Birinci Iktisat Kongresinin düzenlendigi 17 Subat 1923 tarihinde, Kurtulus Savasindan galip olarak çikan Türkiye, iktisadi açidan Osmanli Imparatorlugundan devraldigi "Duyunu Umumiye" ile karsi karsiya kalan, halkin büyük çogunlugu fakir ve egitimsiz, sanayi kuruluslari yok denecek kadar az ve sermaye birikiminden yoksun, geri kalmis bir ülke konumundaydi. Bu Kongrenin ortaya konulan fikirler açisindan o dönemin Türkiye ekonomisini yeniden insa etmede büyük katkilari olmustur.
1981 yilinda düzenlenen Ikinci Izmir Iktisat Kongresi ise, iktisadi ve siyasi bunalimlarin gözlendigi, iktisadi olarak içe dönük sanayilesmenin yarattigi bunalimlarin biriktigi ve hemen ardindan bu alanlarda büyük degisimlerin gözlendigi bir dönemde düzenlenmistir.
21. yüzyila girmekte olan dünyada gözlenen siyasi ve teknolojik degisim rüzgarlari içerisinde, 1992 yilinda düzenlenen Üçüncü Izmir Iktisat Kongresi, bu degisim ortasinda olan ve cografi açidan etrafinda siyasi çalkalanmalarin gözlendigi Türkiye için, iktisadi açidan gelecek yüzyila hazirlanmada, hedefleri belirlemede, kamu ve özel kesimin fikirlerini ortaya koymada önemli bir yere önemli bir yere sahiptir.
Birinci Dünya Savasindan 5 yil sonra, dünyanin kendine bir düzen vermeye çalistigi uluslararasi konjonktürde toplanan Birinci Iktisat Kongresi, daha çok içerdeki dengeleri tesis etmeye ve iktisadi yapiyi olusturmaya yönelikti.
Kongrede sanayici, tüccar, çiftçi, isçi "murahhaslarinin" oldukça çekismeli ve kulisli bir çalisma ortamindan sonra, ana sektörler itibariyle belirlenen "Misak-i Iktisadi Esaslari" basligi altinda bütünlesmeleri, bir ittifak arayisinin kaniti olarak sayilabilir. Bu çerçevede, Kongre kapsami içinde siyasi bagimsizligin iktisadi bagimsizlikla birlestirilmesi ve Türk girisimcisinin güçlendirilmesi en temel hedeflerdi.
Kongrede milliyetçi ve liberal politikalarin temelleri benimsenmisti. Gerçekten, 1923-29 dönemi tüm dünyada görüldügü gibi liberal politikalarin uygulandigi bir dönem olmustur. Bunun nedeni, uygulanan politikalarin, özel girisim öncülügünde ve disa açik bir ekonomik yapi içinde gelismesiydi. Disa açik politikalarin benimsenmesinin bir diger nedeni ise Lozan Antlasmasinin iktisadi hükümleriydi. Antlasmanin eki olan ticaret sözlesmesi, 1916 yilinda Osmanli gümrük tarifelerinin bes yil daha yürürlükte kalmasini ve yeni yasaklar getirilmemesini öngörüyordu. Bu nedenle, 1929 yilina kadar gümrük tarifelerinde artislar gerçeklestirilememistir.
1923-29 yillari arasinda devlet özel girisimi tesvik etmek için yogun çaba harcamistir. Bu amaçla yapilanlarin basinda, devlet tekelleri kurularak daha sonra bunlarin isletmesini özel sektöre devretmek gelmektedir.
Ayrica, bu dönemde, milli sanayii gelistirmek için Tesvik-i Sanayi Kanunu ile birlikte çesitli hammaddelerin ithalatini kolaylastiran gümrük tedbirleri alinmistir. Milli bankalar kurularak (Is Bankasi, Tütüncüler Bankasi ve Sanayi ve Maadin Bankasi), Istanbul ticaret ve tahil borsasi açilmistir. Bu dönemde anonim sirketlerin kurulmalari da kolaylastirilmistir. Madenler ve sigara üretimi devletlestirilerek milli üretime dönük bir biçimde isletilmeye baslanmis, seker fabrikalari için tesvik kanunu çikartilmistir. Ancak, bu dönemde, devletin en az düzeydeki müdahaleci tutumuna ragmen, özel sektör istenilen gelismeyi saglayamamistir.
Tüm dünyayi iktisadi açidan büyük bir çikmaza sokan 1929 dünya iktisat bunalimi ise liberal iktisat politikalarini izleyen ülkemizi de etkilemistir. Bu dönemde, Türk parasinin degerinin düsmesi sonucu, tarim ürünlerimizin dünya piyasalarinda fiyatlari düsmüstür. 1924-1929 döneminde GSMH yilda ortalama yüzde 10,9, sinai üretim ise yüzde 8,5 oraninda artis kaydetmistir. Bu sonuç, üretim kapasitesine yapilan ilavelerden çok, geçmiste meydana gelen kapasite bosluklarinin kullanilmasinin bir sonucudur. Bu dönemde tarimsal üretimde görülen hizli artis ise, aktif nüfusun savas sonrasinda topragina geri dönmesinden kaynaklanmistir.
1930 yilindan sonra tüm dünyada, devletçi, müdahaleci ve korumaci politikalara yönelinmeye baslanmistir. Türkiye de bu dogrultuda hareket ederek, bunalimdan çikmak ve iktisadi genislemeyi saglamak amaciyla çesitli tedbirler almistir. Öncelikle, 1930 yilinda Merkez Bankasi kurulmus ve Türk Parasini Koruma Kanunu TBMM'de kabul edilmistir. 1931 yilinda ise ithalata kota konulmasi ve ihracatin denetlenmesi hakkinda çikan kanunla korumaciligin ilk adimlari atilmistir. Yine ayni yil, Sanayi Kongresi düzenlenmis, bunu takiben, 1932 yilinda iktisadi hayatta devletin denetimini artiran bir dizi kanun çikarilmistir. 1933 yilinda ise, Sümerbank'in kurulmasi ve Mevduati Koruma Kanunu ile Ödünç Para Verme Isleri Kanunlarinin kabul edilmeleri baslica iktisadi olaylardir. Devlet bu tarihte ilk defa faiz oranlarini belirlemeye baslamistir.
Devletin iktisadi hayata girisi, dogrudan dogruya devlet isletmeciligine baslamasi, 1934-1938 yillari arasinda uygulanan Birinci Bes Yillik Sanayi Plani ile baslamaktadir. Bu plan döneminde, öncelikle, büyük kismi yabancilarin elinde bulunan demiryollari, Tramvay, Tünel Sirketi, Zonguldak Kömür Sirketi, Izmir Telefon Sirketi millilestirilmis ve kamulastirilmistir.
