus hareketlerininincelenmesi, nüfus ile ekonomik yapı arasındaki ilişkinin güçlenmeyebaşladığının belirtilerini taşımaktadır. Ortaçağ tarihçisi M. M. PostanOrtaçağ nüfus hareketlerini üç dönem içinde ele almaktadır. a) ErkenOrtaçağlarda nüfus aşağı yukarı kararlıdır. b) 10. ve ll. yüzyıldan 13.yüzyı­lın sonlarına doğru genelde artan bir nüfus söz konusudur. c) 14.yüzyıldan 16. yüzyıla kadar önce azalan, sonra dalgalanan ve 15.yüzyılın sonlarına doğru yükselme eğilimine giren bir nüfusgözlenmektedir. Burada önemli olan Postan'ın nüfus hareketleriniaçıklarken, nüfus değişmeleri ile genel olarak ekonomik gelişme, özelolarak da ticaretin genişlemesi ve gelişmesi arasında kurmak istediğineredeyse birebir ilişkidir (Üşür, 1992: 462). Pos­tan'ın Ortaçağ nüfushareketleri ve ekonomik yapı arasında kurmaya çalıştığı ilişkiyi H. J.Habakkuk ve D. North'da da bulmak olanaklıdır. Habakkuk'a göre 19.yüzyıl öncesi İngiliz tarihinde gözlemlenen fiyatlardaki, gelirdağı­lımındaki, yatırımlardaki, gerçek ücretlerdeki ve göçlerdeki uzundönemli hareketler nüfus artışındaki değişmeler tarafındanyönlendirilmiştir. Artan nüfus, yükselen fiyatlar, yükselen tarımsalkarlar, nüfusun çoğunluğu açısın­dan düşük gerçek gelirler, sanayininaleyhine dönen ticaret hadleri anlamına gelir (Üşür, 1992: 422). D.North ve R. Thomas'a göre de, nüfus artışı ticare­ti artırdı. Artanticaret ise bölgesel ve bölgelerarası pazarın kurulması koşul­larınıyarattı. Sonuçta büyüyen manor ekonomisinin büyüme sınırlarının sonunagelindiğinde ilkin manorda azalan verimler, ikincil olarak ise nüfu­sunmanor ekonomisi dışına çıkması gerçekleşti (North ve Thomas, 1971:791). North ve Thomas'a göre sonuçta, nüfus değişmesi dışsal bir faktörolarak toprak/emek oranını bozdu. Bozulan bu oran fiyatlar yoluylaekono­mideki temel değişimlerin nedeni oldu (North ve Thomas, 1971:782; Bkz. North ve Thomas, 1973). Nüfusun kendi dinamikleri ile artıpazalması ya­nında iklim değişimi, veba, yangınlar ve savaşlar gibidışsal faktörler altında da sayısal büyüklüğünün değişmesi, bu değişimsonucunda yine üretim ­tüketim-bölüşümde meydana gelen değişimlerinbunları izlemesi söz konusu olmaktadır. Nitekim artan nüfus, artantalep, artan ticaret, para ve pazar eko­nomisinin genişlemesi,kentleşmenin artması, yeni toplumsal sınıfların o­luşması ve kadimfeodal ilişkilerin bunlara kayıtsız kalmayarak çözülmeleri zincirlemebir etki ile feodalizmin sonunu hazırladı (Bkz. Lerner-Meacham vd., 1988: 379-380).
Osmanlı Devleti'nde isekuruluş dönemi olan 14. yüzyıldaki iktisadi durgunluk ortamındanüfusun, kıtlıklar, salgınlar ve savaşlar nedeniyle çok az olduğubilinmektedir. Bunun en önemli göstergesi mal fiyatlarındakidü­şüklüktür. Zira üretimde bir artışı gerektiren hiçbir gelişmeninolmadığını bildiğimiz bu dönemde nüfus ve dolayısıyla talep, yukarıdabelirtilen neden­[erden dolayı toplam arzın çok gerisindeydi. Bunedenle 14. yüzyılda Anadolunüfusunun 4-5 milyon dolayında olduğutahmin edilebilir (Tabakoğlu, 2000: 138). 1500'lü yıllar için F.Braudel ve Ö. L. Barkan'ın hesaplamaları­na göre bugünkü Türkiyesınırlarında 12-13 milyon insan yaşamaktadır. Barkan'a göre 16.yüzyılın sonlarına doğru ise devletin sahip olduğu bütün topraklardanüfus en azından 30-35 milyona ulaşmış olmalıdır. Braudel'in ise aynıyıllar bağlamında ileri sürmüş olduğu rakam 16 milyondur. Bu nedenleBraudel' e göre Barkan' ın tahminleri biraz iyimser tahminler olarakdikkati çekmektedir (Tabakoğlu, 2000: 139). 17. ve 18. yüzyıllar içinyeterli veriler bulunmamakla birlikte yalnızca Anadolu'da erkeklerinsayıldığı bir sayımda nüfus 7-7,5 milyon dolayında çıkmıştır. 1844'dekibir sayımda ise tüm ülkenin 36 milyon dolayında, yalnızca Anadolu'nun11 milyon dolayın­da olduğu bulunmuştur. Bütün bunlardan çıkan sonuç16. ve 20. yüzyıllar arasında Osmanlı nüfusunun durağan bir nitelikgöstermesidir (Tabakoğlu, 2000: 141). Bu durağanlığın nedeni özellikle1683 sonrasında başlayan Os­manlı toprak kayıpları ve gelenekselekonomilerde nüfusun bir kısmının biraz da Osmanlının uygulamış olduğusürgün politikası sonucundaki hare­ketliliğine bağlanabilir. H. İnalcıkimparatorluğun nüfus hareketliliğini, Os­manlının reayaya malikaygılarla da verdiği önem sonucunda kendi toprakla­rına yerleşilmesineizin verdiği, doğudan batıya sürekli bir göç hareketinin imparatorluknüfusunu karakterize edebileceği ve bunun zaman zaman so­runlara yolaçtığı, merkezi otoritenin gerek gördüğü durumlarda sürgünpoli­tikasının uygulandığı, ve yine zaman zaman baş gösteren isyanlarınnüfus üzerinde olumsuz baskılarının olduğu şeklinde nitelendirmektedir(İnalcık, 2000: 68-69).

