13 Haziran 2012 Çarşamba

Peyami Safa - Nazım Hikmet Atışmaları - Sert tartışmalar

Peyami safa nazım hikmet dostluğu özellikle ikinci dünya savaşı ortamında Türkiye'de artan almancılık dolayısıyla sağcılık ile bozularak kavgaya dönüştü.

peyami safa hafta gazetesinde yayınladığı 7 yazıyla tartışmaların fitilini ateşledi.

"biraz aydınlık" ortak başlığıyla tam 7 hafta, üst üste 7 yazı yayımladı.
birinci yazıda nazım hikmet'i nasıl tanıdığını, nasıl savunduğunu, güzel sanatlar birliği'nde nasıl şiirlerini okumasını sağladığını, romanlarından birini nasıl ona ithaf ettiğini anlatıyor, jurnal konusunda ise şöyle diyordu :

"hem bizim nazım'ın bir tek jurnalcisi vardır ki o da kendisidir. kellesine geçirdiği işçi takkesi, sırtına vurduğu ceket, düğmeleri çözük mintanından dışarı fırlayan isyankar kıllar, ütüsüz pantolonu ve yıkık omuzla ve ayrık bacakla kendisine yedi kat yerin dibindeki maden ocaklarından açık havaya henüz çıkmış bir işçi edasını vererek tıkız ve gergin karınlı burjuvaların üstüne hamle eder gibi varda kosta yürüyüşü hep bir ağızdan 'bu delikanlı bolşeviktir bakınız, bakınız' diye avazları çıktığı kadar bağırıyorlar.

"hey koca arslan! esasen kendisi de mahkemede bunu açıkça söylememiş miydi? (...)

"şöhretinin büyük bir kısmını (...) polisin takibine borçlu olan bu bolşevik fantoması, gazetelerde sık sık ismi geçmezse unutulacağını bilir ve rahatsız olur.

"nazım, fikirleri için değil, kendi istediği için takip edilmiştir." (hafta, 8 temmuz 1935)
"biraz aydınlık : 2" ise nazım hikmet'in şairliğini, düşünce yapısını, komünistliğini küçümseyen bir yazıydı :

"inkar etmesinler, nazım'cağız şairdir. fakat bütün materyalist iddialarının aksine gayet romantik, lirik, cıvık, hassas bir şairdir. mısralarının dibindeki gözyaşı birikintilerini keşfetmek için su mühendisi olmak şart değildir, hemen her eserinde babayiğit rolüne çıkan bu tuluat kahramanı, kulis arasında ahlayıp oflayan, ağlamaklı ve içli bir aile çocuğu, bir ana kuzusudur. (...)

"felsefesini, karl marks'ın berber ve kasap çıraklarına kadar kolayca öğretilen umumi fikirlerinden, estetiğini ve nazmını, artık her yerde, rusya'da bile modadan düşmüş üslubunu ve şeklini maikovsky isminde bir rus şairinden olduğu gibi almıştır. (...)

"nazım'ın yakalanması, polis müdürlüğünü, kitaplarının ilanat acentesi olarak kullanmak istemesindendir. çünkü nazım, su katılmamış burjuvadır. ve en sahte tarafı, komünist tarafıdır." (hafta, 15 temmuz 1935)

nazım hikmet'in buna cevabı sert oldu.

bir provokatör üstünde hiciv denemeleri
"sen ölmedin, seni öldürdüler zavallı kadın." / t. f.

sen çıkmadın
çıkardılar karşıma seni!
kıllı, kara elleriyle tutup enseni
gövdeni yerden bir karış kaldırdılar,
sonra birdenbire
bırakıp yere
seni pantolonumun paçasına saldırdılar.
bir düşün oğlum,
bir düşün ey yetimi safa
bir düşün ki, son defa
anlıyabilesin :
sen bu kavgada
bir nokta bile değil,
bir küçük, eğri virgül,
bir zavallı vesilesin!..
ben, kızabilir miyim sana?
sen de bilirsin ki, benim adetim değildir
bir posta tatarına
bir emir kuluna sövmek,
efendisine kızıp
uşağını dövmek!.
sen de bilirsin ki, jurnal esnafı, senin gibiler
tutulup kulaklarından birer birer
teşhir edilirler..
ben, sadece söküp
bir fitnenin otuz iki dişini,
ve babıali kaldırımlarına döküp
geleceğini, geçmişini
aldım omuzuma işte bu teşhir işini....
bir düşün oğlum,
bir düşün ve inkar etme ki;
keteon matbaasında ut çalıp
ayak şarkıcılarına beste talim eylemek,
ve o biçare larus'un ırzına geçip
zatını alim eylemek,
sana pek
zor geldi ki, demek;
aranızda dolaşır görünce
benim "orhan selim" adlı dilsiz
ve kolu bağlı gölgemi,
hemen azıya alıp gemi
faşisto-demokrato-liberal
bir jurnal
yazıp
delikanlıyı yere çalmak
ve bir miktarı minasip elden almak
istedin!..
elden alıp almamana
karışmam ama,
biz,
gölgemizi bile çiğnetmeyiz adama!