Birinci Bes Yillik Sanayi Plani döneminde toprak reformu yapilarak tarima tesvik saglanmis ayrica hammaddesi yurtiçinde bulunan mallari isleyecek sanayi kuruluslari ile devletçe finanse edilmesi mümkün olan kuruluslarin kurulmasina öncelik verilmistir.
Birinci Bes Yillik Sanayi Planinin basarili uygulamasi ve hedeflere ulasilmasi üzerine 1938 yilinda Ikinci Bes Yillik Sanayi Plani hazirlanmistir. Bu planin uygulanacagi yillarda II. Dünya Savasinin baslamis olmasi devletin savas ekonomisine uygun bazi tedbirler almasina yol açmistir.
II. Dünya Savasi dönemine, olasi bir tehlikeye karsi savas ekonomisi uygulanmistir. Bu çerçevede, hükümete, olaganüstü kosullarda fiyat saptama, özel isletmelere el koyma, zorunlu çalistirma gibi araçlarla, ekonomiye dogrudan müdahele yetkisi veren 1940 Milli Koruma Kanunu ile, devlet gelirlerini artirmak için Varlik Vergisi Kanunu çikarilmistir. Varlik Vergisi Kanunu 1942 yilinda gördügü yogun tepkiler nedeniyle yürürlükten kaldirilmistir.
Savasin bitmesi ve tüm dünyada liberal politikalarin etkin olmaya baslamasiyla birlikte Türkiye'de de bazi degisiklikler olmaya baslamistir. Çok partili sisteme geçisle birlikte baslayan liberal akim, 1945-1950 yillari arasinda, Türk ekonomisinde devlet müdahaleciliginin belirli sinirlar içinde tutulmasi ve daha liberal bir ekonomi uygulanmasi yolundaki girisimleri ön plana çikarmistir.
1946 yilinda yapilan devalüasyon ile TL'nin degeri yüzde 53,6 oraninda düsürülerek 1 Amerikan Dolar karsiligi 2,80 TL olarak kur sabitlenmistir. Bu dönemde yapilan devalüasyonun nedeni, savas sonrasi uluslararasi fiyat düzeylerine ve yeni ekonomi politikalarina uyum saglayarak ihracati artirmaktir. Ancak, bu devalüasyon istenilen sonuçlari vermemis, ithalattaki asiri artislar, birikmis olan döviz rezervleri ve daha sonra dis yardimlarla finanse edilerek 1953 yilina kadar sürmüstür.
Türk ekonomisini dar kaliplardan ve kisir kaynaklardan kurtarmak için 1947 yilinda liberal karakterde bir Kalkinma Plani (1948-1952) hazirlanmistir. Bu planda özel kesime büyük önem verilmistir. Planin 1948-1952 dönemi için öngördügü toplam harcama miktarinda en büyük payi yüzde 44 ile ulastirma almistir. Bu dönemde ulastirma sektöründe agirlik verilen kesim demiryollarindan ziyade karayollari olmustur.
Tarim ve tüketim mallari sanayine önem veren, özel girisimin öncülügünü savunan ve dis ticaret ile kambiyo rejimlerinde serbestlesmeyi öngören bu stratejiler, 1947 yilinda üye olunan IMF ve Dünya Bankasi gibi kuruluslarin görüsleriyle de uyumlu idi. Yine de, 1947 yilindan itibaren askeri ve 1948 yilindan itibaren ekonomik yardimlar alan Türkiye'nin 1945-1950 yillari arasinda reel GSMH'sinde istenilen büyüme saglanamamistir.
1950-1953 döneminde gerek tarimda gerekse sanayilesmede önemli gelismeler saglanmistir. Tarimin makinelesmesi, kredi imkanlari ve tarim için belirlenen yüksek fiyat politikasi ile birlikte iklimin elverisli olmasi, bu dönemde tarim üretimini artirmistir. Ayni zamanda, yabanci sermaye girisini kolaylastirici uygulamalar, para arzinin artirilmasi, ithalatin sinirlandirilmasi ve dis krediler ile yardimlar sayesinde de hizli bir gelisme gözlenmistir. Bu dönemde, büyük kamu yatirimlarina agirlik verilmistir.
1954'den sonra plansiz yatirimlarin yapilmasi nedeniyle artan ithalatin finansmaninda, dis yardimlara paralel olarak döviz rezervlerinin kullanilmasi sonucu zorluklarla karsilasilmistir. Dis ticaret hadleri aleyhimize gelisirken, fiyatlarin hizla artmasi ile birlikte ekonomik büyüme geçen dört yila göre ayni oranda olmamistir.
Bankalarin tarim ve sanayi sektörüne açtigi kredilerin yükseltilmesi yaninda plansiz yatirimlarin yapilmasi ve 1956 yilinda Milli Koruma Kanunu'nun yeniden yürürlüge konulmasi sonucunda, fiyatlar üzerinde suni bir baski yaratilmis, enflasyon körüklenmistir.
1958 yilinda tekrar ekonomik istikrari saglamak için siki para ve maliye politikalari ve ihracati tesvik tedbirleri gibi bir takim ekonomik tedbirler alindiysa da enflasyonist gidis önlenememistir.
Bu ekonomik kosullarda, siyasi bunalimla birlikte 1960 yilinda yeni bir Anayasa hazirlanarak, uzun vadeli bir ekonomik planin yapilmasi çalismalarina yeniden baslanmistir. Bunun için ilk önce 1960 yilinda Devlet Planlama Teskilati kurulmustur. Ayrica, 1958 yilinda alinan istikrar önlemleri, 27 Mayis 1960'dan sonra eskisinden daha siki bir biçimde uygulanmaya devam etmistir. 1962 yilinda ise, bir yil süreli bir plan hazirlanmis ve planin basarili olmasi üzerine, bundan sonra, bes yillik planlar hazirlanmaya baslanmistir.
1963-1967 yillari arasindaki Birinci Bes Yillik Kalkinma Plani ile 1968-1972 yillarini kapsayan Ikinci Bes Yillik Kalkinma Plani ekonomik ve siyasi bunalimlarin sonunda istikrarli bir büyüme hizi ve kalkinma saglanmasi amaciyla 15 yillik bir perspektif içinde hazirlanmistir. Bu iki dönem içinde 10 adet yillik program da uygulanmistir. Bu 15 yillik perspektif içinde baslica hedefler söyle siralanabilir:
- Yilda yüzde 7'lik bir büyüme saglanmasi,
- Istihdam sorunun çözümlenmesi,
- Dis ödemeler dengesinin saglikli bir yapiya kavusturulmasi,
- Her alanda yeterli sayida ve üstün nitelikli bilim adami ve teknik eleman yetistirilmesi,
- Bu hedeflerin sosyal adalet ilkesiyle uyumlu bir biçimde saglanmasi.
