24 Eylül 2011 Cumartesi

Dede Korkut Hikayeleri nedir,dede korkut hiyalerinin özellikleri




Dede Korkut Hikayeleri


Dede Korkut Hikayeleri, ayrı ayrı on iki hikayeden oluşmakla birlikte, bir çok hikayede aynı kahramanların bulunuşu, olayların aşağı yukarı aynı çevrede geçişi ve Dede Korkut’un her hikayede mutlaka ortaya çıkışı bakımından, hikayelerin hepsinin birbiriyle ilgili olduğunu göstermektedir.Hikayeler Kuzeydoğu Anadolu dolaylarındaki Müslüman Oğuzların hayatını anlatır

Dede Korkut, tüm Türk kavimlerinin atasıdır ve dâhisidir. Türk destanlarında ve halk hikâyelerinde, Dede Korkut adına ve onun mucizevî sözlerine rastlamak her zaman mümkündür. Türk hükümdarlarının akıl hocası ve veziri olduğu bilinen Dede Korkut, bütün Türklüğün yegâne temsilcilerinden ve bugün de yaşatılmaya çalışılan atalarındandır.

Destan özellikli pek çok halk kahramanının mücadeleleri anlatılan Dede Korkut hikâyelerinde; güzel ve hikmetli sözler, Türklerin tarihine ait rivayetler, han ve beyler hakkında methiyeler, Türk töresine ait pek çok konular şlenerek, iyilere övgü kötülere eleştiri vardır.

Kitabın asıl adı "Kitab-ı Dede Korkut Ala Lisan-ı Taife-i Oğuzan" dır. Anlamı Oğuzların Diliyle Dede Korkut Kitabı’dır.

Dede Korkut Hikayeleri, İslam öncesi Türk uygarlığını aydınlatan zengin bir kültür kaynağıdır. Dede Korkut Hikayeleri; Türk dili, Türk edebiyatı, Türk tarihi, folklor, toplum bilimi ve mitolojiye kadar pek çok konuda yararlanabileceğimiz önemli şaheserlerimizden biridir.

Korkut kelimesinin “kork-” fiil kökünden türemiş olma ihtimalinin yanı sıra Arapça kökenli olup elçi manasına gelmesi de mümkündür. Her iki ihtimalde de ‘Korkut’ kelimesinin bir lakap, bir unvan olduğu görülmektedir. “Dede” kelimesinin ise ecdat manasında kullanıldığı tahmin edilmektedir. Fakat destanlarda daha çok halk arasında büyük hürmet ve kutsallık kazanmış halk bilgini anlamında kullanılmıştır.

Dede Korkut’un gerçek ismi, hayatı, yaşadığı çağ ve coğrafyayı kesin olarak aydınlatmak eldeki kaynaklar ve rivayet ile mümkün değildir. Destanlardan çıkarılabildiği kadarıyla ise Dede Korkut’un kişiliği iki şekildedir;

1- Kutsal Kişiliği ,
2- Bilge Kişiliği.

Başka kaynaklarda devlet adamı kişiliğinin de bulunduğu belirtilmektedir. Dede Korkut'un çok kişilikli olarak karşımıza çıkması farklı zaman, hatta farklı mekanda yaşamış benzer şahsiyetlerin destanlarda tek isim altında toplanmış olabileceğini düşündürüyor fakat bu kişiliklerin halkın eklentisi olma ihtimali de vardır Destanlar: Kitapta on iki tane destan vardır. Bu destanların her biri bir boy için söylenilmiştir. Bu destanlarda boyların hanlarının başından geçen olaylar, ad koyma, canavarlarla savaşma gibi bölümler yer almaktadır.

Hikayelerin dili oldukça sadedir. 15.-16. yy.da yazıya geçirildiği halde arı bir Türkçe’ye sahiptir. Az miktarda Arapça kökenli kelime de vardır. Orhan Şaik Gökyay ve Muharrem Ergin’in Latin harfleri ile yayınladıkları kitaplar ilköğretim öğrencilerinin anlayabileceği kadar sade ve basit cümle yapısına sahiptir. Hikayeler çoğunlukla manzum ve ahenkli bir şekilde anlatılır. Manzumların bir kısmı kafiyeli olmasa da kulağa hoş gelen bir söyleyiş tarzı vardır. Kitapta yaklaşık 8.000 tane farklı sözcük ve deyim geçer. Cümleler kısa ve yalındır.

Dede Korkut Hikayeleri, köklü bir sözlü edebiyat geleneği olan Türk halkının ortaklaşa meydana getirdiği destani hikayelerdir. Destanlar; milletlerin din, erdem ve milli kahramanlık maceralarını anlatan manzum hikayelerdir. Bu açıdan bakıldığında Dede Korkut hikayeleri, “Milli destan” niteliği taşımaktadır. Milli destanların milli bilincin oluşmasında önemli bir rolü vardır. Dede Korkut Hikayeleri, bu yönüyle milli bilincin, milli kimliğin oluşması için çocuklarımıza mutlaka okutulması gereken vazgeçilmez eserlerdendir.