bir düşün oğlum,
bir düşün, ey, göbekli patron veletlerinin
"doğru yol" göstericisi,
bir düşün ey yetimi safa,
bir düşün ve hatırla ki, son defa :
o, takma aslan yeleli namık kemal üstadın senin;
abanoz ellerinden
zenci kölesinin
som altın taslarla şarap içerek
ve "didarı hürriyet"in dizinde
kendi kendinden geçerek :
"yüksel ki yerin
bu yer değildir,
dünyaya geliş
hüner değildir!" demiş...
sen de yükseldin uyup
onun sesine
"la dam o kamelya"nın fesli figüranlığından
ahmet haşimin "degüstasyon"daki iskemlesine..

bir düşün oğlum!
bir düşün ve mezarların hududunu aşma!
kendine güven üstat
babana değil,
bir ölüyü koluna takıp dolaşma!
öyle zart zurt eşilmez toprağı gidenlerin!
rahat bırak oğlum
rahat bırak uyusun
o muhterem "şehidi hürriyet" bey pederin!
hem böyle daha iyi.
çünkü bak ortada
ne yeni bir ingiliz-boer
harbi var,
ne de tebrik isteyen bir ingiliz elçiliği...
ölüleri rahat bırak oğlum.
rahat bırak uyusun benim de gidenlerim!
sen de bilirsin ki ben
ne dedemden
miras bekledim,
ne babamdan şeref, şan!
hasep, nesep, kan, soy sop işinde yoğum.
çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum
ne de tecrübelik bir tavşan.
ben sadece ölen babamdan ileri,
doğacak çocuğumdan geriyim,
ve bir kavganın adsız neferiyim..

ey ihtisas mahkemeleri kaçağı
ve despinis kokonun aftosu,
ey marka malı kör
provokatör,
ve ey zavallı yetim...
yoktur şimşiri kahrını inkara niyyetim...
kokla, çek ve iç,
üzülme hiç...
billahi cihan bilir ki, sen
kahraman, ulusal muhaliflerimizdensin!
kokla, çek ve iç
üzülme hiç.
yalnız, ara sıra
bakıp aynalara
bir deve derisinden beli değnekli hacivat düşün.
bir düşün oğlum :
müdahin, çelebi hazreti hacivatın
giyerek harp ilahı göbekli marsın üniformasını
kahramanane bir dalkavuklukla hesap sormasını.

bir düşün oğlum,
bir düşün ey sayın provokatör...
her dövüşen sersemdir senin için
her anlayıp inanan kör.
ve sen ki, bir fikre bağlanışın
azılı düşmanısın;
anlat bana nasıl oldu da şu,
anlat bana nasıl oldu da sen,
yanarak boynu müsellesli bir mason imanıyla
boyamak istedin süleymanın çift sütununu
o biçare "hürriyeti efkar"ın kanıyla?
hem ne derin bir inanışmış ki, bu,
ne müthiş bir ateşle yanışmış ki, bu,
göze aldırmış sana
fenafil-maşrıkı azam olmayı,
mason localarına üç defa bavurup
mason localarından üç defa kovulmayı.

bir düşün oğlum,
bir düşün ve inkar etme ki;
gizli gece yolculuklarından kalmadır senin alın terin.
sen her gece
el ayak çekilince
"nuvel literer"in
bir arşınlık duvarından aşarak
ve parmaklarının ucuna basıp dolaşarak
yapraklarında onun,
apartırsın satırlarını birer birer
cingözle beraber.
fakat her duvar
bir karış değildir.
her duvardan atlamayı kesmez senin gözün
ve her fikrin açılmaz kapıları
maymuncuğuyla cingözün..
okuman lazım evlat.
evirip çevirmeyi, göze girmeyi, falan filan
bırakıp
okuman....
bir düşün oğlum,
bir düşün ey yetimi safa,
bir düşün ve benden öğren ki son defa :
fikir dediğin
şeyin
karabet ustanın uduna benzemez suratı.
o, ne şapırtılarla çiğnenen bir sakız,
ne "vatan-silistre"de abdullah çavuşun tiradı,
ne de "bir akşamdı"da müteverrim bir bayan ilacıdır.
o, şahlanmış bir savaş kılıcıdır.
bu ata atlıyacak yürek
ve bu kabzaya bilek
gerek....

peyami safa 9 eylül 1935 tarihli "hafta"daki yazısının altına eklediği notta bu şiirde yergi konusu yapılan yönleriyle övündüğünü belirtti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.