Bu hedefler çerçevesinde ele alinan Birinci Bes Yillik Kalkinma Planinin yürürlüge konulmasiyla, ithal ikameci sanayilesme de yeni bir evreye girmistir. Siki maliye ve para politikalari, kaynaklarin tam olarak kullanilmasina ve en iyi biçimde tahsisine engel olan enflasyonist ve deflasyonist egilimlerin gelismesini önleyecek biçimde tespit edilmistir. Kamu yatirimlarinin, vergiler, kamu tesebbüslerinin yaratacagi fonlar ve dis alemden saglanacak kaynaklar gibi gerçek tasarruflarla finanse edilmesi öngörülmüstür. Ayrica, para ve kredi politikalari, özel sektör yatirimlarinin gerçek kisi ve kurum tasarruflari ile finansmanini mümkün kilacak biçimde tespit edilmistir.
Bu planin öngördügü dönem sonunda Türk ekonomisinde su gelismeler olmustur: Sanayi için yillik yüzde 12,3 gelisme hizi öngörülmüs, bu oran yüzde 10,6 olarak gerçeklesmistir. Dis finansman kaynaklarinin hedeflenen ölçüde saglanamamis olmasi ve tarim kesiminin gelisiminin büyük ölçüde hava sartlarina bagli bulunmasi nedeniyle yüzde 7'lik büyüme hizina ulasilamamis, yilda ortalama yüzde 6,5 oraninda büyüme gerçeklestirilmistir.
Toplam yatirimlarin GSMH içindeki payi baslangiç yili olan 1963'te yüzde 18'e yükselmistir. Kamu gelirleri artmis olmakla birlikte öngörülen seviyeye ulasilamamis; bu da kamu harcamalarinin kisilmasi sonucunu dogurmustur. Ödemeler dengesi açigi ise, ihracatin düsünülen seviyenin üstünde gerçeklesmesi nedeniyle plan hedefinin altinda kalmistir.
Bu plan döneminde yatirimlari ve ihracati tesvik amaciyla bazi kanunlar çikarilmistir. Yatirimlari tesvik amaciyla Gelir Vergisi Kanununa eklenen bazi maddelerle kalkinmada öncelikli yörelerde daha yüksek oranlarda yatirim indirimi uygulamasina baslanmis ve Vergi Usul Kanununa eklenen bir madde ile hizlandirilmis amortisman yöntemine geçilmistir. Yatirimlarda kullanilacak hammadelerin ithalatini kolaylastirici gümrük indirimleri gibi kolayliklar saglanmistir. Ihracati tesvik için ise, ihracatta vergi iadesi uygulamasi baslatilmistir.
1968-1972 yillari arasinda uygulamasi gerçeklestirilen Ikinci Bes Yillik Kalkinma Planini birinci plandan farki çok kesimli olmasidir. Tarim, madencilik, imalat sanayi, insaat, hizmetler ve kamu kesimi tek tek ele alinirken, plan ulusal ve uluslararasi kesim olmak üzere ikiye ayrilmistir. Bu planin amaci, Türk ekonomisinde hizli bir gelisme saglamak ve bu gelismeyi sürekli hale getirmektir. Ayrica, bu planin birinci plandan farkli olarak sanayi sektörüne özel bir önem verdigi görülmektedir. Ikinci Bes Yillik Kalkinma Planinda sanayi sektörü, ekonomik büyüme için "sürükleyici sektör" konumuna geçmektedir.
Bu plan döneminde, bir taraftan "ithalat" yerine "yerli üretim" ikame edilirken, diger taraftan "ara mallar" üretimi önem kazanmistir. Ayrica, vergi iadesi, döviz tahsislerine öncelik taninmasi gibi ihracat tesviklerine önem verilmis, ihracatçi birlikleri kurulmustur.
Birinci ve ikinci planda öngörülen kalkinma hizlari esit olmakla birlikte, Birinci Planda hizmetler kesimi için öngörülen kalkinma hizi yüzde 7,2'den yüzde 6,8'e indirilmistir. Her iki planda temel sektörlerin paylari öngörülen yönde gelismekle birlikte beklenenden daha düsük seviyede olmustur. Yatirimlarin sektörlere dagilimina baktigimizda, ikinci planin imalat sanayi, ulastirma ve turizm yatirimlarina agirlik verdigi görülmektedir.
Üçüncü Bes Yillik Kalkinma Plani 1973-1977 yillarini kapsamakta ve onbes yillik uzun dönemli bir perspektifin üçüncü kismini olusturmaktadir. Türkiye ile AT arasinda 1963 yilinda imzalanan Ortaklik Anlasmasinin 1 Ocak 1973 yilinda kanuni olarak yürürlüge girmesi ile birlikte gümrük indirimlerinin gerçeklesmesi ve geçen on yillik dönem içinde ulasilan sonuçlar ve karsilasilan sorunlar, özellikle sanayide hedeflenen artis hizinin gerçeklestirilememesi, belirli bir yapisal degisikligi zorunlu kilmistir. Bu yüzden plan onbes yillik bir perspektif içerisinde degil, yeniden hazirlanan ve 22 yili kapsayan yeni bir stratejinin ilk dilimi olarak hazirlanmistir.
1973-1995 yillarini kapsayan bu yeni stratejiyle ulasilmak istenen baslica hedefler sunlardir:
-GSMH'nin yilda ortalama yüzde 9 dolayinda artmasi,
- Sanayinin milli gelir içindeki payinin yüzde 23'ten yüzde 40'a çikarilmasi, buna karsilik tarim kesiminin payinin yüzde 28'den yüzde 10'a indirilmesi,
- Toplam çalisanlar içinde sanayi kesiminin payinin yüzde 11'den yüzde 22'ye yükseltilmesi, tarim kesiminin payinin ise yüzde 60'tan yüzde 20'ye düsürülmesi.
Üçüncü Bes Yillik Kalkinma Plan döneminin belirgin niteliklerinden birisi, basta altyapi olmak üzere, ekonominin darbogazlara girmesidir. Bunun temelinde 1960-1973 döneminde kesintisiz büyümeyi saglayan ithal ikameci stratejilerin bulundugu görülmektedir. Ithal ikameci politikalar dayaniksiz tüketim mallarina (islenmis gida ürünleri, tekstil gibi) yönelik oldugu sürece büyüme devam etmis, fakat 1960'larin ortalarindan itibaren ithal ikameci politikalar dayanikli tüketim mallari (tasitlar, beyaz esya...) ve ara mallar (çelik, rafine edilmis ürünler, petrokimya ürünleri...) hedef alindiginda elde edilen sonuçlar tatmin edici olmaktan uzak kalmistir. Sinirli iç piyasa ve ihracata yönelmedeki yetersizlik, sermaye yogunlugu daha yüksek yatirimlardaki artis ve sinirli kapasite kullanimlari, büyüme hizinin sürdürülmesini gittikçe daha yüksek maliyetli hale getirmistir. 1973-1974 yillari arasinda dört katina çikan petrol fiyatlari Türkiye'yi derinden etkilemistir. Ardarda gelen hükümetler, birinci petrol sokundan önce yavaslama egilimine giren ekonomik büyüme hizini artirmak için, en azindan baslangiçta, genisletici politikalar izlemislerdir. Kamu sektörü yatirimlari hizla büyümüstür. Ancak, ayni dönemde tüketim sinirlanamadigindan, bu politika, reel olarak yüzde 8 gibi bir büyüme saglanmasina ragmen istikrarsizliga sebep olmustur.