Dede Korkut hikâyelerinde özellikle göçebe Oğuz Türkleri'nin tabiat şartlarına karşı dirençleri, düşmanlarına karşı sürekli üstünlüğü ve birlik şuurundan doğan kuvvetlilikleri dikkati çeker. Korkut Ata olarak saygı gören Dede Korkutun hikâyeleri yaşlı ve bilginlere büyük değer verildiğini de göstermesi açısından, son derece önemlidir. Allah, doğum, din ve ölüm düşüncesi, hayatin her anında kendisini gösterir. Bugün Dede Korkut ve onun hikâyelerinden ve destanlarımızdan alacağımız önemli dersler vardır. Fertler arasında saygı, sevgi, karşılıklı hoşgörü ve mertlik bunların başında gelmektedir. Dede Korkut aslında büyük bir vatanseverdir ve milletinin sonsuza dek güçlü ve mutlu yaşamasını gerçekleştirme mücadelesi içindedir. Hikâyelerindeki örnek şahsiyetler olan Bayındır Han, Kazan Han, Bamsı Beyrek, Boğaç Han, Selcen Hatun, Seğrek ve diğerleri toplumda olması gereken ideal insan karakterlerini temsil ederler. Bu insanlar, milleti ve vatanı için ölümü göze alan ve tüm zorlukların üstesinden gelebilen kahramanlardır.

Dede Korkut, bütün Türk kavimlerinin fert fert kahraman olmasını arzu etmiş olmalı ki, hikâyelerinde zayıflığa, çaresizliğe ve ümitsizliğe yer vermemiştir. Rivayetlere göre Onun ölümü bile evliyalığını, bilge kişiliğini göstermektedir: Çeşitli Türk boylarının kanaatine göre o, rüyasında mezarının hazırlandığını görmüş ve gittiği her yerde öleceği ona rüyasında bildirilmiştir. Seyhun Irmağı'nın Aral Gölü'ne döküldüğü yerin yakınlarında, ırmağın üzerine hırkasını sererek orada ruhunu Allah'a teslim etmiştir. Bugün pek çok yerde onun mezarının olduğu söylenmektedir. Tıpkı Yunus Emre ve Karaca oğlan gibi milletimiz, onun mezarına da sahip çıkarak kahramanlarını kendi içinde görmek istemektedir.

Hikayelerinde aslında günümüz türk toplumunda halen daha güçlü bir biçimde varlığını sürdüren birtakım değerler göze çarpmaktadır. "namus", "ataerkillik", "kadınlara olan bakış", "kadın imajının türk toplumu'ndaki yeri" ve benzeri birtakım değerler aynen aktarılmıştır. türk toplumu'nun, dede korkut zamanlarından beridir ne kadar değiştiğini, ayriyeten hangi yönleriyle hiçbir değişim göstermemiş olduğunu görmek için önemlidir.

İç oğuz'a dış oğuz'un asi olduğu destan”, dış oğuz'un, iç oğuz tarafından verilen bir geleneksel davete çağırılmadığı için iç oğuz ile arasını bozması ve sonunda ortaya çıkan olayları anlatmaktadır.

Bütün bu olayların anlatılmasının altında ise, namertçe yapılmış işlerin türk toplumunda af görmeyceğini anlatmak ve “namerçe davranışlar sergilemek kötüdür” mesajını vermek yatar.

Eserde işlenen bu mesaj, eserin hikayesinin gelişiminde bile rahatlıkla görülebilir. aruz’un, namertçe bir davranış sergilemesinden ve adının çıkmasından sonra “iyi güler” tarafından öldürülmesi, bu tezi doğrular. "namert" kelimesi de sıkça geçmektedir. hatta kazan, aruz’a bir yerde "namertlikle er öldürmek nasıl olur, ben sana göstereyim” der. bu cümleden anlaşılacağı gibi namertlik, kazan’ın, yani iyiyi temsil eden gücün gözünde kötüdür ve cezalandırılmalıdır.

Bir başka örnek de beyrek'in son sözlerinden bir tanesinin içindedir. beyrek, "aldatarak er tutmak karı işidir, karıdan mı öğrendin sen bu işi kavat" diyerek, aruz’un yapmak üzere olduğu namertliği, o zamanın türk toplumunda fiziksel bakımdan daha güçsüz kabul edilen kadınlara benzetmiş ve bir bakımdan da namertlikten vazgeçip gerçek bir dövüşte kendisini yenmesini istemiştir.

Beyrek öldüğü sırada geçen "kara kana bulandı" cümlseinde kanın kara olması ve namertliğin sonunda olmuş bir olay olarak gösterilmesi, “namert aruz'un" çok kötü bir şekilde ölmesi gibi parçada geçen bölümler, verilmek istenen mesajı güçlendiren öğelerdir.
namertliğin kötü olduğu mesajını bir "mesaj" yapan bir de yan motifler bulunmaktadır. yapılan için bir namertlik olarak nitelendirilmesi için, bu işe maruz kalmış kişinin iyi bir insan olması gerekmektedir. beyrek’i iyi yapan şey, beyine sadık olması ve beyinin sözünden ve yolundan çıkmamasıdır. bu, beyrek’in aldığı aruz’a katılması teklifini reddetmesinden anlaşılabilir.