Sanayi Devrimi dönemi Avrupanüfusu hızlı bir artış ve yaşam stan­dartlarında yükselme ilenitelenmektedir (Bkz. Deane, 1994: 17-32 ve 226). Avrupa nüfusu 1750'den 1950 yılına kadarki 200 yıllık sürede yaklaşık 240 milyondan 1milyara yükselirken aynı dönemde dünya nüfusu 900 milyon­dan 3 milyardolaylarına yükselmiştir (McKay-Hill vd, 2000: 846).
J. Habakkuk'a göre Avrupa'daSanayi Devrimi'nden önce uzun bir müddet nüfus, gerek doğum oranı vegerekse ölüm oranı yüksek olmakla birlikte gayet istikrarlıydı. Kabadoğum oranı ile ölüm oranı binde 30 dola­yındaydı. Doğum oranındakifazlalık, istisnai durumlarda harp, salgın hasta­lık ve kıtlıktanmeydana gelen ölümleri karşılamaktaydı. 18. yüzyılın sonun_ da ve 19.yüzyılın başında iktisadi kalkınma hızlanınca, bu ilkel istikrar, buendüstri öncesi denge, ölüm oranında bir değişme sonucunda bozulmuştur(Habakkuk, 1966: 15). Ancak yine de Habakkuk'a göre söz konusudönem­deki nüfus artışını yalnızca sanayileşme ile açıklamak olanaklıdeğildir. Ni­tekim tüm Avrupa'da sanayileşme sürecine girilmezden öncede başka fak­törlerden dolayı nüfusun artışı ile karşı karşıyakalınmaktaydı. Endüstrileş­mede pek ileri gidemeyen Avrupa ülkelerindebile, hızlı nüfus artışını des­tekleyen kuvvetler vardı ve meydanagelen artış karşısında artış oranına gem vurmaya çalışan karşıkuvvetler ortaya çıktı. Bu kuvvetler, endüstrileşmiş toplumlarda da,ilk aşamada, endüstrileşmenin nüfus artışını teşvik edici nitelikleri,sonraki safhalarında ise kontrol edici nitelikleri olarak hareketegeçtiler (Habakkuk, 1966: 18-19).

0 yorum :

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.

-