1970'lerin sonuna dogru ulusal tasarruflar ve yatirimlar arasindaki uçurum genislemistir. Ithalat, durgun ihracat karsisinda hizla büyümüstür. Kamu Iktisadi Tesebbüslerinin dengesi çarpici bir sekilde bozulmustur. Bunun sonucunda bütçe açigi büyümüs ve enflasyonda hizli bir artis olmustur. Cari islemler dengesi önemli ölçüde açik vermistir. Bu açik, 1977'de GSMH'nin yüzde 8'ine ve döviz gelirlerinin yüzde 92'sine ulasmistir. Bu açiklar özel yabanci sermaye ve rezervlerle finanse edilmistir. Fakat bu finansman sekli, dis borçlarin artmasi, borçlanma yapisinin bozulmasi ve konvertibl döviz rezervlerinin azalmasi seklinde üç alanda kötülesmeye neden olmustur. Bu ekonomik dengesizlikler sonucunda 24 Ocak 1980 Ekonomik Istikrar Kararlari alinmistir.
1980-1982 Yillari Arasinda Türkiye Ekonomisi:
Sözkonusu istikrar programi ile, ihracatin ve döviz gelirlerinin artirilmasi, enflasyonun kontrol altina alinmasi ve ekonominin disa açilarak uluslararasi rekabet ortamina uygun dinamik bir yapiya kavusturulmasi amaçlanmistir.
Istikrar Programi ile öngörülen baslica tedbirler sunlardir.
- Döviz gelirlerini artirici tedbirler,
- Ithalatin libere edilmesine yönelik tedbirler,
- Fiyat olusumu ile ilgili tedbirler,
- Yabanci sermaye ile ilgili tedbirler,
- Idari tedbirler,
- Para politikasi ile ilgili tedbirler.
Döviz Gelirlerini Artirici Tedbirler
24 Ocak 1980 tarihinde, Türk Lirasi dolar karsisinda yaklasik yüzde 49 oraninda devalüe edilerek dolar kuru 47 TL'den 70 TL'ye çikarilmistir. 1 Temmuz 1981'den sonra ise günlük kur ayarlamalarina baslanmistir.
Ihraç ürünlerimize dis pazarlarda rekabet gücü kazandirilmasi ve ihracatta sanayi mamüllerinin payinin artirilmasi amaciyla, yeni tesvikler uygulamaya konmustur. Bu çerçevede ihracatta vergi iadesi sistemi yeniden gözden geçirilmistir. Ihracatçilarin döviz tutma yetkisi (kazandiklari dövizin yüzde 50'sini kendileri ya da diger üreticilerin girdi ithalatinda kullanma olanagi) kapsami genisletilmistir. Ihracata yönelik üretimde kullanilacak girdilerin ithalati gümrük vergisinden muaf tutulmustur. T.C. Merkez Bankasi nezdinde "Ihracati Tesvik Fonu" kurulmus, tesvik belgesi alan ihracatçilara bu fondan kredi saglanmistir. Ticari bankalarin kredilerinin yüzde 15'ini sinai ürün ihracatinda kullanmalari zorunlulugu getirilmistir. Ihracatta kullanilmak üzere yurtdisindan getirilen prefinansman dövizlerine, döviz cinslerine göre "Libor" faiz oranlari ve azami yüzde 1,25'e kadar "faiz farki (spread)" verilebilmesine olanak saglanmistir. Ayrica ihracatin artirilmasi amaciyla serbest bölge, gümrüksüz antrepo kurulmasi ve islemlerin kolaylastirilmasi yönünde önlemler alinmistir.
Bu uygulamalar sonucunda ihracat gerek döviz getirisi açisindan gerekse miktar açisindan üç yilda iki katina yakin artmis, ihracatin GSMH içindeki payi 1979'da yüzde 4,1'den 1982'de yüzde 10,5'e yükselmistir.
Ithalatin Libere Edilmesine Yönelik Tedbirler
Ithalatta alinan damga vergisinin orani yüzde 25'den yüzde 1'e indirilmistir. 1981 yilinda "Tahsisli Ithal Mallari Listesi" uygulamadan kaldirilmis, I ve II sayili Liberasyon Listelerinin kapsami genisletilmistir. Ithalatta alinan teminat oranlari düsürülmüs ve tahsili konusunda bazi kolayliklar saglanmistir. Liberasyon listelerinden ithalatçilarin 20 bin dolara, sanayicilerin 40 bin dolara, imalatçi-ihracatçilarin ise 10 bin dolara kadar olan taleplerinin, ithal müsadesi düzenlenmeksizin, dogrudan yetkili bankalara yapilmasina ve transferlerin de bu bankalarca yerine getirilmesine imkan saglanmistir.
Fiyat Olusumuna Iliskin Tedbirler
24 Ocak kararlarinin en önemli ve belirleyici ögelerinden biri fiyat politikalarinin piyasa kosullarinda belirlenmesidir. Bu çerçevede fiyat denetimi ile ilgili komisyonun görevine son verilmistir. Kamu kesiminin ürettigi mal ve hizmetlerin fiyati yüzde 100-400 arasinda artirilarak, temel mallarin kapsami sinirlanmistir. Gübre, kömür, elektrik, demir ve denizyolu "yük" tasimaciligi disinda kalan tüm mal ve hizmetlerin fiyatinin ilgili kamu kurulusu tarafindan serbestçe saptanabilmesine imkan taninmistir.
Istikrar programinda iç pazarin rekabete açilmasinin gerekliligi belirtilmistir. Programin belirleyici özelliklerinden biri de isgücü ve sermaye gibi temel üretim faktörlerinin fiyatinin piyasa kosullarina göre belirlenmesidir. Ücretler, istikrar programinin uygulandigi ilk iki yilda gerilemistir.
Yabanci Sermaye ile Ilgili Tedbirler
Yabanci sermaye girisini özendirmek amaciyla ise yönetimsel ve yasal düzenlemelere gidilmistir. Yabanci Sermayeyi Tesvik Karari (6224 sayili) ve Çerçeve Kararnamesi dogrultusunda daha sonra çikarilan kararlarla yabanci sermaye tesvik edilmistir. 1980'de 97 milyon dolar olan yabanci sermaye girisi izni, 1981 yilinda 337 milyon dolara yükselmistir.
