23 Mart 2012 Cuma

protein kendi kendine mi oluştu - evrim teorisini çarpıtmak

Evet, protein kendi kendine oluştu!

 

“Protein nasıl oluştu” sorusuna cevap verilemeyince evrimin yanlış olduğu sonucunun çıkacağı algısı o kadar yanlış ki bunu düzeltmeye nereden başlasam bilemiyorum. Yine de deneyelim:

1)Bilimde her teori spesifik bir bilinmeyene cevap getirmeyi amaçlar. Evrimin cevaplamaya çalıştığı bilinmeyen de canlıların zaman içinde nasıl atalarından farklılaşıp, çeşitlendiğidir. Evrim teorisi hayatın nasıl başladığına dair bir yargıda bulunmaz çünkü onun konusu bu değildir. Daha eleştiri yönelttiğin teorinin neyi konu edindiğinden bihabersin körcahil.

2)Hayatın başlangıcı sorusunu konu edinen teori Abiyogenez Teorisidir. Dolayısıyla “protein nasıl oluştu” sorusunun muhatabı da odur. Abiyogenez Teorisi sadece biyolojinin sınırları içinde değil fazlasıyla biyokimyanın sınırlarına taşan bir teoridir. Dolayısıyla evrimci biyologların bu alanda ileri düzey sahibi olmasını beklemek doğru olmaz. Her alanın kendi experti vardır.

3) Ben biyokimyager değilim, bu konuda akademik arkaplanım da yok. Yine de kendi çabamla edindiğim bilgilerle abiyogenez teorisinine göre proteinin oluşumunu anlatmaya çalışayım. Öncelikle şunun bilinmesi lazım: Proteinler canlıları meydana getiren en küçük yapı taşları değillerdir. Proteinleri oluşturan daha küçük yapıtaşlarına aminoasit denir. Bu aminoasitlerin bir iki milyar yaşındaki dünyanın içerdiği koşullarda maddelerin aralarında kimyasal bağlar oluşturarak bir araya gelmesi sonucu oluşabileceği Miller deneyleriyle ispatlanmıştır. Bugün laboratuvarda aminoasit üretebiliyoruz. Merak edenler Wikipedia’da Miller deneylerini araştırabilir.

Abiyogenez teorisine göre aminoasitler doğada birleşerek proteinleri oluşturmuşlardır ve proteinler bir araya gelerek ilk kendini kopyalayabilen canlıların temellerini atmışlardır. Ancak şurası çok önemli bu ilkel canlıların günümüz canlılarıyla uzaktan yakından benzerliği yoktur. Bugün canlılarda gördüğümüz DNA,RNA,hücre çekirdeği,hücre zarı gibi karmaşık yapıların hiçbirisi bu ilkel canlılarda bulunmuyordu ve inanılmaz basit yapıdaydılar. İşte bu sebepledir ki yaratılışçıların günümüzdeki canlı hücrelerini gösterip “bu kadar karmaşık bir yapı tesadüfen oluşamaz” argümanı saçmadır. Elbette bugünkü karmaşık hücre yapısı birden bire tesadüfen ortaya çıkamaz, zaten böyle birşey de iddia etmiyor ki abiyogenez teorisi...

Üstelik sağ taraftaki şema Abiyogenez Teorisi'nin basitleştirilmiş hali...


Bir diğer tartışma olasılıklar çevresinde dönüyor.  Kimya yasaları çerçevesinde, tamamen doğal yollarla aminoasitlerin proteinleri, proteinlerin de ilkel canlı türlerini oluşturma olasılığı ne kadardır? Yaratılışçılar tam bu noktada size yüklü bir rakam sunar ve bu kadar düşük bir olasılığın gerçekleşmesinin imkansıza denk olduğunu söylerler. Bu argümanın ne kadar saçma olduğunu görmeniz için sizi felisagnosticus’un yeni altyazılandırdığı şu videoyu izlemeye davet ediyorum.


Bu argümanın saçmalığını geçtim en vahimi, bu ihtimal hesaplamalarında çok ama çok temel bir istatistiki hataya düştüklerinden habersiz olmalarıdır: Hesaplarda paralel denemeler yerine ardışık denemeleri baz alıyorlar. Hemen çok basit bir örnekle açıklayayım: Bir adamın tek başına yazı tura attığını ve 20 kere arka arkaya tura getirmeye çalıştığını düşünün. Bunu başarması hem çok düşük ihtimallidir hem çok uzun süre denemesi gerekecektir. Ancak bir de Çin’deki tüm insanların aynı anda bu denemeyi gerçekleştirdiğini düşünün... Bu kadar çok insanın aynı anda denemesi 20 kere arka arkaya tura denk getirme ihtimalini oldukça artıracaktır ve bu tek başına deneyen adama göre oldukça daha kısa sürecektir.