Eserde sıkça tekrar edilmiş bazı motifler bulunmaktadır. insanların yemin ederken kuran-ı kerim’e el basmaları, dini bir motif olduğundan dini değerlerin ne kadar önemli olduğunu hatırlatmaktadır. bir de ölenin arkasından ağlama ritüeli bulunmaktadır ki bu da türk toplumundaki “ölüye saygı, ölüyü yüceltme, atalara saygı" değerlerini sembolize ettiği gibi, "ağıt yakmak, ölünün arkasından ağlamak" gibi günümüzdeki anadolu toplumunda da halen daha gözlenen davranışlar görülmektedir. bu motifin bu kadar sıkça kullanılmasının sebebi, destanın ana mesajı üzerinde de bir etki yapmış olması ve onu desteklemiş olmasıdır. bu destekleme şöyle gerçekleşir; ölünün ardından ağlamak önemlidir, çünkü ölüyü değerli kılar. beyrek’in ardından herkesin bu kadar çok ağlaması, beryek'i de değerli bir insan kılar. daha önce de belirtildiği gibi, beyrek’in değerli ve iyi bir insan olması, onun ölümünü de “namertçe işlenmiş bir cinayet” haline getirmiştir. oysa ki aruz'un ölümünün arkasından kimse ağlamamıştır, çünkü o bir namerttir, kötü adamı temsil eder ve yüceltilecek iyi bir yönü bulunmamaktadır.

Bütün diğer hikayelerinde olduğu gibi, örnek olarak seçtiğimiz bu hikayenin de dil ve anlatımı bir o kadar önemlidir. her destan, manzum olarak yazılmak zorundadır. nitekim bu eserde de bu böyle olmuştur, fakat “yazar” (halk), bu destanda, diğer dede korkut destanlarında da olduğu gibi, hem manzum, hem de nesir olarak yazmıştır. bunun sebebi destanların ağızdan ağıza geçmesi ve akıllarda daha kolay kalmasının istenmesidir. özellikle bu konuşma bölümlerinde görülmektedir. konuşmalar, olayı açıklayıcı önemli bölümler olduklarından, manzum yazılmaları ve bire bir akılda kalmaları gerekmektedir, oysa olayın akışı o kadar zor ezberlenecek birşey değildir, çünkü yapılan eylemlerin akılda kalması, sebeplerin ve fikirlerin, yani soyut şeylerin akılda kalmasından daha zordur.
bütün değerleri, bütün motifleri ile bu destan, bir tane mesajı vermek için oluşturulmuştur. “namertçe yapılmış şeyler kötüdür ve cezalandırılmalıdır” teması, bütün hikaye boyunca sürmüş ve açıklanmıştır. bu destan, amacına ulaştığından dolayı ve bütün destan unsurlarını taşıdığından dolayı iyi bir destan olarak anılabilir, çünkü destan hem tek bir konu üzerinde yoğunlaşmış, hem manzum tarzında yazılmış, hem de sonuna “dede korkut” adlı kişiyi bir karakter olarak ekleyip “dede korkut destanları” arasında yerini alarak bir destan olduğunu kanıtlamıştır.

Her bireyin, ruhsal gelişim sürecinde, kimliğinin oluşması için örnek alacağı, model tiplere ihtiyacı vardır. Günümüzde ne yazık ki sanal kahramanları kendilerine model seçen çocuklarımız, ileride bir kimlik bunalımı yaşamakta ve milli bilinçten yoksun yetişmektedir.

Dede Korkut destanlarının kahramanları, iyiliği ve doğruluğu öğütler. Güçsüzlerin, çaresizlerin, her zaman yanındadır. Hile-hurda bilmezler, tok sözlü, sözlerinin eridirler. Türk milletinin birlik ve beraberliğini, millî dayanışmayı, el ele tutuşmayı telkin eder.

Yüzyıllar boyu, heyecanla okunan bu eserdeki destanlar, Doğu ve Orta Anadolu'da, çeşitli varyantları ile yaşamıştır. Anadolu'nun birçok bölgelerinde, halk arasında söylenen, kuşaktan kuşağa aktarılan hikâye ve destanlarda Dede Korkut'un izleri ve büyük etkileri vardır.

Millî Destanımızın ana kaynağı olan Dede Korkut Kitabı’nın bugün elde, biri Dresden'de, öteki Vatikan'da olmak üzere, iki yazma nüshası vardır. Bu yazma eserlere dayanarak Dede Korkut Kitabı, memleketimizde birkaç kez basıldığı gibi, birçok yabancı memleketlerde çeşitli dillere de çevrilmiştir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen Yorumunuzun anlaşılır ve imla kurallarına uygun olmasına dikkat ediniz.