Para Politikasi ile Ilgili Tedbirler
Faiz oranlarinin piyasa kosullarina birakilmasi ile faiz oranlari hizla artmis, 1 Temmuz 1980 tarihinden sonra kredi faizleri ile vadeli tasarruf mevduati faizleri tümüyle serbest birakilmistir.
24 Ocak Istikrar programinda hedeflendigi gibi para arzi artis orani ilk üç yilda giderek azaltilmistir. Bunda Merkez Bankasi kredilerinin önceki yillara oranla daha az kullanilmasi etkili olmustur. Bankalar sistemi araciligi ile kaynak yaratilmaya baslanmasiyla kamu kesimi yerini özel sektöre birakmaya baslamistir.
GSMH içerisinde kamu harcamalarinin orani yüzde 27-28'den, yüzde 20-21 dolayina inmis, kamu gelirlerinin GSMH'ya orani da vergi düzenlemeleri sonucu yüzde 18 dolayina yükselmistir. 1 Ocak 1981'de yürürlüge giren yeni vergi düzenlemeleriyle gelir dilimleri yeniden düzenlenerek ücretli kesim üzerindeki vergi yükü azaltilmistir. Sermaye ortakliklari, kooperatifler ve vakif gibi kuruluslardan alinan vergilerde de yeni düzenlemeler yapilarak ortakliklarin pay sahiplerine dagittiklari karlar üzerinden alinan vergi oranlari azaltilmistir. Ihracata yönelik mal ve hizmetleri üretenler ve ihracatçilar için özel istisna ve bagisikliklar getirilmistir. Ek olarak, tasinmaz mal alim-satimiyla, dayanikli tüketim mallarinin alim-satim vergisi ve yillik vergiler artirilmistir.
1983-1987 Yillari Arasinda TürkiyeEkonomisi:
1984 yilinda, kur politikalarinda esneklik saglanmistir. Bankalarin, alis ve satis kurlarinin, T.C. Merkez Bankasi'nca günlük olarak belirlenen esas kurun dövizlerde yüzde 6, efektiflerde ise yüzde 8 altinda veya üstünde belirlenmesine izin verilmis, ancak döviz alis ve satis kurlari arasindaki farkin yüzde 2'yi asmamasi sart kosulmustur. 1985 yili Haziran ayinda ise, bankalar kur tespiti konusunda tamamen serbest birakilmistir. Ancak, 1986 yili baslarinda bu serbesti daraltilmis ve bankalar tarafindan belirlenecek kurlarin T.C Merkez Bankasi kurlarinin yüzde 1 altinda ya da üstünde olmasi öngörülmüstür. 1986 yilinin sonlarina dogru kur belirleme sistemi yeniden gözden geçirilmis ve bankalarin, döviz satis kurunda T.C. Merkez Bankasi kurunu asmamak kosuluyla, döviz alis kurlarini sebestçe belirleyebilecekleri açiklanmistir.
Türkiye, 1985 yilinda GATT'in Sübvansiyon Kodu Anlasmasini imzalamis ve bu anlasma geregince de ihracatta dogrudan tesviklerin azaltilmasina baslanmistir. Ihracatta vergi iadesi oranlari kademeli olarak indirilmeye baslanmis ve 1989 yilinda vergi iadesi sistemine son verilmistir. 1984 yilinda "Kaynak Kullanimini Destekleme Fonu" kurulmus, 1986 yili sonunda ise bu uygulamaya son verilmistir. 1980 yilinda T.C Merkez Bankasi nezdinde kurulan "Destekleme ve Fiyat Istikrar Fonu" ihracatin dogrudan tesvikinde en önemli araç olmustur. 1992 yili baslarinda bu uygulama da son bulmustur. 1986 yilinda yürürlüge giren "Ihracat Reeskont Kredisi"nden dis pazar bilgi ve deneyimine sahip ihracatçi veya imalatçi-ihracatçilar yararlandirilmistir. Sözkonusu kredi 1989 yilinda yürürlükten kaldirilmistir. "Ihracatta Vergi, Resim ve Harç Istisnasi" ile "Ihracat Karsiligi Dövizlerden Mahsup" seklindeki tesvik tedbirlerinin uygulamasi bu dönemde de devam etmistir. 1987 yilinda tüzel kisiligi aynen devam etmek üzere, Devlet Yatirim Bankasinin, özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim sirket haline dönüstürülerek "Türkiye Ihracat Kredi Bankasi" ünvanini tasimasi hükme baglanmistir.
Bu dönemde ithalat rejiminde önemli degisiklikler yapilmistir. 1984 yilinda I ve II sayili Liberasyon Listeleri yürürlükten kaldirilmis ve tamamen yeni bir sisteme geçilmistir. Yeni sistemde ithali yasak olan mallara "Ithaline Müsaade Edilmeyen Mallar Listesi"nde yer verilirken, ithali izne tabi mallar "Müsaadeye Tabi Mallar Listesi"nde gösterilmistir. Söz konusu listelerin disinda kalan mallarin ithali ise serbest birakilmistir. Ayrica "Fona Tabi Mallar Listesi" açiklanmis ve bu listede yer alan mallarin ithali sirasinda alinan fon tutarlarinin Toplu Konut Fonu'na yatirilmasi öngörülmüstür. Daha sonraki dönemlerde ithali yasak mallar, uyusturucu maddeler basta olmak üzere bir kaç kalemle sinirlandirilmistir. Benzer sekilde Müsaadeye Tabi Mallar Listesi'nin kapsami daraltilmis, 1990 yilinda ise uygulamadan kaldirilmistir. 1983 yilindan sonra kambiyo rejiminin serbestlestirilmesi konusunda önemli gelismeler saglanmis, kisitlama ve yasaklarin büyük bir bölümü kaldirilmistir. Bu konuda ilk adimi 7.7.1984 tarihli Resmi Gazete'de yayimlanan Türk Parasinin Kiymetini Koruma Kanunu (TPKK) hakkinda 30 sayili Karar olusturmus; ikinci ve en önemli adim ise 11.8.1989 tarihli Resmi Gazete'de yayimlanan 32 sayili Karar olmustur. 30 sayili Karari yürürlükten kaldiran 32 sayili Kararin bazi maddelerinde de daha sonra bazi degisiklikler yapilmistir. Bu dönemde kambiyo rejiminde yapilan baslica degisiklikler sunlardir: Türkiye'ye döviz ithali tümüyle serbest birakilmistir. Türkiye'de yerlesik kisilerin döviz bulundurmalari, hesap açmalari, döviz satin almalari serbest birakilmistir. Kiymetli maden, tas ve esyalarin, dis ticaret rejimi esaslari dahilinde, Türkiye'ye ithali ve ihracati serbest birakilmistir.