Aminoasitlerin ve proteinlerin oluştuğu/birbirleriyle etkileşim halinde olduğu ortamlar yeni oluşmuş dünyada bolca rastlanan türden, volkanik aktivitelerin yoğun olduğu, killi ve çamurlu su birikintileriydi. Tek başına yazı tura atan adam misali yaratışçıların size sunduğu istatistiki veriler bu su birikintilerinden sadece birinde olan bitenleri konu alır. Ancak dünya üzerinde milyonlarca küçük su birikintisinde aşağı yukarı aynı kimyasallar bulunmakta, aynı şekilde birbirleriyle etkileşim halinde olup, her su birikintisinin içindeki kimyasal moleküllerin aminoasitleri, aminoasitlerin proteinleri oluşturma potansiyeli vardır. Bunlar göz önüne bulundurulduğunda imkansıza yakın denilen şeyin aslında gayet mümkün olduğu anlaşılır. Ama yaratılışçılar bunları size söyler mi? Elbette hayır. Yoksa kitaplarını nasıl satacaklar?




Hayatın başlangıcı kimyayla açıklanabilmektedir, gayet de güzel açıklanabilmektedir, aslanlar gibi açıklanabilmektedir. Bu konuda bilimin bir çıkmazda olduğu ve sadece dinin bu alanda geçerli bir cevaba sahip olduğu yine sahtekarlarca yaratılmaya çalışılan bir algıdır.

4)Hem Abiyogenez teorisi’nin hayatın nasıl başladığı sorusuna verdiği cevap sizi tatmin etmese bile bu otomatikman hiçbir objektif, rasyonel ve bilimsel kanıtla desteklenemeyen yaratılış mitinin doğru olduğu anlamına gelmez. Bir sorunun cevabı A değilse o zaman B’dir demek tembel beyinlerin izlediği bir yoldur. Yine sahtekarların burada yaptığı, ortada sanki sadece iki seçenek varmış ve mutlaka bunlardan birisi doğru olmak zorundaymış gibi bir algı yaratmaktır. Niye mutlaka ama mutlaka belirli bir dinin yaratılış miti doğru olsun ki? Ortada sayısız din var ve her birisi hayatın başalangıcına farklı açıklamalar getiriyor. Siz kendi yaratılış mitinizi ne kadar doğru buluyorsanız, farklı dinlerin mensupları milyarlarca başka insan da kendilerinkini o kadar doğru buluyor. Siz ne kadar argümana sahipseniz onlar da o kadar argümana sahip. Bu yüzlerce yaratılış miti arasından sizinkinini doğru yapan nedir?

5)Dünya üzerindeki dinlerin yaratılış mitleri nasıl varolduk sorusuna cevap vermez. Bununla ilgili size hiçbir bilimsel ayrıntı da sunmaz. Onun yerine araştırarak, yorularak öğrenmek istemeyen hazır cevapçı beyinlere istediklerini verir. Bu cevaplar yine insanlar tarafından kendilerini iyi hissetmek için uydurulmuştur.

İş eninde sonunda şu seçime kalıyor: Kendimizi iyi hissetmek adına doğaüstü şartlanmaları sorgusuz sualsiz kabul edip, tüm canlıların bizim için burada olduğu kibirliliğiyle yaşayıp, doğrulardan kaçacak mıyız yoksa varoluşumuzun bilimsel sebeplerini özümseyip, hayatın oluşması için geçen zamanı, bizlerin şu an burada olabilmesi için atalarımızın geçirdiği süreçleri hesaba katarak onun ne kadar ender, ne kadar güzel ve ne kadar çok korunması gereken birşey olduğu bilincine mi varacağız?

--KAYNAKLAR--
TalkOrigins'in Abiyogenez Teorisi ve yaratılışçıların anti-tezleri hakkındaki makalesi
Laboratuvarda Canlı Yaratmak - Martin Hanczyc
Abiyogenez - Wikipedia

http://greenernautilus.blogspot.com 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.