"İnançsızlık yüzünden ne çok şey kaybedildi!"--Heraklitus
Carl G. Jung, aklımız ile bedenimiz arasında tartışılamayacak bir bağlantı olduğuna, aklımızın bedenimizi, bedenimizin de aklımızı etkilediğine inanıyordu. Ona göre, dış şartlar da bedenimizi, bu yolla da aklımızı etkiliyor ve bu süreç, aynı zamanda tersine de çalışıyordu.
Bu düşüncesini bir adım daha ileri götüren Jung, fiziksel çevreyi etkilediğimizi ve bu etkinin Güneş sistemi üzerinde de bir geçerli olduğunu kabul etmiştir. Bizim hayatlarımızın “sebebi” yıldızlar değildi. Yıldızlar hiçbir şey başlatmıyorlardı ancak onlarla aramızda sürekli devam eden ve iki yöne de çalışan bir ilişki vardı. Tekil iç dünyamıza bilinçli benliğimizle ulaşamayız; o, daha çok bilinçsiz akılda var olmaktadır. Jung, bireylerin bilinçsiz aklının sadece bir kişisel bilinçdışını değil, ayrıca önceki jenerasyonlardan gelen daha derin, kolektif kavramları da içerdiğine inanmış ve buna “kolektif bilinçdışı” adını vermişti. Jung’a göre astrolojiden, insan psikolojisi hakkında birçok şey öğrenilebilirdi çünkü yıldızlar ve gezegenler iç benliklerimizin sadece bir dış yansıması değillerdi, astrolojinin içerisinde yer alan sembolizm, aynı zamanda, sembollerin bilinçdışı bilgiyle ilişkilendirilmesine de yardımcı oluyordu. Jung’a göre astroloji, bilinç seviyeleri arasında aracılık eden bir semboller diliydi.
Jung’un “arketip” kavramını biliyor olabilirsiniz. Arketipler, kolektif bilinçsizlik içerisindeki “bilindik” davranış motiflerinden türer ve mistik görseller veya semboller yoluyla bilinçli akla önermeler gönderirler. Örneğin; Jung, herhangi bir durumda ne şekilde hareket etmemiz gerektiğini mutlak surette bildiğimize inanıyordu. Ancak, “içgüdüsel arketip” içerisinde saklı bu bilgi, söz konusu durum ortaya çıkmadan önce bilinçli akılda asla yer bulmuyor, bu durumun hiç ortaya çıkmaması halinde de asla bilinç seviyesine yükselmiyordu. Bu, davranışsal veya içgüdüsel olmayan “arketipsel arketip” kavramından daha farklıdır ve bilinçli akıl ile farkına varamadığımız şeyler hakkında daha karmaşık bir bilgi veya kavrayışımız olduğunu ifade eder.
Jung’un çalışmalarının büyük bölümü kolektif bilinçdışı ve bunun arketipleri ile ilgiliydi. Jung, bu nedenle insanın geçmişi boyunca uzun süre ayakta kalabilmiş her şeyle yakından ilgileniyordu. Kolektif bilinçsizlik de astrolojiyi insan yaşamına yüzyıllardır dahil etmekte olduğu için Jung, astrolojinin muhtemelen incelenmeye değer olduğunu düşünmüştü.
Jung, bazı gezegenlerle çeşitli arketipleri eşleştirdi ve doğum haritalarının da haritanın sahibi kişi hakkında bilgiler verebilecek arketip görünümleri oluşturduğuna inandı. Hastalarının haritalarına sıklıkla bakıyordu ve bu haritaların içerdiği sembollerin de kendisine, kolektif bilinçdışı yoluyla, harita sahibi kişinin psişesi hakkında bilgi sahibi olmasını sağlayacak önermelerde bulunduğunu düşünüyordu.
Jung, I Ching’e de inanıyordu ve psişik “tesadüfü” açıklamak için de eşzamanlılık kavramını geliştirdi.
Carl G. Jung, psikoloji alanında, karmaşık insan psişesini anlamak yolunda önemli mesafeler kat etmiş olan bir deha olarak kabul edilir. Onun çalışmaları, bugün iyi bilinen Kişilik Tipleri’nin temelini oluşturmuştur. Kişilik Tipleri ise, bugün Myers-Briggs Kişilik Tipi Göstergesi olarak bilinen psikolojik inceleme testinin temelini teşkil etmektedir.
Carl Jung’un Astroloji Hakkında Söyledikleri
• Hepimiz belli bir zamanda, belli bir yerde doğarız ve yıllanmış şaraplar gibi, doğduğumuz yıl ve mevsimin niteliklerini taşırız. Astroloji, bundan ötesine karışmaz veya etki alanının daha geniş olduğunu iddia etmez.
• Astroloji, antik çağların psikolojik bilgilerinin bir özetini temsil eder.
• Kolektif bilinçdışı, mitolojik motiflerden veya kökensel imgelerden oluşur görünüyor. Tüm halkların mitleri de bu yüzden aynı kolektif bilinçsizliğin uzantılardır. Aslında, mitolojinin tümü, kolektif bilinçsizliğin bir yansıması olarak kabul edilebilir. Bunu, en açık şekilde, takımyıldızlara baktığımızda görürüz. Onların aslında karmakarışık olan dizilimleri, bazı imgelerin yansıtılması yoluyla bir düzene konulmuştur. Bu da, astrologların iddia ettiği gibi yıldızların etkisini vurguluyor. Bu etki, kolektif bilinçdışının, bilinçsizce gerçekleştirdiği içedönük algılamadan başka şey değildir.
• Gezegensel evler boyunca yapılan yolculuk, bizi, karakterimizin iyi ve kötü yönlerinin farkında olma noktasına ulaştırır ve buradaki yüce amaç da tamamen özgür bir iradeye sahip olmaktır.
• Simyacıların mecazi tanımlarında Luna (Ay), bilinçsiz dişilliğinin bir yansımasıdır ama aynı zamanda, Sol’un (Güneş) eril psişe ilkesi olması gibi o da dişil psişe ilkesidir. Bu, mitolojinin bu kavramlara bakışını bir kenara bıraksak bile astrolojinin de Güneş ve Ay’a bakışında son derece belirgin biçimde ortaya çıkar. Simya, kardeşi astroloji olmadan kolayca anlaşılamaz ve bu üç disiplinin önermeleri de ışıkların (Güneş ve Ay) psikolojik değerlendirmeleri yapılırken hep birlikte ele alınmalıdır.
0 yorum :
Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.