Ekonominin tümünü kapsayan bu Istikrar Programi basariyla uygulanmis ve 1980-1987 döneminde olumlu gelismeler kaydedilmistir. Bu gelismeleri su sekilde özetleyebiliriz;
1980 yilinda reel GSMH büyüme orani negatif yüzde 2,3 (yeni seri) iken, 1982 yilinda yüzde 3,1, 1984 yilinda yüzde 7,1, 1985 yilinda yüzde 4,3 olarak gerçeklesmistir. 1986 yilinda iç talepteki artis ve petrol fiyatlarindaki düsmenin yarattigi uygun kosullarin da katkisiyla büyüme hizi hedefin üzerinde gerçeklesmistir. Bu süreç 1987 yilinda da devam etmis, 1986 yilinda yüzde 6,8'i bulan büyüme hizi izleyen yil yüzde 9,8 olmustur. Ekonomik büyüme oranlarinda görülen bu artis kamu kesimi yatirim-tasarruf farkinin artmasina neden olmustur. Kamu kesiminin borçlanma geregi ise 1980 yilinda GSMH'nin yüzde 8,8'i (yeni seri) iken 1983 yilinda GSMH'nin yüzde 6'si, 1986 yilinda GSMH'nin yüzde 3,7'si 1987 yilinda ise GSMH'nin yüzde 6,1'i olarak gerçeklesmistir. Bu dalgalanma, piyasalarda arz-talep dengesizlikleri yaratarak enflasyon haddlerinin yükselmesine neden olmus ve 1981-1987 yillari arasinda deflatör ortalama olarak yüzde 38 artarken, 1988 yilinda yüzde 69,7 seviyesine çikmistir. Kisi basina milli gelir ise 1980 yilinda 1.539 dolar iken 1987 yilinda 1.636 dolara yükselmistir.
1980 yilinda yüzde 17,2 (yeni seri) olan kamu gelirlerinin GSMH içindeki payi 1983 yilinda yüzde 16,5, 1985 yilinda yüzde 13,0 ve 1987 yilinda yüzde 13,9 olarak gerçeklesmistir. 1980 yilinda yüzde 20,3 (yeni seri) olan kamu harcamalarinin GSMH içindeki payi 1983 yilinda yüzde 18,8, 1985 yilinda yüzde 15,3 ve 1987 yilinda yüzde 17,4 olarak gerçeklesmistir.
1980'li yillarda uygulanan liberal politikalar sonucunda dis ticaret hacmimiz hizla genislemistir. 1980 yilinda 2.9 milyar dolar olan ihracatimiz 1987 yilinda 10.2 milyar dolara ulasarak yaklasik 4 kat artmistir. Ihracatin ithalati karsilama orani ise 1980 yilinda yüzde 30 seviyesinden 1987 yilinda yüzde 72'ler seviyesine yükselmistir. Iharacatimizdaki kompozisyonda da hizli bir degisim meydana gelmis ve sanayi ürünleri ihracati hizla artarak toplam ihracatimiz içerisindeki payi yüzde 70'ler seviyesine yükselmistir. Ihracatin pazar açisindan analizi yapildiginda ise en büyük pazarin Avrupa Birligi ülkeleri oldugu görülmektedir. Türkiye'nin ithalati ise 1980-1987 döneminde, 1982 ve 1986 yillari disinda devamli artmistir. 1986 yilinda ise petrol fiyatlarinda meydana gelen düsüsten dolayi azalmistir. 1980 yilinda 7.9 milyar dolar olan ithalat 1987 yilinda 14.2 milyar dolara yükselmistir. Ithalatin içerisinde en büyük paya hammadde ithalati sahip olup, AB ülkelerinden yapilan ithalat toplam ithalat içerisinde ilk sirayi almaktadir.
1978, 1979 ve 1980 yillarinda Paris'te OECD üyesi ülkeler ve Japonya ile imzalanan ertelemeler dis borç stokumuza ek yük getirmis, bunun sonucunda 1982 yilinda dis borç stoku 17.6 milyar dolara yükselmistir. 1982 yilindan itibaren dis borçlar devamli artmis ve 1987 yilinda 40.3 milyar dolara yükselmistir. 1980 sonrasi dönemde, kamu açiklarinin Merkez Bankasi kaynaklariyla finanse edilmesinin enflasyon üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, genelde iç borçlanma yolu tercih edilmistir. Özellikle 1984 yilindan sonra iç borçlar giderek artis göstermistir. 1980 yilinda 721 milyar TL olan iç borç stoku 1987 yilinda 17.2 trilyon TL olarak gerçeklesmistir.
1971-1980 döneminde Türkiye'ye gelen toplam yabanci sermaye tutari 100 milyon dolar civarinda iken, 1980 yilindan itibaren hizla artmistir. 1981 yilinda izin verilen yabanci sermaye tutari 337 milyon dolar iken bu tutar 1987 yilinda 655.2 milyon dolara yükselmistir. 1980 yilinda yüzde 8,5 olan hizmetler sektörünün toplam yabanci sermaye izinleri içerisindeki payi, 1987 yilinda yüzde 52,9'a yükselmistir. Fiili yabanci sermaye girisi ise 1980 yilinda 35 milyon dolar iken 1987 yilinda 239 milyon dolara yükselmistir.Yabanci sermayeli kuruluslarin sayisi ise 1980 yilinda 78 iken 1987 yilinda 836'ya yükselmistir.
1980 sonrasinda sermaye piyasasinda da önemli gelismeler yasanmistir. 1981 yilinda 2499 sayili Sermaye Piyasasi Kanunu yürürlüge konulmustur. 1982 yilinda Sermaye Piyasasi Kurulu olusturulmus, 1986 yili baslarinda ise Istanbul Menkul Kiymetler Borsasi faaliyete geçmistir.
1987-1993 Yillari Arasinda Türkiye Ekonomisi:
1986-1989 döneminin ilk yarisinda ekonomide canlilik, ikinci yarisinda ise durgunluk görülmüstür. 1986 yilinda iç talepteki artis, petrol fiyatlarindaki düsmenin yarattigi uygun uluslararasi kosullarin da katkisiyla, ekonominin hedeflenen uzun dönem büyüme hizinin üzerinde büyümesine yol açmistir. Bu süreç 1987 yilinda da devam etmis ve büyüme hizi yüzde 9,8 olarak gerçeklesmistir. Ekonomik büyüme oranlarinda görülen bu yükselme, özellikle kamu kesimi yatirim-tasarruf farkinin artmasina neden olmus ve sonuçta kamu kesiminin borçlanma geregi 1986 yilinda GSMH'nin yüzde 3,6'si iken, 1987 yilinda yüzde 6,1'ine ulasmistir. Bu durum, piyasalarda arz-talep dengesizliklerine yol açarak enflasyon oraninin yükselmesine neden olmus ve 1981-1987 yillari arasinda deflatör ortalama olarak yüzde 38 artarken, 1988 yilinda yüzde 72,3 seviyesine çikmistir. Yine ayni sekilde, toptan esya fiyat endeksi bu dönemde ortalama yüzde 35,6 artarken 1988 yilinda yüzde 68,3 düzeyine yükselmistir. Iç borç stoku 1988 yilinda 28.4 trilyon TL, dis borç stoku ise 41 milyar dolar olarak gerçeklesmistir.
1987 yilinda Türkiye'nin ihracati 10 milyar dolar, ithalati ise 14 milyar dolar olarak gerçeklesmis ve dis ticaret açigi 4 milyar dolara ulasmistir. Bu yil cari islemler dengesindeki açik 1986 yilina göre bir düsüs kaydederek 806 milyon dolara inmistir.
Ekonomideki dengesizlikleri gidermek amaciyla 1987 yili sonunda kamu tarafindan üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlari önemli ölçüde yükseltilmis ve piyasalardaki dengenin yeniden kurulabilmesini saglamak üzere Subat 1988'de bir dizi önlemler alinmistir. Bu önlemlerin amaci, Türk Lirasi cinsinden tutulan tasarruflarin çekiciligini ve dolayisiyla Türk Lirasina olan talebi artirmak, ithalati frenlemek, ihracati tekrar canlandirmak ve kamu harcamalarini kisarak ekonomideki asiri isinmayi gidermek seklinde özetlenebilir. Kamu açiklarini kismak için kamu yatirimlarinin azaltilmasi, özel kesimin üretim ve yatirim kararlarini da olumsuz etkilemistir. Faizlerin yükselmesi ise finansman maliyetlerini artirici ve üretimi yavaslatici bir etken olmustur. 1988 yilinda reel GSMH büyüme hizi yüzde 1,5 olarak gerçeklesmistir. Reel GSMH büyüme hizinin 1987 yilina göre bu denli düsüsünün en önemli nedeni; sanayi sektörü ve hizmetler sektörünün büyüme hizlarindaki gerilemedir.
Ayrica KIT ürünlerindeki fiyat ayarlamalarinin büyük ölçülerde ve sok biçiminde olmasi, ekonomideki enflasyonist beklentileri artirmistir. Böylece ekonomi, 1988 yilinin ikinci yarisindan itibaren, özellikle imalat sanayiinde belirginlesen bir durgunluga girmis ve daralan iç talebin etkisi ile ortaya çikan tasarruf fazlasi 1.6 milyar dolar cari islemler fazlasina dönüsmüstür. 1988 yilinda Türkiye'nin dis ticaretine bakildiginda; ihracatin 11.6 milyar dolar, ithalatin ise 14.3 milyar dolar düzeyinde gerçeklestigi görülmektedir. 1988 yilinda cari islemler dengesinin fazla vermesinde, bir önceki yila kiyasla dis ticaret açiginin önemli ölçüde azalmasi ve turizm gelirleri ile diger mal ve hizmet gelirlerinin (yurtdisi müteahhitlik hizmetleri, navlun gelirleri gibi) önemli ölçüde artis göstermesi etken olmustur. Kamu kesimi borçlanma gereginin GSMH'ya orani 1988 yilinda yüzde 4,8 oraninda gerçeklesmistir.
1988 yilina kadar bu politikalari basariyla uygulayan Türkiye, mevcut kurulu kapasitesini artiramamasi ve kisa ömürlü sermaye stokunu yenileyememesi nedeniyle dur-kalk diye tanimlanabilecek istikrarsiz bir büyüme ortamina girmistir. 1988 ve sonrasinda, ödemeler dengesindeki olumlu gelismeler disinda, issizlik yüksek seviyesini korumus, bütçe açiklari artmis ve buna paralel olarak fiyat artislari hizlanmistir. 1989 yilinda bu gelismeler paralelinde toptan esya fiyatlari endeksi yüzde 63,9 oraninda artarken, reel GSMH büyüme hizi yüzde 1,6 oraninda gerçeklesmistir.
Plan döneminin son yilinda, kamunun, alt yapi yatirimlarinda belli hedeflere ulastiktan sonra bu alana yönelik kaynak tahsislerini azaltmasi, cari islemler dengesinde elde edilen fazla, yeni bir ekonomik döneme geçise imkan vermistir. 1989 yili bu durumu itibariyle bir geçis yili olma özelligini tasimaktadir. Bu yilda kamu kesimi borçlanma gereginin GSMH'ya orani yüzde 5,3'e yükselmistir. Kamu kesimi borçlanma gereginin artisinin en önemli nedeni KIT'lerin borçlanma geregindeki artistir. Ücretlerin yükselmesi, tarim ürünleri stoklarinin artmasi, bütçeden yapilan transferlerin azalmasi ve bunun yaninda artan faiz yükü, KIT'lerin borçlanma ihtiyacini artirmistir. 1989 yilinda iç borç stokunda 1988 yilina göre önemli bir artis olmus ve iç borç stoku 42 tilyon TL'na ulasmistir. Dis borç stoku ise 42 milyar dolar olmustur.
1989 yilinda ihracat bir önceki yila göre ayni seviyesini koruyarak 11.6 milyar dolar olarak gerçeklesmis, ithalat ise yükselme egilimini sürdürerek 15.8 milyar dolar olmustur. Bu durum dis ticaret açigimizin artmasina neden olmustur. Dis ticaret açigindaki önemli artisa karsin, görünmeyen islem gelirlerinde saglanan olumlu gelismeler sonucunda cari islemler dengesi, 1989 yilinda da 961milyon dolar fazla vermistir.
1989 yilinda büyüme hizinin konjonktürel olarak düsük olmasi ile birlikte, tarim sektöründen elde edilen gelirdeki artis ve uygulanan bazi tedbirler sonucunda 1990 yilinda reel GSMH artis hizi, yüzde 9,4 olarak gerçeklesmistir. Bu denli yüksek büyüme hizinin yanisira, ayni yil Körfez Krizi'nin de etkisiyle Ekim 1990'da petrolün varilinin 15 dolardan 31 dolara çikmasi, ithalati önemli ölçüde artirmistir. Bu gelismeler sonucunda, 1990 yilinda toptan esya fiyatlari endeksi bir önceki yila göre düsüs kaydederek yüzde 48,6 düzeyinde gerçeklesmistir. Iç talepteki canlilik, 1990 yilinda tüketici fiyatlarinin, toptan esya fiyatlarindan daha hizli artmasina neden olmustur. Bu yil tüketici fiyatlari endeksi yüzde 60,4 oraninda artmistir. Diger önemli bir özellik ise, bütçe açiklarinin finansmaninin dis borçlanmanin yanisira yüksek düzeylerdeki iç borçlanma ile saglanmis olmasidir. 1990 yilinda iç borç stoku 57 trilyon TL'na, dis borç stoku ise 49 milyar dolara yükselmistir. Kamu kesimi borçlanma gereginin GSMH'ya orani yüzde 7,6 olarak gerçeklesmistir.
1990 yili sonunda ihracat 12.9 milyar dolar, ithalat ise 22.3 milyar dolar olarak gerçeklesmis ve dis ticaret açigi 9.3 milyar dolara ulasmistir. Dis ticaret açigindaki bu büyük artis nedeniyle cari islemler dengesi 2.6 milyar dolarlik açik vermistir. Ayrica, petrolünü büyük ölçüde Irak'tan alan Türkiye, boru hattinin kapatilmasiyla öncelikle Irak'in üçüncü ülkelere sattigi petrolden sagladigi navlun gelirlerinden mahrum kalmistir.
Körfez savasinin olumsuz etkileri sonucunda 1991 yilinda büyüme hizinda bir yavaslama görülmüstür. Bu yil reel GSMH büyüme hizi 1990 yilina göre çok büyük bir düsme kaydederek yüzde 0,3 oraninda gerçeklesmistir. Körfez krizi Ortadogu ülkelerine yapilan nakliye faaliyetlerini olumsuz etkilemistir. Yogun rezervasyon iptalleri sonucunda turizm sektörü durgunluga itmistir. Bu dönemde, bankalarin kredi faiz oranlarini yükseltmeleri sonucunda kredi talebi ve kullandirilabilir miktarlar azalmistir.
Yüksek düzeydeki para talebi ve para çekilmeleri de bankalardaki mevduat düzeyinde reel olarak yüzde 9'luk bir düsüse yol açmistir. Bu dönemde iç borç stoku 94 tilyon TL, dis borç stoku ise 50 milyar dolar olarak gerçeklesmistir. Kamu kesimi borçlanma gereginin GSMH'ya orani da yüzde 10,3'e yükselmistir. Enflasyon, 1991 yilinda da yükselmeye devam etmis, toptan esya fiyat endeksi yüzde 59,2, tüketici fiyat endeksi yüzde 71,1 oraninda artmistir.
Körfez Krizi nedeniyle saglanan hibelerden 1990 yilinda 745 milyon dolar, 1991 yilinda ise 1.785 milyar dolarlik giris olmasina ragmen Merkez Bankasi rezervleri önemli kayba ugramis, kisa vadeli dis borçlarin ödenmesinde zorluklar olmustur. 1990 yilinda dis ticarette görülen olumsuz gelismeler 1991'de tersine dönmüstür. Yil içinde ekonomideki durgunluk nedeniyle iç piyasanin daralmasi ve döviz kurlarinin bir önceki yila göre daha hizli yükselmesi, ihracati sürekli uyarirken, ayni nedenlerle ithalatta önemli bir yavaslama meydana gelmistir. 1991 yilinda ihracatimiz 1990 yilina göre yüzde 4,9'luk bir artisla 13.6 milyar dolara yükselirken ithalatimiz ise yüzde 5,6'lik bir azalisla 21 milyar dolara gerilemistir. Cari islemler dengesi ise 258 milyon dolar fazla vermistir.
Bu gelismelerden sonra 1992 yilinda ekonomide iyilesme belirtileri görülmeye baslanmistir. 1992 yilinda reel GSMH'da elde edilen yüzde 6,4'lük artis hizi, Türkiye ekonomisinin uzun dönemli ortalama kalkinma hizinin üzerinde bir orandir. Haziran 1992'de toplanan Üçüncü Izmir Iktisat Kongresi'nde de bu gelismeler paralelinde Türkiye'nin 21. yüzyila gelismis ilk onbes ülke içinde girme hedefi ortaya konulmustur. Bu hedefe ulasmanin temelinin, demokrasiyle birlikte gelisen bir serbest pazar ekonomisi oldugu vurgulanarak disa açilma politikasindan hiçbir taviz vermeden, devletin ekonomiye müdahalesini asgariye indirmenin sart oldugu belirtilmistir. 1992 yilinda Türkiye'nin ihracati 14.7 milyar dolar, ithalati ise 22.9 milyar dolar olarak gerçeklesmistir. 1992 yilinda cari islemler dengesi 942 milyon dolar açik vermistir. Bu yil toplam dis borç stokumuz 55 milyar dolara, iç borç stokumuz ise 194 trilyon TL'na yükselmistir. Kamu kesimi borçlanma gereginin GSMH'ya orani da yüzde 10,6 olarak gerçeklesmistir.
1992'de enflasyon artis egilimini sürdürmüs ve toptan esya fiyatlari endeksi yüzde 61,4, tüketici fiyatlari endeksi ise yüzde 66,0 düzeyinde gerçeklesmistir.
Altinci Bes Yillik Kalkinma Plani'nin dördüncü dilimi olan 1993 yilinda, reel GSMH büyüme hizi yüzde 8,1 olarak gerçeklesmis ve böylece program hedefi asilmistir. 1992 yilinda 2.708 dolar olan kisi basina ulusal gelir reel olarak önemli ölçüde artmis ve 1993 yilinda 3.004 dolar seviyesinde gerçeklesmistir. Buna karsilik kamu kesimi finansman açiginin GSMH'ya orani yükselmis, dis ticaret ve cari islemler açiklari büyük boyutlara ulasmistir. Bu yil kamu kesimi borçlanma gereginin GSMH'ya orani yüzde 11,2 olmustur. 1993 yilinda ihracatimizda büyük bir artis gözlenmezken ithalatimizda önemli bir artis gerçeklesmistir. Bu dönemde ihracatimiz 15.3 milyar dolar, ithalatimiz ise 29.4 milyar dolar olmustur. Ithalatimizdaki bu artisin baslica nedeni iç talepteki canlanmadir. Ayrica, 1993 yilinda cari islemler dengesi 6.4 milyar dolarlik açik vermistir.
Iç tasarruflar reel olarak azalmis, önemli boyutta dis açiga karsi yatirimlarin GSMH'ya orani sabit fiyatlarla gerilemistir. Bu dönemde dis borç stoku 67 milyar dolara yükselmis, iç borç stoku ise 356 trilyon TL olarak gerçeklesmistir.
1993 yilinda tüketici fiyatlari endeksi bir önceki yila göre yüzde 71,1 oraninda artarken toptan esya fiyatlari endeksindeki artis yüzde 62,5 oraninda gerçeklesmistir. Yine ayni yilda konsolide bütçe gelirlerinin GSMH'ya orani yüzde 17,6, konsolide bütçe giderlerinin GSMH'ya orani ise yüzde 24,3 olarak gerçeklesmistir.
1993 yilinda TL mevduatlarinda bir gerileme gözlenmistir. Buna karsin, ekonomik faaliyetteki hizlanmaya paralel olarak kredilerde kayda deger bir hizlanma gerçeklesmis, bu hizlanmada mevduat banka kredilerindeki artis ana etken olmustur.
0 yorum :
Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.